Diyarbakır’ın Kocaköy İlçesi’nde bulunan Girê Filla Höyüğü, tarih ile ilgili bilinen bir gerçeği değiştirdi. 12 bin yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen Girê Filla Höyüğü’nde yürütülen kazılarda, bugüne dek 2 bin 687 eser gün yüzüne çıkarıldı. Höyükteki kazılarda, en eski yerleşik topluluklara ait bulgulara rastlanırken, kazılarla ilgili yeni bir bilgi ortaya çıktı.
ERKEN DÖNEM METALÜRJİK FAALİYETLER GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Diyarbakır Müze Müdürlüğü Başkanlığı’nda, Kocaeli Üniversitesinden Prof. Dr. Ayşe Tuba Ökse'nin bilimsel danışmanlığında, Güneydoğu Anadolu Yukarı Dicle Vadisi'nde 2018-2023 yılları arasında yürütülen, 5 kültürel katmanın ortaya çıkarıldığı Girê Filla Höyüğü kazılarında, neolitik döneme ait yerleşimde erken dönem metalürjik faaliyetlerin gerçekleştirildiği belirlendi. Farklı disiplinlerden akademisyenlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan KOÜ Arkeometri Çalışma Grubu'nca elde edilen bulgular, ScienceDirect bilimsel yayın veri tabanında "Journal of Archaeological Science: Reports" dergisi ve Amerikan Bilimde İlerleme Derneğinin akademik dergisi "Science"de yayımlandı.
BAKIR İŞLEMENİN 10 BİN YIL ÖNCESİNE DAYANDIĞI ORTAYA ÇIKTI
Kocaeli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyeleri Doç. Dr. Üftade Muşkara ve Doç. Dr. Ayşin Konak, Fen-Edebiyat Fakültesi Analitik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seda Karayünlü Bozbaş, Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Burak Telli'nin çalışmaları, metal işleme sürecine yeni bakış açısı sunarak, bölgedeki bakır işleme faaliyetleriyle ilgili en erken denemelerin günümüzden yaklaşık 10 bin yıl öncesine dayandığını ortaya çıkardı.
"SON AVCI-TOPLAYICILAR TARAFINDAN ERKEN BAKIR ÜRETİMİ"
KOÜ Arkeometri Grubu ile Girê Filla kazılarından elde ettikleri bilgiler doğrultusunda "Son avcı-toplayıcılar tarafından erken bakır üretimi" başlıklı bilimsel makaleyi kaleme aldıklarını söyledi. İnterdisipliner çalışmayla arkeolojik malzemelerin, çeşitli kimyasal, fiziksel yöntemlerle malzeme özelliklerinin belirlenerek teknolojik özelliklerinin anlaşılmasına yönelik çalışmalar yürüttüklerini anlatan Muşkara, arkeoloji, kimya ve malzeme alanında uzmanların bir araya gelerek arkeolojik sorulara cevap aradıklarını belirtti.
“BU KADAR ERKEN DÖNEMDE BAKIR İŞÇİLİĞİ VAR MIYDI?"
Girê Filla kazısında buldukları ısıl işlemlerle ilgili malzeme grubuna ilişkin, "Metalürjik faaliyetler nasıl olmuş? Bu kadar erken dönemde bakır işçiliği var mıydı?" sorusundan yola çıkarak araştırma yaptıklarını aktaran Muşkara, "Bu araştırmada iki grup örnekte çeşitli incelemeler yaptık. Bu incelemeler sonucunda bir grubun fırınla ilişkili olduğunu, bir parçanın ise metalürjik bir süreç içinde oluşturulmuş malzeme olduğunu anladık" dedi.
“ERKEN DÖNEMLERDE ISIYLA DENEMELER YAPILDI”
Muşkara, çalışmalarla camlaşmış kütlesel parçanın, sıcaklığın yaklaşık 1000 santigrat dereceye ulaştığı kapalı fırın ortamında oluştuğunu belirlediklerine işaret ederek, şöyle konuştu: "Kapalı, ısı kontrolünün olduğu bir fırın ortamı, yaklaşık 1000 dereceye kadar ulaşmış, buna ait parçayı inceleyerek içinde küçük bakır parçaları ve yüzeyde bakır kalıntıları bulduğumuzdan, bu fırının bakır işçiliğiyle ilişkili olabileceğini aklımıza getirdi. Bakır objeyle yaptığımız inceleme, bunun yüksek sıcaklıkta eritilmiş örnek olduğunu, eritildikten sonra döküm yoluyla vurularak şekillendirildiğini gösteriyor. Önceki arkeolojik bilgilerimiz bize prehistorik dönemde insanların bakırı, bakır cevherini bildiklerini fakat bunu daha çok küçük süs eşyası ya da pigment olarak kullandıklarını gösteriyordu. Doğada bakır metalik olarak bulunuyor, bu buldukları metalik bakırı da dövme yoluyla tavlama şeklinde ısıl işlemle şekillendirerek istedikleri forma getirdikleri bilgisi söz konusuydu. Yaptığımız incelemede, en azından yöresel olarak daha erken dönemlerde ısıyla denemeler yapıldığını ve bu malzemenin de eritilerek şekillendirildiğini gösteriyor."
“3 BİN YIL GİBİ ÇOK RADİKAL BİR DEĞİŞİM GÖSTERİYOR”
Buluntuların kökenini tespit edebilmek için kurşun izotop analizi yaptıklarına ve şaşırtıcı sonuçlar elde ettiklerini aktaran Muşkara, şunları söyledi: "Girê Filla, Diyarbakır ve Ergani madenlerine yakın olmasına rağmen bu bakırın kaynağını Trabzon kökenli olarak bulduk. Bu da oldukça şaşırtıcı bir bilgiydi. Ergitme yönteminin en azından bir denemeyle başladığını gösteriyor. Bu endüstriyel, sürekli kullanılan bir süreç değil belki ama ilk denemelerin başladığını gösteriyor. Anadolu için en erken eritme ve dökme, Mersin'de Yumuktepe'de milattan önce 5 bin yılları olarak biliyoruz. Girê Filla bulguları milattan önce 8 bin yıllarında, yani 3 bin yıl gibi çok radikal bir değişim gösteriyor. Daha ilerleyen dönemlerdeki gibi endüstriyel ve oturmuş bir teknoloji değil bu belki ama deneysel bir yaklaşımın çok daha öncesinde başladığına dair ipucu veriyor."
“ÇANAK-ÇÖMLEKSİZ NEOLİTİK DÖNEM YERLEŞKESİ”
Arkeoloji Bölümü Prehistorya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşin Konak da Girê Filla'nın çanak-çömleksiz neolitik dönem yerleşkesi olduğunu ve yapılan kazılarda uzun süre burada konaklandığının anlaşıldığını kaydetti. Konak, neolitik topluluklar özelinde Gre Fılla yerleşiminin, daha önce yontma taş alet teknolojisinde kullanılan obsidiyenin, ham madde olarak kaynaklarını tespit etme araştırmaları yürüttüklerini anlattı. Neolitik toplulukların ortak paydada buluştukları bazı özellikler bulunduğundan bahseden Konak, şu ifadeleri kullandı: "Bu çalışma bize, bakırın da tedarik zinciri içinde yer aldığını gösterdi. Bu bağlamda bu toplulukların belki de birbirine benzemesine, mimari süreçler, ilk defa yerleşimlerin ortaya çıkması, dini inançlar, inanç sistemleri, ritüeller, belki de bu kadar ortak paydada birleşmeleri bu tedarik zincirleriyle karşımıza çıkıyor. Obsidiyen, Doğu Anadolu kaynaklarından getirilmiş, Gre Fılla'ya yakın kaynaklar değil. Bakırın Trabzon'dan getirilmiş olması, bu toplulukların doğa ile çok daha içi içe yaşadıklarını ve doğayı çok daha iyi gözlemlediklerini gösteriyor. Bu dönemde, teknolojik bilginin göz ardı edilemeyecek kadar yüksek olduğunu gösteriyor."
“BİLİMİN HER ALANINDA OLDUĞUNA KANIT”
Bozbaş da arkeometriden gelen, çoğunluğu katı olan malzemelerin kimyasal analizlerini gerçekleştirdiklerini, spektrofotometrik analizler yaptıklarını, Atomik Absorpsiyon cihazı ile buluntulardaki bakır, demir gibi metallerin miktarını belirlediklerini anlattı. Birçok birimle multidisipliner çalıştıklarını vurgulayan Bozbaş, "Her malzemenin geçmişteki tanımlamasının, sosyal ilişkilerin, iletişim ağlarının, kültürel varlıklarının araştırılabilmesi için o dönemde var olan malzemelerin yapısı ve kimyasını karakterize etmeniz gerekir. Karakterizasyon ve analiz sistemi işin içine girdiğinde yalnızca arkeoloji değil, birçok bilim alanı işin içine giriyor. Bu çalışma, kimyanın her alanda, bilimin her alanında olduğuna kanıt olan bir çalışma. Malzemeye bakarak şekliyle sınıflandırabilirsiniz ama içerisindeki kimyasal özelliklerini analizlemeden sınıflandırmanız ya da kaynağının nereden geldiğini bilmeniz zorlaşır” dedi.
Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Burak Telli ise Arkeometri Grubu ile arkeolojik numuneleri incelediklerini, projenin disiplinler arası çalışmanın güzel bir örneği olduğunu belirtti.