Ahmet SÜMBÜL
Diyarbakır'da bundan yüz yıl öncesine kadar birlikte yaşam süren, kimi zaman ayrı mahallelerde, kimi zaman aynı mahalle içinde yaşayan değişik dinlere mensup halk barış içindeydi.
Diyarbakır'da halen ayakta bulunan kiliseler Hıristiyan dinine mensup cemaatlerin yoğunluğuna işaret etmekte. Diyarbakır'da bir dönem yaşayan Yahudi ve Şemsilerden ise, bir iz kalmamış durumda. Sur içindeki Yahudi Havra'sı ve Mardinkapı'daki Şemsi tapınağı zaman içinde yıkılarak tarihe karışmış.
Her din kendi mitini yarattı
Diyarbakır ve çevresi tarih boyunca Ortadoğu ve Mezopotamya’da ortaya çıkan birçok inancı içinde barındırmıştır. Yirmiden fazla medeniyete ev sahipliği yapmış olan kent, tabiatıyla bu medeniyetlerin mensup olduğu dinleri ve mabedlerini de içinde barındırmıştır.
Diyarbakır’ın dini tarihi incelendiğinde, bu topraklarda Şemsi, Yahudi, Ermeni, Süryani, Êzidi, Keldani, Müslüman inanışlarını ve bu inanışların yarattığı mitleri görmek mümkün. Konu hakkında akademisyenler ve tarihçiler tarafından yazılan kitaplarda, farklı dönemlerde Diyarbakır’ı ziyaret eden gezginlerin seyahatnamelerinde ve Osmanlı döneminden günümüze kalan salnamelerde din müntesiplerinin sayısı, oturdukları mahalleler ve sahip oldukları mabedler hakkında birçok bilgi verilmiştir.
İslamiyet’ten önce en yaygın din Hıristiyanlıktı
Bu kaynaklardan, İslamiyet’ten önce Diyarbakır ve çevresinde en yaygın dinin Hıristiyanlık olduğu anlaşılmaktadır. Hıristiyanlıkla beraber merkezde ve bazı ilçelerde Yahudiler de mevcuttu.
Şemsilerin de bir dönem şehir merkezinde olduğu bilinmektedir. İslamiyet’ten sonra ortaya çıkan Êzidilik inancı da Diyarbakır merkezi ve kırsal alanındaki köylerde görülmüştür.
Yahudiler İsrail'e göç etti
Bunlardan Yahudilik, Cumhuriyet’ten sonra da varlığını sürdürmüştür. Fakat 1948’de İsrail Devletinin kurulması üzerine şehirde yaşayan Yahudiler, İsrail’e göç etmişlerdir. Yahudiler ve Şemsilerden şu anda Diyarbakır'da nüfus olarak kimse bulunmaz iken, bir dönem Sur içinde Yahudi Mahallesi halen bilinmekte.
Diyarbakır'da Şemsiler Mahallesi
Osmanlı döneminde Diyarbakır'ı ziyaret eden Polonyalı seyyah Simeon’un verdiği bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla XVII. yüzyılın başlarından beri Şemsilik inancı, Diyarbakır’da görülmemektedir.
Şemsîler’e ait olduğu bilinen bir tapınağın kalıntıları Mardinkapı Mezarlığı’nın hemen altında Şemsiler Tapınağı son dönemlere kadar kalmış ve bu tapınak, yolun genişletilmesi sırasında tamamen ortadan kaldırılmıştır. Halen söz konusu tapınağı bulunduğu mahalle Şemsiler Mahallesi diye kayıtlara geçmiş durumda.
Birçoğuna artık rastlanılmıyor
Êzidîlik ve Hıristiyanlığa mensup kişilerin sayısı azalmakla beraber, bu iki inanç günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Diyarbakır’da yaşamış Hıristiyanlar geçmişte kendi içlerinde, Gregoryenler (Ermeniler), Yakubiler (Süryani Kadim), Ortodokslar (Rumlar), Melkitler (Melikiler), Ortodoks Süryanîler, Asurîler (Nesturî) ve Keldaniler şeklinde mezheplere ayrılmışken günümüzde bu mezheplerin birçoğuna Diyarbakır’da rastlanmamaktadır.
Diyarbakır’ın ilçe ve köylerinde de Hıristiyan kalmamış, kent merkezinde ise sayıları çok az kalan Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler ve 1994 yılından itibaren toplanmaya başlayan, daha sonraları Meryem Ana Kilisesi karşısında kendilerine ait Diyarbakır İncil Kilisesi adlı bir kilise inşa eden Protestanlar mevcut. Bu kilisenin cemaatinin birçoğu, zaman içinde atalarının zorla Müslümanlaştırıldıktan sonra tekrar eski dinlerine dönenler olduğu şeklinde kendilerini ifade etmektedirler.
Farklı dinlere mensup halk iç içe yaşardı
1816’da Diyarbakır’a gelen seyyah Buckingham’ın yazdıklarından, Hıristiyan nüfus arasında, Ermenilerin ilk sırada yer aldığı anlaşılmaktadır. Ermenilerin yarısının da (500 aile) Katolikliği kabul ettiğini belirten Buckingham, Süryanilerin 400 aile kadar olduğunu, Yahudilerin, Bağdat, Halep ve İstanbul’a göç ettiklerini ve onlardan ancak birkaç düzine ev kaldığını, az sayıda da Rum’un bulunduğunu belirtir.
Buckingham, şehirde yirmi beş cami, iki Ermeni kilisesi, içerisinde iki İtalyan rahibin oturduğu bir Katolik Kilisesi, birer Süryanî ve Rum kilisesiyle bir küçük Sinagogun mevcut olduğundan bahseder. O dönemde şehri oluşturan dini gruplar, bazen ayrı mahallelerde, bazen de karışık olarak bir arada ikamet etmişlerdir.
Sur içinde 65 mahalle bulunmaktaydı
Sur içinde bulunan mahalleler; 65’i Müslüman, 13’ü gayrimüslim ve 42’si karışık olmak üzere 120 taneydi. Müslüman mahallelerin dışındaki mahallelerde oturanların, Hıristiyan (Ortodoks, Katolik, Protestan, Süryani, Nasturi ve Keldani) ve Musevi oldukları belirtilmektedir.
1785–1850 tarihleri arasında, Diyarbakır merkezde, Müslümanlarla Müslüman olmayanların bir arada yaşadıkları 42 adet mahallede, dini grupların kesin sınırlarla birbirinden ayrılmadıkları görülmektedir. Genellikle mahallenin bir bölümünde Müslümanlar, diğer bölümünde ise başka dini gruplar ikamet etmiştir.
Savaş ve göçler sık sık demografik yapıyı değiştirmiş
1870 tarihli ilk resmî sayıma göre; Diyarbakır şehir merkezinde yerli kütüğe kayıtlı nüfus 21 bin 372 kişi olup; bunun 9 bin 814’ü İslam, 11 bin 508’i gayr-i müslimdir.
1877 tarihli salnamede ise, şehir merkezi nüfusu 6 bin 793’ü gayr-i müslim, 5 bin 258’i Müslüman olmak üzere 12 bin 051 olarak veriliyor. 1894 yılına ait nüfus verilerinde ise Diyarbakır ve merkez köyleri dâhil, nüfus 66 bin 117 olarak görülmektedir. Bunun 45 bin 38’i Müslüman, 21 bin 79’u gayr-i müslimlerdir.
Şemsilik
Diyarbakır’da geçmişte mevcut olan inançlar arasında Şemsilik inancı vardı. Fakat Şemsilerle ilgili yapılan çalışmaların azlığı ve bu inancın günümüzde kalmamış olmasından dolayı Şemsilik ile ilgili doyurucu bilgilere pek ulaşılamıyor.
Aksine yazılan eserlerde birbirinden çok farklı bilgiler vardır. XVII. yüzyılın başlarında Diyarbakır’a gelen Polonyalı Simeon seyahatnamesinde, Şemsiler hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Mardin Kapısı’nın dışında gördüğümüz bir putperestlik tapınağının Şemsilerin ibadetgâhı olduğunu anladık. Şemsiler her Cumartesi ibadetlerini yapar. Erzurum Çingeneler diyarı olduğu gibi, burası da Şemsilerin merkezidir. Bu işlerden haberdar olan bir beylerbeyi, onları yanına çağırarak kendi ibadetgâhlarına devamı menetmiş, bilâhare de bunların namazları olmadığını, Ermeni, Yahudi ve Rum mezheplerinden hiç birine mensup olmadıklarını ve yalnız Ermenice konuştuklarını anlayınca, tekrar yanına çağırarak hangi mezhepten olduklarını sormuş. Onlar Ermeni olduklarını söyleyince, beylerbeyi: “Öyle ise ya Ermeni Kilisesi’ne veya camiye devam edin, aksi takdirde hepinizi kılıçtan geçiririm” diye tehditte bulunmuştur. Şemsiler yalvararak ve rüşvet vererek Ermeni Kilisesi’ne gideceklerine dair söz verdikten sonra salıverilmişler; fakat emre itaat etmeyenin malları müsadere, kellesi de uçurulacağına dair şiddetli emir çıkarılmıştır. Böylelikle Şemsilerin tapınağı boş kalmış, kendileri de İran’a, Süryani memleketine, Tokat’a, Merzifon’a ve daha başka yerlere dağılmışlardır. Burada kalanlar ise, korkularından kendileri namına kiliseye gitmek üzere Ermenilere ücret vermeye, bazıları da gayr-ı ihtiyari Cumartesi günleri nöbetle bizzat kiliseye gitmeye başlamışlar.”
Peygamber döneminde yapılmayanlar yapıldı
Hz. Muhammed döneminde bile Yahudilere, Hıristiyanlara bu tarz bir şey uygulanmadığını, eğer ki böyle ülkeyi terk etmesi gerekenler varsa bunların bu tarz büyük ve kitaplı dinler değil, küçük boyutlu kitapsız dinlerin mensupları olmalarını gerektiklerini savunmuşlardır.
Şemsiler ise Êzidîler, Dürzîler ve Nusayriler gibi dağlık bölgelere çekilmemişler ve Osmanlı topraklarını da terk etmemişlerdir. Şemsiler ya da şems sözcüğü, “şemsi” kelimesinden, anlam olarak da “güneş” kelimesinden gelmektedir. Şemsiler, güneşe taparlar. Güneş doğarken önünde 3 kez eğilirler. Evlerinin kapıları doğuya bakar, bundan başka öküze ve ineğe saygı duyarlar. Çocukları, Yakubi papazları tarafından vaftiz edilir ve batıl gelenekleri yüzünden günah çıkarmaya mecbur edilirler. Yine Şemsi düğünlerine bir Yakubi papazı katılır, evlenenleri kutsar. Bilinen tek şey, herhangi bir dini kitaplarının bulunmamasıdır.
Şemsilerde ölüm ritüeli
Ona karşılık türküler, şarkılar söylemeyi çok severler. Günahlarının saçlarında toplandığına inanırlar o yüzden birisi ölüme yaklaştığı zaman, saçlarını, sakallarını, kıllarını koparırlar. Aslında ölümü böylelikle barbarca hızlandırırlar. Ölecek kişinin boğazından biraz likör dökmekle ölüme daha çabuk ulaşacağına inanırlar.
Ayrıca ölünün cennete girebilmesi için gerekli miktarda parayı ödemesi için de avuçlarına bir miktar altın koyarlar. Ondan sonra ölü, Yakubi Papazı tarafından gömülür fakat ölü, sarılıp tabuta konulana kadar Yakubi Papazını yaklaştırmazlar. Bu tarikatın üye sayısı çok azdır. 50 civarında aile oldukları düşünülmektedir. Hepsi Mardin çevresinde çok fakir bir durumda yaşamaktadırlar. Şemsi kadınlarını diğer kadınlardan ayıran özellik beyaz bir aba giymeleridir. Onlar hakkında daha fazla bilgi bulmak çok zordur. Putperestlikle suçlanmaktan korktukları için ortaya çıkmazlar.”
Hıristiyanlığa geçtiler
Niebuhr ise, Mardin’deki Şemsilerin birçoğunun Hıristiyanlığa geçtiğini, geri kalanlarının da Êzidî ve Alevilerle karışmış olduğunu belirtmektedir. Niebuhr, Şemsîler’in, mahalli paganizmin son bakiyelerini oluşturduğunu söyler. XVIII. yüzyılın ortalarına doğru kendilerini Yakubî Hıristiyan olarak göstermiş olsalar da, bu bağlılıklarının zahiri olduğunu kaydeder.
Süryaniler ve Şemsiler
Şemsilerle ilgili bir iddia da onların Harraniler olduklarıdır. Bu iddiaya göre “Şemsî” ve “Harranî” kavramları aynı inancı ifade etmektedir. Şemsiler genel anlamda Mezopotamya Bölgesi’nde yaşayan toplulukların Güneş (Şems, Şemes) ve diğer gezegenlere olan inançlarını belirten bir isimdir. Özelde ise, Harran ve civarında yaşayan topluluğun dini inançları için kullanılmaktadır. Şemsî ya da Şemsîler, kelimenin taşıdığı anlama nispetle güneşe tapanlar anlamına gelmektedir.
Araştırmacı Yazar Gabriel Akyüz, yerleşim yerine nispetle Harranîler adını alan bu inanç sahiplerinin, Harran’da yaşayan ve XII. yüzyıla kadar varlıklarını sürdüren, Hıristiyanlığı kabul etmemiş ve putperest kalmış Süryaniler olduklarını söylemektedir.
Bunun yanında Harrânilerle Sabiiler’in de birbirleriyle karıştırıldığı görülmektedir. Bunun nedeni önceki kaynaklarda “Putperestler”, “Keldâniler”, “Nıbtiler” veya basitçe “Harranîler” olarak adlandırılan bu inanç sahiplerinin, sonraki dönemlerde çeşitli nedenlerle Sâbiî ismini adapte etmelerinde yatmaktadır.
Şemsiler Diyarbakır'ı çok önceleri terk etti
Sonuç olarak Şemsilerden bahseden kaynaklar birbirinden farklı şeyler söylemektedir. Kimileri bunların Harranî, kimi Ermeni, kimi Süryani, kimi de eski İran inançlarının devamı olduklarını ileri sürmektedir. Polonyalı Simeon’un, seyahatnamesinde verdiği bilgilere göre Şemsiler, Diyarbakır’ı terk etmişlerdir. Şemsilerin daha sonraki dönemlerde Diyarbakır’da yaşadıklarına dair ne nüfus sayımlarında ne de salnamelerde bir bilgiye rastlanmaktadır.
Simeon’un da belirtmiş olduğu gibi Şemsilere ait boş bir tapınak Mardin Kapısı çıkışında bulunmaktaydı. Şemsilere ait bu tapınağın kalıntıları, 1950’lerden sonra Diyarbakır-Mardin yolunun genişletilmesi sırasında ortadan kaldırılmıştır.
Şemsilerin izleri yok edildi
Bu tapınak, Diyarbakır Surları’nın Mardin Kapısı bölümünün çıkışından başlayıp solda Dicle Nehri kıyısına kadar devam eden Hevsel Bahçelerinin tam karşısında yolun sağında, Mardin Kapısı Mezarlığı’nın doğuya bakan yamaçlarına, “Şemsîler Tepesi”, “Şemsîler Kayalığı”, “Şemsiler” denilen yere ismini vermiştir. Günümüzde o bölgede Mardin Kapı Mezarlığı, Gazi Köşkü ile Hevsel Bahçeleri arasında kurulmuş olan mahalleye Şemsiler Mahallesi denilmektedir.
Şemsilikte Ay ve Güneş
Şemsiler’den etkilenme sonucu olup olmadığı bilinmemekle beraber Diyarbakır ve çevresinde ay ve güneş ile ilgili inançlar bulunmaktadır. Güneşin tedavi edici etkisi olduğuna inanılmakta, Ay’ın da hastalıklara neden olabileceği söylenmektedir.
Aslında Ay ve Güneş ile ilgili inançlara Anadolu’nun birçok yerinde rastlanmaktadır. Bu inançlar Şemsilik gibi Ay ve Güneşi öne çıkaran dinlerden etkilenme sonucu günümüze kadar gelmiştir.
(Sürecek)