ÖZEL HABER - Fuat BULUT

İçinde barındırdığı tarihi yapılarla bir açık hava müzesini andıran günümüzün metropol kenti, bir zamanlar ünlü gezginlerin de uğrak yeriydi. Bu gezginlerden biri de 10 ciltlik Seyahatnamesi ile ünlü Evliya Çelebi
1654 yılında Diyarbakır’a adım atan Evliya Çelebi, kenti şöyle anlatıyor;

YUNUS PEYGAMBERİN MAKAMI: FİS KAYA

"Diyarbekir Kalesi, Dicle kenarında asumana ser çekmiş ‘Kız Kayası’ denilen bir yalçın kaya üzerindedir. Kara taştan yapılmış olduğu için buraya ‘Kara Amid’ derler. Bu kaleyi bir ‘Kız Melike’ yaptırdığı için Diyari Bikr demişler. Kalenin bulunduğu kayanın üstü geniş bir lalezardır. Kayanın içinde ve kalenin altında mağaralar vardır. Bu mağaralardan biri olan Fis Kayası Mağarası, Yunus Peygamber’in makamıdır. 
Musul halkının isyanına kızarak kentin harap olması için dua ettikten sonra Dicle kıyılarına gelen Yunus Peygamber, burada 7 yıl oturmuştur. Bu sırada Amalak kızlarından, yıldız kadar güzel ve temiz bir kadın bu yörenin hükümdarı imiş. Kadın hükümdar ve kentin ahalisi, peygamberin mucize göstermesine gerek görmeden, itirazsız imana gelmelerinden hoşnut olan Yunus Nebi, iliniz, eviniz mamur olsun. Sizler daima mutlu olun ve refah içinde yaşayın. Cümle evladınız necib ve reşid olsunlar, diye dua etmiş. Sonra da hükümdara kentin etrafını siyah taşlarla çevirmesini söylemiş.

“KUYUM İŞÇİLİĞİ EMSALSİZDİR”

Diyarbekir çarşılarında, evvela Hasan Paşa Pazarı, Sipahi Pazarı, Attarlar Pazarı, Kuyumcular Pazarı, Demirciler Pazarı, Çilingirler Pazarı, Kavaflar, Palancılar, Kazazlar, Bezzazlar, elhasıl 66 sanat erbabının dükkânları mevcuttur. Amma Bezzazlar Pazarı ile Sipahi pazarı gayetle mamurdur. Sanayinden, kılıcı, gaddaresi, baltası, taberi, hançeri, bıçağı, mızrağı, külüngü, kırmızı bezi, sahtiyanı, papuçları, meshleri, çizmeleri meşhurdur. Kazancılar ile demirciler çekicini ve hallaçlar dahi tokmağını fenni müzik üzere segah ve hüseyni makamlarında vururlar. Kendileri de hem işler, hem nağmeler okurlar. Bunu işiden ehli maarif hayran olur. Kuyumcuları da gümüş işçiliğinde emsalsizdir.

EVLİYA ÇELEBİN'NİN HAYRAN KALDIĞI İŞTE O KENT3

“ŞAİRLER KENTİDİR”

Bu Diyarbekir`de nice yüz fasih ve beliğ şairler vardır ki, her biri Fuzuli ve Ruhi misalidir. Halkının kibarı samur, zerdova kürk giyerler. Kadınların cümlesi beyaz çarşaf, ayaklarına çizme giyerler. Pak ve pakize, eshabi namus kadınlardır. Diyarbekir ahalisinin Müslümanları Türkmen, Kürd, Arap ve Acem`dir. Hıristiyanları Ermenidir. Cümlesi gayet garibdost, şuh, şakrak nedimi can insanlardır. Havası latif olduğundan ve hamravat suyu içdiklerinden ehalisinin yüzlerinin rengi hamret üzeredir. Ekseriya orta boylu fakat kuvvetli, müşekkel adamlardır. 70-80 yaşına gelirler, hala işleri ile meşguldürler."

EVLİYA ÇELEBİN'NİN HAYRAN KALDIĞI İŞTE O KENT2

“KAVUN VE KARPUZU PEK MEŞHURDUR”

Rum ve Acem`de nazırı olmayan bağ ve bostanları ŞAT (Dicle) kenarındadır. Halkının hemen hepsinin bir bağ ve bostanı vardır. Bostanlara kavun, karpuz, çeşitli sebzeler, çiçekler ekerler.
Diyarbekir`in kavun ve karpuzu pek meşhurdur. Her biri 40-50 okka (1282 gram) gelir ve diyar diyar hediye olarak gönderilir. Kavunları sulu ve hoş kokuludur. Nice kimseler bu kavundan, tarçın, karanfil ve pirinç ile zerde yaparlar ki, Rum diyarında Atina balından bile böyle zerde yapılamaz. Fesleğeni de iri ve uzun olur ki, halk bunu kulübelerine direk ve kazık yaparlar. Bu fesleğenler yakıldığında mis gibi kokarlar. Diyarbekir ahalisi, bahar mevsiminin sonunda ŞAT`ın taşkınlığı geçip saf suyu aynı karar üzre akmağa başladığı vakit bostanlarına gider ve 7 ay gece ve gündüz burada kalırlar."