DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada yeni süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Çandar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, barış sürecine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Şu günler ülkemizde toplumsal barış için, iç cephemizin güçlendirilmesi için, ulusal birliğimizin tahkimi, için yepyeni bir dönemin başlangıç noktasına işaret ediyor” diyen Çandar, Abdullah Öcalan’ın DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan’la yaptığı görüşmede ilettiği mesajın “Ben ülkenin toplumsal barışına, iç cephenin güçlendirilmesine varım, buna katkıda bulunmaya niyetim de var, buna gücüm de var” demek olduğunu ifade etti.
“Türkiye'de toplumsal barış, iç cephenin güçlendirilmesi demek Türkiye'deki Kürt halkının mutlu edilmesi demek ve böyle bir durum ister istemez tüm bölgeye de etkisini olumlu ölçüde yayacaktır. Böyle bir gelişme Suriye'deki ve Irak'taki Kürtleri de Türkiye'nin bekasına potansiyel bir tehdit gibi algılanmaktan çıkaracaktır” diye konuşan Çandar, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un bugün yaptığı açıklamanın “ülkenin geleceğine ilişkin olarak yüreklere su serpici olduğunu” söyledi.
Cengiz Çandar’ın konuşmasından satırbaşları:
‘YEPYENİ BİR DÖNEMİN BAŞLANGICINDAYIZ’
Yepyeni bir dönemin başlangıcındayız. Türkiye Büyük Millet Meclisinde dış politikaya taalluk eden bir konuda konuşma yapmak için söz aldığım şu gün, daha doğru bir deyimle, şu günler ülkemizde toplumsal barış için, iç cephemizin güçlendirilmesi için, ulusal birliğimizin tahkimi, için yepyeni bir dönemin başlangıç noktasına işaret ediyor.
‘ÖCALAN, UZATILAN ELE“BEN VARIM” DİYOR’
Açıkçası bu yeni dönem, TBMM’nin yeni yasama yılına girdiği 1 Ekim günü, yaklaşık üç hafta kadar önce, MHP Genel Başkanı’nın daha sonra doğaçlama olmadığını özenle altını çizerek belirttiği bir tokalaşma jestiyle stat aldı ve iki gün önce yine Devlet Bahçeli’nin MHP grubunda yaptığı son derece önemli konuşmayla çok önemli bir aşamaya tırmandı. Uzatılan bir elden söz ediliyordu, o elin uzatıldığı en önemli şahsiyet, İmralı Cezaevi’nde kendisinden -yasa çiğnenerek- kırk dört aydır hiçbir haber alınmamış olan Abdullah Öcalan idi. Dün DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan kendisiyle görüştü ve Abdullah Öcalan’ın uzatıldığı söylenen eli geri çevirmediği, bilakis onun da ülkenin birliğine, toplumsal barışa, iç cephenin güçlenmesine hizmet edecek şekilde kendi elini uzattığını memnuniyetle işitmiş bulunuyoruz. Şöyle demiş kendisiyle görüşen milletvekiline: “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.” Yani ‘ben varım’ diyor. Yani ‘ben ülkenin toplumsal barışına, iç cephenin güçlendirilmesine varım, buna katkıda bulunmaya niyetim de var, buna gücüm de var’ demiş oluyor.
‘KURTULMUŞ’UN SÖZLERİ ÜLKENİN GELECEĞİNE İLİŞKİN OLARAK YÜREKLERE SU SERPİCİ’
Şimdi iş sözü edilen koşulların oluşturulmasında. Bu kolay bir iş değil: Sabır, dikkat, titizlik, esneklik, özveri ve en önemlisi irade gerektiriyor. Dünkü terör saldırısı, iç barışı, toplumsal barışı, iç cepheyi güçlendirmenin çok da kolay olmadığını, durumun birçok provokasyona açık olduğunu gösterdi. Bu vesileyle, -dün gece söylemiştim- bir kez daha bu terör saldırısında hayatını kaybetmiş olan vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil, yaralılara acil şifalar diliyorum. Bu acı ve lanetlenmesi gereken olaydan eğer bir olumlu ders çıkarmak gerekiyorsa, o da çok sayıda siyasi şahsiyetin bu terörist saldırının arzuladığı tuzağa düşülmeyeceği, provokasyonun hedefine ulaşmayacağı yönünde açıklamalar yapmış olmaları. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un kendi sözleriyle “terörü gerçekleştiren iki terörist değil. Bunun arkasındaki aklı biliyoruz. Bu saldırı tesadüfi değil. Hazırlıklarımızı eksiksiz sürdürmeliyiz” sözlerinin ülkenin geleceğine ilişkin olarak yüreklere su serpici olduğunu teslim etmeliyim.
‘Özel’in gerek Edirne’de Selahattin Demirtaş ziyareti ve gerek bölgeye yaptığı ziyaret fevkalade değerli’
Bu arada CHP Genel başkanı Özgür Özel, bugün “siyasete yön vermeye çalışıyorlar. Buna teslim olmayacağız. Tutumumuzu değiştirmeyeceğiz” diyerek önümüzdeki dönemde olumlu bir şekilde yürümesi arzu edilen gelişmelere karşı CHP’nin de ana muhalefet partisi olarak, kendi deyimiyle 31 Mart’tan itibaren ülkenin bir numaralı partisi olduğunu söylediği CHP’nin, bu durumda ısrar edeceğinin altını çizmiş oldu. Bu arada şunu söyleyeyim; Özgür Özel’in gerek Edirne’de Selahattin Demirtaş ziyareti ve gerek bölgeye yaptığı ziyaretin fevkalade değerli olduğunu, bunca zamandır ilk kez CHP’nin bu tür süreçlere dahil olma iradesini ortaya koyduğunu da memnuniyetle teslim edelim ve gelecek için umutlanalım.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ’IN MESAJI
Buradan hareketle bir de Selahattin Demirtaş’ın bu terörist saldırının hemen ardından, dün gece yaptığı açıklamayı kelime kelime okuyarak dikkatlerinize getirmek istiyorum: “Ankara’daki saldırıyı kınıyoruz, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Yaralılara da geçmiş olsun dileklerimizle birlikte acil şifalar temenni ediyoruz. Sorunlarımızın konuşarak, diyalogla, siyaset yoluyla çözülmesi arayışlarını kanla kesmeye çalışan anlayış bilmeli ki eğer Öcalan bir inisiyatif alır ve siyasetin önünü açmak isterse tüm gücümüzle arkasında olacağız. Demokratik siyaseti ve barış arayışlarını itibarsızlaştırmaya, iradesiz kılmaya yönelik hiçbir yaklaşımı kabul etmeyeceğiz. Herkes hesabını kitabını buna göre yapmalıdır. Barış isteyenlerin sesinin, kimden gelirse gelsin bu defa bastırılmasına asla izin vermeyeceğiz.”
‘MUAZZAM BİR BELİRSİZLİK DÖNEMİ YATIYOR’
Şimdi demokratik siyaset ve barış arayışları dendiği anda Ortadoğu’da özellikle son bir yılda cereyan eden gelişmelerle çok ciddi bir ihtiyacın, demokratik siyaset ve barış arayışlarının ortaya çıktığını görmüş oluyoruz. Ortadoğu’nun önünde, tarihinde hiç olmadığı kadar muazzam bir belirsizlik dönemi yatıyor. Bu geçen yılın 7 Ekiminden itibaren İsrail'in başlattığı saldırı furyasının bölgeyi getirdiği durumla yakından ilgili. Gazze 1955 yılına geri dönmüş durumda ve bu Gazze'de yaşayan 2 milyon 200 bin kişinin, Gazze halkının, Filistin halkının 2 milyonu bugün bundan bir yıl önce yaşadıkları evde yaşamıyor. 50 bine yakın Filistinli bir yıl içinde hayatını kaybetmiş durumda. Bunun anlamı oransal olarak Türkiye'yle hesapladığınız zaman bir yıl içinde 2 milyon insanın hayatını kaybetmesi demek, muazzam bir insanlık trajedisi İsrail saldırganlığının sonu olarak yaşanıyor.
‘TÜRKİYE'DE TOPLUMSAL BARIŞ, İÇ CEPHENİN GÜÇLENDİRİLMESİ DEMEK; TÜRKİYE'DEKİ KÜRT HALKININ MUTLU EDİLMESİ DEMEK’
Lübnan, sadece Lübnan değil, Suriye, Irak ve hatta İran büyük bir istikrarsızlık durumuyla, ihtimaliyle yüz yüze bulunuyor. Suriye, Irak ve İran'da tıpkı Türkiye'de olduğu gibi nüfusun bir bölümü Kürt. Kürtlerin, dünyadaki Kürtlerin en büyük bölümü, yarısından fazlası ülkemizde, Türkiye'de yaşıyor; bizim halkımızın bir parçası. Türkiye'de toplumsal barış, iç cephenin güçlendirilmesi demek; Türkiye'deki Kürt halkının mutlu edilmesi demek ve böyle bir durum ister istemez tüm bölgeye de etkisini olumlu ölçüde yayacaktır. Böyle bir gelişme Suriye'deki ve Irak'taki Kürtleri de Türkiye'nin bekasına potansiyel bir tehdit gibi algılanmaktan çıkaracaktır. İç barışımız ve güçlü demokrasimiz -eğer bu sağlanırsa- Kürtleri ister Amerika olsun ister İsrail olsun ister İran olsun, kim olursa olsun, bunların etkisi altında görülmekten çıkaracaktır; bizim halkımızın bölgedeki devamı, uzantısı olarak görülmelerini sağlayacaktır. Öyle bir bakış açısının siyasete intikali demek ise, dün gece olduğu gibi Irak ve Suriye'de sivil hedeflerin, Kürt halkının sivil hedeflerinin bombalanmasını da anlamsız hâle getirecektir. Dolayısıyla Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki Birleşmiş Milletler gücü içindeki MINUSCA'da Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin bulundurulmasından ziyade, çok öncelikli olarak gözlerimizi Orta Doğu'ya çevirmemiz gerektiğini belirtiyorum.