Güneş OCAĞA/Veli BALTACI
İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi'nin Diyarbakır'da düzenlediği “Kürt Meselesi’nin Çözümü ve Barış Konferansı” ikinci gününde de devam ediyor. Konferansın ilk bölümünde “Sivil Toplum Örgütleri’nin barış inşasındaki rolü” tartışıldı. Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan STK’ların rolünden bahsederken, Batman Baro Başkanı Erkan Şenses ise, “Toplumsal barış inşasında barolar ne yapabilir?” rolüne ilişkin sunum yaptı.
“DÜNYADA BARIŞ POLİTİKALARI İÇİN ÇALIŞAN STK SAYISI 50 BİN”
“Barış süreci ve hele ki çatışmadan geçiyorsak yapılması gereken çok iş var” diyen Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan, “STK’ların rolü de buradan ortaya çıkıyor. Dünyadaki örneklere baktığımızda STK’ların rolleri yapıcı. Dünyada barış politikaları için çalışan STK sayısı 50 bin. Yerelleri kattığımız da milyonları buluyor. Üçüncü sektör olarak STK’lar dünyanın yeni bir gerçekliği. Türkiye’de eğer odalar ve sendikaları da katacak olursak 185 bine varan kağıt üstüne örgüt görüyoruz. Hak temelli çalışan örgütlerin bu rakamın ancak yüzde 10’nunu oluşturuyor. Bu örgütler insanı yardım temelli çalışan örgütler. Türkiye’de barış çalışmaları çok zayıf. İkinci dünya savaşı sonrası iki kutuplu barış için silahlanma hareketini durduran vardı. Fakat Türkiye’de bu yok. Olmadığı için de örgütlenme sayısı da hemen hemen yok gibi” dedi.
Türkiye’de barış sürecinde birçok Sivil Toplum Örgütü’nün barış konusunda çalışma yaptığına değinen Çelikkan, şöyle devam etti:
“Çeşitli inisiyatifler oluştu, kadın ve odaların önemli çalışmaları oldu. Sadece 2 yıl boyunca insanların hayatta kalması için çalışmalar yapıldı. Türkiye’de çok güçlü bir barış kültürü yok. Ben bir sol kültürden geliyorum. Ama hem devrim yapmak, hem de barış yapmak bir arada mümkün değil. Birinden birini seçmeniz lazım. Birinde dünyayı yıkarak yeni bir perspektif oluşturmanız lazım. Diğerin de ise uzlaşarak yeni bir perspektif oluşturmanız gerekiyor. İnsan hakları olarak tek şey mücadele etmek. Sürekli devletle bir itişme yaşıyoruz. Barışın gerçekleşmesi çok zor bir iş, ama dünyada her yıl 40-50 barış süreci yaşanıyor. Bir kısmı barışla sonuçlanıyor. Kolombiya bir örnektir. Kolombiya’da 27’inci görüşmede barış sağlandı. Kolombiya’da barış sürecine rağmen çatışmalar sürüyordu. Ona rağmen barış sağlandı. Ne zaman ki ateşkes durdu o zaman barış yaptılar.”
“MİLLİYETÇİLİK TÜRKİYE’DE YÜKSELİYOR”
İtalyan düşünür Antonio Gramsci’ın “Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi canavarların zamanı” sözünü hatırlatan Çelikkan, “Bu söz 50 yıl önce söylenmiş. Batı dünyası ölüyor, batının egemenlik dünyası sona eriyor. Demokrasi ve özgürlük de batı dünyasıyla beraber ölüyor. Çünkü her şey eşleştiriliyordu. Dolayısıyla insan hakları da büyük tehlike altına giriyor. Batın sonrası düzenin nasıl olacağı da belli değil. Ama bu egemenlik alanlarının nasıl bölüşeceği belli değil. Türkiye ve birçok ülkede rekabet egemen yarışı var. Çünkü artık demokrasi insanların ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Yapılan araştırmalara göre de, gençler otoriter bir düzeni daha olumlu buluyor. Milliyetçilik Türkiye’de yükseliyor. İnsanlar artık o kadar kaygılı ki, güvenlik paradigması diğer paradigmaların önüne geçiyor. Güvenlik paradigması insan hakları ve demokrasiye karşı daha baskın geliyor. İnsanlar gerçeklerin değil, kendi inançlarını daha çok öne çıkarma peşinde” diye konuştu.
STK’ların barış için çalıştığını belirten Çelikkan, “Onların çalışma tarzlarını mücadele ve müzakere olarak tanımlayabiliriz. Bazı ihlal ve haksızlıkların giderilmesi için gerekli müzakereleri onların yürütmesi gerektiği görülüyor. Ama Türkiye’de STK’lar müzakere yapması gereken kurumlar olarak devreye giremiyor. Çünkü devletin kapıları STK’lara kapalı. Çok azıyla temas var. STK’ların çok önemli üç özellikleri var barış sürecinde. Birincisi çatışma sürecinde çalışırlar, kincisi barış masası kurulduğunda, üçüncüsü ise, barış anlaşması sağlandığında toplumda nasıl hayata geçireceklerine dair çalışırlar. Eğer barış süreci başlayacaksa öncelikle ifade özgürlükleri önündeki engeller kalkmalı. Türkiye’de bir hukuk düzeni var. Ama iktidara bağlı bir hukuk var” diye konuştu.
BAROLARIN BARIŞTAKİ ROLÜ
Batman Baro Başkanı Erkan Şenses ise, 1990’lı yıllarda yaşanan düşük yoğunluklu çatışmalı sürece değinerek, şunları söyledi: “90 yıllardaki bu savaş sürecine bölge baroları çok hazırlıksız yakalandı. Zaten o dönem baro sayısı 6-7’yi geçmiyordu. Yoğun çatışma, insan hakları ihlalleri ve faili meçhul cinayetleri yaşanıyordu. Barolar olarak süreci yürütmekte eksik kaldık. Fakat yine de üzerimize düşeni yapabildiğimiz kadar yaptı. Ama yeterli değildi. 1993 yılında Erzurum’da yapılan Türkiye Barolar Genel Kurulu’nda konuşan o dönemki Barolar Birliği Başkanı, Hüseyin Tayfun, Türkiye’deki barolar birliğinin hiçbir şey olmadığını söylüyor. Bu o dönemki vahameti gösteriyor.”
Baroların bu süreçteki rolüne de dikkat çeken Şenses, “Barış süreçlerinde baroların eli çok zayıf, çünkü Türkiye’de müzakereciler olmadığı için. Bu durumda da rejimi izleme şeffaflığını denetleme misyonu geliyor, bölge baroları da buradaki sorumluluğunu yerine getirse de, savunuculuk kısmında eksik kaldığımızın özeleştirisini verebiliriz. Çok daha kapsayıcı bir çalışmaya ihtiyaç var” dedi.