ÖZEL HABER - Sertaç KAYAR / Güneş OCAĞA
Dünya genelinde yaşanan iklim değişikliği, gün geçtikçe yeni krizlere yol açıyor. Kuruyan devasa göller, kavurucu sıcaklar söz konusu krizin habercisi. Canlı yaşamı için büyük bir tehlike olan bu gelişmeler, Dünya Bankası'nın ‘İklim Göçü Konusunda Harekete Geçmek’ raporuna da yansıdı. Rapora göre dünyada 2050 yılına kadar 216 milyon kişinin su ve gıda kıtlıkları, aşırı hava olayları nedeniyle göç etmek zorunda kalabileceğine dikkat çekiliyor.
EN KRİTİK AFET!
Türkiye’de de söz konusu olan bu tehlike, artık günlük yaşamda da kendini hissettiriyor. Akdeniz’de olması nedeniyle iklim krizinden en çok etkilen ülkelerden biri olan Türkiye’de, son yıllarda artan aşırı sıcaklar, kuraklık, yangınlar, sel baskınları bu tehlikeyi bir kez daha gündeme getiriyor. 31 farklı doğal afet arasında yer alan ve en kritik afet olarak tanımlanan kuraklık, Türkiye için de büyük bir tehdit haline geldi.
OBRUK HARİTASINDA 16 RİSKLİ İL
Bu tehditlerden sıkça karşımıza çıkan obruk konusu son yıllarda sıkça konuşulmaya başlandı. Kuraklık, iklim değişikliği ve aşırı yer altı suyu kullanımının neden olduğu obruklar, ilk olarak Konya’da görülse de son yıllarda başka illerde de ortaya çıkıyor. Konya Teknik Üniversitesi Obruk Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin Türkiye'nin obruk tehlike ve risk haritasında obruğun görüldüğü il sayısındaki artış dikkat çekiyor. Haritada risk altındaki il sayısı 16 olarak belirlendi. Listede Diyarbakır ve çevre iller de var.
DİYARBAKIR VE ÇEVRE İLLERDE OBRUK TEHLİKESİ
Güneydoğu Ekspres'e konuşan Konya Teknik Üniversitesi Obruk Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Fetullah Arık, Diyarbakır ve bölge illerindeki obruk tehlikesini değerlendirdi. Su ve kayalıkların etkileşimi ve kayalıkların erimesi nedeniyle obrukların oluştuğunu ifade eden Arık, "Şanlıurfa'dan başlayarak Diyarbakır, Batman, Bitlis ve Siirt'te kadar o bölge içerisinde obrukların oluştuğunu biliyoruz. Diyarbakır'ın bazı kırsal alanlarında obruklar oluştu. Özellikle tarımsal alanlarda yer alan kayalıkların olduğu bölgelerde su ve kayaların etkileşmesi sonucunda kayalıklar çözülüyor. Bu çözülme neticesinde çökme dolinleri oluşuyor. işte Konya'da olan bu dolinler yani obruklar Diyarbakır ve çevresinde de oluşuyor" dedi.
OBRUKLARIN OLUŞMA NEDENLERİ?
Obrukların oluşma nedenlerine dikkat çeken Arık, "Son yıllarda özellikle insanların yaşadığı tarımsal bölgelerde bütün dünyada olduğu gibi, kuraklıkların oluşması ve yoğun yeraltı suların kullanımlarına bağlı obruklar oluşuyor. Su seviyeleri düştükçe, kayalıklar ve su aynı seviyelere geliyor. Bu da obrukların oluşmasına neden oluyor. Dolayısıyla tarımsal bölgeye yayılıyor obruk oluşumları" diye belirtti.
'TARIMSAL ALANLAR YERLEŞİM ALANLARINA DÖNÜŞTÜ'
"Diyarbakır ve Batman arası bölge tarıma açık bir bölgedir" diyen Arık, "O bölge içerisinde tabi hem tarımsal üretim devam ediyor, hem de yeraltı sularının kullanımı artık sulamak için yetmiyor. Bütün tarımsal alanlar yerleşim alanlarına dönüşüyor. Bu tarımsal alanlar maalesef yerleşim alanlarına dönüştü, bu dönüşümde bir takım jeoloji çalışmaları yapılıyor ama özel olarak tarım alanlarında yaygınlaşmış değil" diye ifade etti.
‘ÖN ARAŞTIRMA YAPILMALI’
Obruklarla ilgili ön araştırmaların yapılması gerektiğine dikkat çeken Arık, "Yasal mevzuat içerisinde heyelan ve deprem gibi doğal afetler bir başlık olarak ele alınıyor, obruğun da öyle ele alınması gerekir. Ve bununla ilgili de ön araştırmaların yapılması lazım. Urfa, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt ve Mardin'de yoğun yer altı su kullanımı var. Ve açılan sondaj kuyularında suya rastlanamıyor. Yani su seviyesi direk düşmüş vaziyette" diye kaydetti.
'YERALTI SULARIN KULLANIMI KONTROL ALTINA ALINMALI'
Arık, son olarak şunları söyledi: "Obruğun oluşmasındaki ana etken faktörler doğa jeolojik koşulları, kayaların niteliği, yeraltı sularının kullanma seviyesi. Biz bunları değiştiremiyoruz. Burada müdahale edilecek tek bir şey var, o da yer altı sularının kullanımlarını kontrol altına almak. Yeraltı sularının kullanımını nasıl kontrol altına alabiliriz? Oradaki bitki üretimiyle ilgili çalışmalar yapılıp, dolayısıyla bütün kurumlar üstüne düşeni yapmalı. Bu durumda yeraltı su seviyesi daha yavaş düşecektir, obruk oluşumları da tabi bitmese de nispeten azalmış olacaktır."