ÖZEL HABER - Faruk BALIKÇI
Diyarbakır Tabip Odası’nın yeni Başkanı Veysi Ülgen ile sağlık sorunları ve çözüm önerilerini konuştuk. Ülgen, öncelikli olarak ana dilde sağlığın temel insan hakkı olduğunu, Kürtçe bilmeyen hekimlere yönelik hastalarla iletişim kurmaları için çalışmalar başlatacağını belirterek, “Kürtçe Tıp sözlüğü üzerinde çalışıyoruz” dedi.
1953 yılında kurulan Diyarbakır Tabip Odası, kendisine verilen sınırlı yetkilerle kalmayarak sadece bölgede değil, dünyada önemli bir yeri bulunuyor. Tarık Ziya Ekinci, Yusuf Azizoğlu, Selahattin Yazıcıoğlu, Mahmut Ortakaya’nın da başkanlığını yaptığı Diyarbakır Tabip Odası, geçmişte Kürtçe bilmeyen hekimlere yönelik, hastalık ile ilgili Kürtçe deyimlerin yer aldığı “Anamnez – Hastalık Hikayesi” isimli dergi çıkardı. Yine ‘Neşter’ dergisi yayınladı. Yakın tarihte ise Kürtçe’nin bir bilim dili olarak kullanılması amacıyla “Çok dilli Mezopotamya kongresi” düzenledi.
“KÜRTÇE TIP SÖZLÜĞÜ ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUZ”
Ana dilde sağlığın temel insan hakkı olduğunu söyleyen Diyarbakır Tabip Odası’nın yeni Başkanı Veysi Ülgen, Kürtçe bilmeyen hekimlerin hastalarla iletişim kurmaları için ‘Anamnez’ kitabını yeniden basmayı düşündüklerini belirterek, “Hekim ve sağlık çalışanlarının Türkçe bilmeyen hastalarla iletişim kurmaları için çalışmalar başlatacağız. Kürtçe broşürler çıkaracağız. Ayrıca, hekimlere Kürtçe eğitim vermeyi düşünüyoruz. Kürtçe Tıp sözlüğü üzerinde de çalışıyoruz. Ana dilde sağlık genel hedeflerimizden biridir. Herkesin en kolay şekilde sağlık hizmetine ulaşmasından yanayız. Sağlık temel bir haktır. İnsanlar hastalığında hekimlere kolay ulaşabilmedir” dedi.
“TABİP ODALARINA KARŞI ÖN YARGI VAR”
Ülgen, genel olarak Türkiye’de sağlıkla ilgili yapılan işlerde Tabip odalarının görüşünün alınmadığını ifade ederek, “Aile hekimliğinin ilk uygulamasında TTB’nin görüşü dikkate alınsaydı aile hekimliğinde bugün bu kadar sıkıntı ve sorun olmazdı. TTB aile hekimliği ile ilgili bir görüş bildirdiğinde ‘Siyaset yapıyor’ deniliyor. Türkiye’de Tabip Odalarına karşı bir önyargı vardır. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar Tabip odaları sınırlandırılmamış ve baskı altına alınmamıştır. Eskiden tıp fakültesinden mezun olan herkes Tabip Odası’na üye olmak zorundaydı. 12 Eylül’de yasa çıktı kamuda çalışanların hekimleri Tabip Odası’na üye olma zorunluluğu kaldırıldı. Gazeteniz aracılığıyla çağrı yapıyorum; bütün hekimler odasına üye olsun” diye konuştu.
“ACABA İHRAÇ OLURMU YUM? DİYE DESTEK VERİLMİYOR”
Türk Tabipler Birliği’nin sağlık ile ilgili eleştirilerine çeşitli yaptırım uygulandığının altını çizen Veysi Ülgen, şöyle devam etti:
“İş sağlığı ve güvenliği alanında TTB tasfiye edildi. Dünyanın birçok yerinde branşlaşmak meslek odaları üzerinden yapılıyor. Türkiye’de ise en zayıf dönemini yaşıyoruz. Tabip odalarının bir görevi de hekimlerin mesleğini geliştirmektir. Hizmet içi eğitim, kongreleri, kurslarıyla hekimlerin mesleki bilgilerini geliştirmektir görevimiz. Hekimler Diyarbakır Tabip Odası’na destek vermeye çekiniyor. Şöyle düşünüyor; ‘acaba destek verirsem baskı görür müyüm, ihraç olur muyum?’ diye düşünüyor. Oysa bu bir siyaset değildir. Tabip odaları hem hekimlerin haklarını koruyan, hem de toplum sağlığıyla taraf olan kurumdur. Bu tarafgirliği önerilerde bulunup takipte bulunur. TTB’nin denetleme uyarma ve öneri sunma gibi görevi vardır. İcra organı hükümettir. Doğrusunu destekleriz, yanlış gördüğümüzde eleştiririz.”
“ESKİDEN SSK KUYRUKLARI VARDI, ŞİMDİ SANAL RANDEVU KUYRUĞI VAR”
Diyarbakır’da hastaların sağlığa erişimde kolay ulaşamadığını açıklayan Ülgen, “Randevu sisteminde aylarca bekliyorlar, aciller çok yoğun. Randevu sistemi sağlık hakkının ihlali olduğunu düşünüyoruz. Eskiden SSK kuyrukları vardı, şimdi de sanal randevu kuyrukları var. Eskiden SSK kuyruğunda akşama kadar bekliyordun sıra geliyordu. Şimdi hiç gelmiyor. Hekimler bir hastaya 2 dakika zaman ayırabiliyor. Bununla ilgili Diyarbakır’da ilgili kurumlarla sağlığın örgütlenmesi için mücadele vereceğiz. Hastanelerin sayısı artırılmalı. Aile hekimliğinin işler hale getirilmesi gerekir. 1.basamak sağlık hizmeti sekteye uğradı. Şu anda aile hekimleri bir tüccar gibi çalıştırılıyor. Devlet bir cari ödeme veriyor. Aile hekimi bu parayı değerlendirmek için yer kiralıyor. Aile hekimliği, dünya sağlık standartlarında değildir. Diyarbakır’da kentin yapılanmasına uygun hastaneler yok. Diyarbakır’daki tüm hastaneler sadece Diyarbakır’a değil, bölgeye hizmet veriyor. İlk etapta ilgili kuruluşlarla diyalog halinde çalışmaktır. Bizim önerilerimizi ilgili kurumlar dikkate alsın ve çözüm önerilerini birlikte geliştirelim. Biz bunu istiyoruz” dedi.
“HEKİMLİK MESLEĞİNİ 657 SAYILI KANUNA SIĞDIRAMAZSIN”
Mesleğe 1990’da başladığını ifade eden Ülgen, şöyle konuştu:
“Türkiye’deki sağlık politikalarını başka bir göz görmezse eksik olacaktır. Sağlık alanında Tabip Odası olmalıdır. Tabip odalarında şuna inandım. Hekimlik mesleğini yaparken dil, din, ırk sınıf farkı gözetmemek. Bu odada iyi hekimlik için çok mücadele etmiş, bedel ödemiş geçmiş dönemlerde birçok oda başkanı sürgün oldu. Gözaltına alındı. Hekimlik mesleğin 657 sayılı kanuna sığdırmazsın. Hekimlik evrenseldir. Sınırı yoktur. Yaşı da yoktur. Biz kendimizi sadece reçete yazmak ile sınırlandırmıyoruz. Tıp aynı zamanda sanattır, insanla ilişkidir. Şu anda aday olmanın bir nedeni de sağlık ortamını kötü görüyorum.
Dünya sağlık örgütü sağlığı ruhsal, bedensel, sosyal ve siyasal olarak iyi olma hali olarak tanımlıyor. Bir toplum siyasal olarak iyi değilse o toplum sağlıklıda olamaz. Kaos, kriz, darbe olan ülkelerde sağlıkta iyi olmuyor. Ben bu açıdan aday oldum. Pandemide Tabip Odası’nın ne kadar gerekli olduğuna inandım. Tamamen gönüllü olarak yapıyorum. Toplum sağlığı ve hekim haklarına duyarlı olduğum için aday oldum.”