Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Meclis'te kadın grup toplantısı düzenledi. Tülay Hatimoğulları, kadın tutsakları selamlayarak, iktidarın kadın politikalarını eleştirdi. 

Tülay Hatimoğulları, "Kadınların sosyal ve siyasal haklarını, kazanımlarını güçlendirmek yerine 2025 yılını 'aile yılı' ilan ettiler. Bu ilanın hemen ardından kadınların doğurup doğurmayacağına, kaç çocuk doğuracaklarına, bütün bunlara reisli aile modeliyle karar vermeye kalktılar. Bu amaçla nüfus politikaları kurulu ve aile enstitüsü kurdular. Bizler aileyi korumak ve güçlendirmek adı altında kadının emeğine, bedenine, sağlığına ve tüm yaşamına müdahale eden politikalara karşı derhal geri adım atılmasını istiyoruz. Gebeliği engelleyici yöntemleri, kürtajı, hatta sezeryanla doğumu dahi anormal gösteren politikaları asla kabul etmiyoruz. Kadın bedeninden ve sağlığından elini çek ey iktidar. Bedenimizden elinizi çekin" diye konuştu.

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NE DÖNÜLMELİ”

"Kadınlar en çok, sevdikleri erkekler tarafından şiddet görüyor. Sevdikleri erkekler tarafından katlediliyor" diyen Tülay Hatimoğulları, iktidarı "kadın katliamlarını önleme konusunda ciddiyete" davet etti.

Tülay Hatimoğulları, "Erkek şiddetini önlemenin yol haritası çok açıktır. Öncelikle İstanbul Sözleşmesi'ne derhal geri dönülmelidir. 6284 sayılı kanunun her maddesi etkin bir şekilde hayata geçirilmelidir. Kadınlara dayatılan yoksulluk ve bütçelemede reva görülen sefalet anlayışından derhal vazgeçilmelidir" dedi.

Kadınların ayrımcı uygulamalara maruz kaldığına dikkati çeken Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: "Kadınların aldığı nafakayı tartışmaya açmak yerine ağır enflasyon ve yoksulluğun altında ezilen kadınların ekonomik güvence ve sosyal haklarına kavuşmasının yol ve yöntemleri bulunmalıdır. Kadın mahpuslara yönelik uygulanan siyasi baskı ve insanlık onuruna aykırı muamele ve ağır insan hakkı ihlallerine derhal son verilmelidir" diye kaydetti.

“KAYYIMLAR GİDECEK”

Tülay Hatimoğulları, kayyumlara da tepki göstererek, "Her şeyden önce kadınların iradesinin gaspı demektir kayyım. Kadınların siyasette ve yerel yönetim mekanizmalarında dışlanması demektir. Yerelde yaşayan kadınların haklarına ve yaşamlarına ve yerel yönetim hizmeti almalarına müdahale demektir. Eşbaşkanlığa ve eşit temsiliyete, demokratik, ekolojik ve özgürlükçü yerel yönetim modelimize müdahale demektir. Biz kadınlar kadın kazanımlarına en büyük saldırı biçimlerinden biri olarak bu kayyım rejimini görüyoruz. Asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Kayyımlar gidecek, kadınlar ve halk kalacak, seçilmişler kalacak" dedi. 

8 MART ÇAĞRISI

Tülay Hatimoğulları, "Unutmayalım ki kadınlar birlikte güçlü" vurgusu yaparak, şunları kaydetti: "8 Mart'ta hep birlikte alanlarda, meydanlarda olacağız. Türkiye kadın hareketi, feministler, Kürt kadın hareketi ile el ele verip Türkiye’nin dört bir yanını mora boyayacağız. Bizler Kadın Meclisi’mizle, ‘Kadın Özgürlük Mücadelesiyle Barışı Örgütlüyoruz’ şiarıyla alanlarda ve meydanlarda olacağız. Bütün kadınlar o gün hiçbirimiz ne iş yerinde ne de evimizde değil alanlarda, meydanlarda, 8 Mart direnişlerinde olalım ve buradan çağrımızı yineliyoruz.”

ÖCALAN'IN ÇAĞRISINI PAYLAŞTI

Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat tarihli çağrısına değinen Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: "Bu görüşmede Sayın Öcalan halkların özgürlük mücadelesine ve özellikle kadınların onurlu direnişine olan güçlü inancını bir kez daha ifade etti. Sayın Öcalan şunu çok net olarak söyledi: 'Yeni dönemin temel şifresi demokratikleşme mücadelesidir. Demokratikleşme mücadelesinin devrimci öznesi kadınlardır. Demokratikleşme devrimci olmanın, sosyalist olmanın ilk şartı kadın meselesine özgürlükçü yaklaşmaktır. Tarihin en derin sömürüsüne maruz bırakılan kadınlarla eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelemizi taçlandıracağız.' Kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı büyük umut ve kararlılığın altını çizen Sayın Abdullah Öcalan, tüm kadınlara en içten selam ve saygılarını gönderdi. 27 Şubat 2025 tarihinde bütün dünya tarihi bir ana tanıklık etti. Sayın Abdullah Öcalan, barış ve demokratik çağrısıyla Türkiye'de ve Ortadoğu'da barışın ve demokrasinin kapılarını ardına kadar araladı. Bu çağrı asrın barışı ve çözümün en güçlü zeminini sağlamıştır. Artık korkuların, kaygıların, sendromların değil, demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin yaşamlarımızı belirleyeceği bir döneme girmeye yakınız. Bu dönem kimsenin birbirine üstünlük sağlayacağı bir dönem değildir. Herkesin eşit ve adil bir yaşamı paylaşacağı demokratik bir zamandır.”

“SİYASET VE HUKUK ALANINI GENİŞLETMELİDİR”

Sayın Öcalan, barış ve demokratik toplum çağrısıyla bir asrı cesaretle kapatmıştır. Yeni dönemin kapılarını aralayan  barış ve demokrasi manifestosunu bütün dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu manifestonun muhatabı sadece kendi örgütü olan PKK değildir, aynı zamanda devlettir, iktidardır, toplumun kendisidir ve muhalefetin tamamıdır. Barış ve demokratik toplum çağrısının en önemli muhataplarından biri de şuan çatısı altında konuştuğumuz grup toplantısını gerçekleştirdiğimiz TBMM ve parlamentodur. Parlamento hızla demokratik, siyaset ve hukuk alanını genişletmelidir. Barış ve demokrasiyi büyüterek darbe mekaniğinin tarihe karışmasında kurucu ve tarihsel bir rol üstlenmelidir. Bakın Sayın Abdullah Öcalan asrın çağrısında ne dedi? Bunu kelime kelime sizlerle paylaşmak istiyorum, ‘Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri ve her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik ve siyasal alanın mevcudiyeti ile mümkündür. Cumhurieytin ikinci yüzyılı ancak demokrasi ile taçlandığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir.'

“ÖCALAN’IN ÇAĞRISIYLA TÜM DİNAMİKLER KAZANACAK”

Türkiye’nin önümüzdeki süreçte temel mücadele dinamiği demokrasidir, adalettir, özgürlüktür. Emin olun ki iktidar ve muhalefet ve toplum asrın çağrısını yerine getirdiği an sadece Kürt halkı değil, bütün Türkiye halkları ve inançları hep birlikte çok büyük kazanacak. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla Ortadoğu ve Türkiye’deki tüm dinamikler kazanacak, Türkiye mutlaka ve mutlaka barışa kavuşacak. Sayın Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na dünyadan, bölgeden ve Türkiye’den tarihte eşine az rastlanan bir destek var.

LİDERLERE TEŞEKKÜR

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, Almanya Başbakanı, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü, İngiltere, Almanya, İran, Irak, Suudi Arabistan Devletleri, Avrupa Birliği Dış Politika Sözcülüğü Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısına çok güçlü bir destek verdi. Gelen desteklerin bir kısmını daha paylaşmak istiyorum Türkiye kamuoyu ile. Aynı zamanda Avrupa Birliği sol partilerin çatı örgütü Avrupa Sol Partisi ve Avrupa Birliği Sosyal Demokratların çatı örgütü Avrupa Sosyalist Partileri de güçlü bir destek açıklaması yaptı. Kürt halkının önemli liderlerinden Sayın Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, Kubat Talabani, Mesrur Barzani, Bafil Talabani, Selahattin Bahadin ve Ali Bapir’in destekleri hem Kürt ulusal birliği ve hem de barış için büyük katkılar içermektedir. Yurt içinde de bu sürecin başlatıcısı olan Sayın Devlet Bahçeli, ana muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve burada ismini sayamadığım çok sayıda siyasi aktör bu sürece destek açıklaması yaptı. Bileşenlerimiz, sol sosyalisti ittifaklar, yapılar, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, birçok halktan ve inançtan çok sayıda kişinin çok açık destek açıklamaları oldu. Bu destekten hakikaten tarihi bir destektir.”

“ADIM ATMA SIRASI DEVLETTE VE İKTİDARDADIR”

PKK de yaptığı açıklamada Sayın Öcalan'ın çağrısına uyacağına kamuoyuna deklare etti. PKK’nin Sayın Öcalan’ın çağrısına harfiyen uyacağına dair yaptığı açıklama ve tüm güçlerine ateşkes çağrısı yapması bizlerin barış umudunu büyütmüştür. Bu umudu kalıcı hale getirmek için PKK’nin kongresini gerçekleştirebileceği bir çatışmasızlık zeminin acil bir biçimde oluşturulması gerekiyor. Sınır ötesi operasyonların acilen durması gerekiyor. PKK biliyorsunuz ateşkes ilan etti aynı şekilde buradan sınır ötesine gerçekleşen bütün askeri operasyonların durması ve bu zeminin oluşması çok önemli. Şimdi bu sürecin toplamı bakımında adım atma sırası ve sorumluluk iktidar ve devlettedir. Her bir destek açıklaması bu ülkede yüzyıldır yanan ateşe su dökmektir. Ülkenin demokratikleşmesine eşsiz katkılar sunmak demektir. Ne mutlu demokratik çözümden yana olanlara ne mutlu barış için mücadele edenlere ne mutlu insanca ve demokratik yaşam diyenlere. Ne mutlu sizlere, ne mutlu bizlere, ne mutlu barışa olan inancını hiç yitirmeyen bütün kadınlara.”

“MEDYANIN DİLİ BARIŞ VE ÇÖZÜME KATKI SAĞLAMALI”

Bakın 90’lı yıllardan bu yana 600’den fazla çatışma ve çözüm deneyimi yaşandı. Bu deneyimlerden başarıya ulaşanlar siyasi ve hukuki düzenlemelerle zemini oluşturulmuş olan süreçlerdir. Bu çağrıya biraz önce de bahsini ettiğim gibi çok geniş, dünya ölçeğinde de bir teveccüh var. Barışın ve çözümün ihtimali dahi Türkiye, Ortadoğu ve bütün dünyada bir heyecan yaratmış durumda. Durum ve hal böyleyken barış iklimini daha da büyütmek yerine sürecin ciddiyetinden uzak bir dilin kullanılmasının hiç kimseye faydası yoktur. Benzer anlamda medyadaki dilin barış ve demokratik çözüme katkı sağlayan bir dil olması çok önemlidir. Çünkü barışı önce dilimizde inşa edeceğiz. Bu konuda da medyaya ve basın emekçilerine çok büyük bir görev düşmektedir.

“KENDİMİZE GÜVENECEĞİZ”

Sayın Erdoğan'ın bu süreci sahiplenmesi çok önemlidir. Türkiye’nin demokrasisi için, bu ülkede barışın tesis edilmesi için söz yetmez. Eylem ve icraat gerekir. Eylem ve icraat doğal olarak devletin yöneten icra makamından bekleniyor yani Sayın Cumhurbaşkanından beklenir. Çatısı barış, umudu ve demokrasi olan bu sürecin zemini demokratik siyaset ve hukuk olmak zorundadır. Sayın Öcalan, çağrıyla demokratik cumhuriyetin inşası için çok güçlü bir başlangıç yapmıştır. Bu başlangıcı büyütüp geliştirmek demokrasi ile taçlandırmak bizlerin elindedir. Geçmiş dönem deneyimlerine bakarak zor diyen bazı sesleri kulaklarımızda işitiyor gibiyiz. Hiçbir şey kolay değil, ama asla imkansız değil. Burada biz barış uğruna verdiğimiz mücadeleye, demokratik cumhuriyet için verdiğimiz mücadelemize güveneceğiz. Örgütlü mücadelemize güveneceğiz, barış umuduna güveneceğiz. Biz kadınlar en çok kendimize güveneceğiz.

“BARIŞ VE DEMOKRASİ CESURLARIN İŞİDİR”

Sayın Öcalan barış için ve yaptığı çağrı için çok fazla çalışmak, daha fazla emek vermek istiyor. Bunun için de kendisi de ifade etti görüşmemizde, her kesimin ama her kesimin çok büyük bir çabasına ihtiyaç var. Bakın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları oluşturulmazsa kendisi bu katkıyı vermekte zorlanır. O yüzden Sayın Öcalan’ın özgür yaşam ve çalışma koşulları hızla oluşturulmalıdır. Yine atılacak acil adımlardan birisi bu sürecin yasal ve hukuki adımlarının atılmasıdır. Kürt sorunun çatışma ve şiddetten arınabilmesi Sayın Öcalan’ın demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınması vurgusunun bir kez daha bizler burada altını çiziyoruz. Hepimiz bilmeliyiz ki demokratikleşme asla bir zayıflık değildir. Barış zayıfların işi değildir, barış cesurların işidir, barış güçlülerin işidir. Demokrasiyi inşa etmek cesurların, güçlülerin ve örgütlülerin işidir. Demokratikleşme ve barış bir siyasi pazarlık konusu olamayacak kadar değerli ve önemlidir. Bunu bütün Türkiye kamuoyu böyle bilmelidir; En temel insan hakları ve halkların en temel hakları asla pazarlık konusu yapılamaz, yapılmamalıdır. Bu süreç bir yenme-yenilme süreci değildir. Herkesin kazandığı, kazandığına olan inançla ve özgüvenle adım attığı bir adımlar zinciri. Kürt halkının varlığı, anadilde eğitim hakkı, Aleviler başta olmak üzere bu ülkede yaşayan bütün farklı halklar ve inançların eşitliğinin sağlanması, yerel demokrasinin esas alınması acil demokratik çözüm görevi olarak önümüzde durmaktadır. Bununla ilgili atılacak adımlar herkesi rahatlatacaktır.

“DEMOKRASİ İNSANLARIN AĞZINI ÖZGÜRCE AÇMA SANATIDIR”

Sayın Abdullah Öcalan’ın görüşmede çok güzel bir söz kullandı: ‘Demokrasi insanların ağzını özgürce açma sanatıdır.’ Artık Türkiye’nin konuşma zamanı. Artık toplumun kendini özgürce ifade etme zamanı. Biz de diyoruz ki yüz yıllık kapatılan ifade kanalları açılınca demokrasinin zemini güçlenir. Demokratikleşme bu ülkenin geleceğinin sigortasıdır. Demokratik uzlaşı ve özgür siyaset gelecek kuşaklara bırakacağımız en önemli ve en temel mirastır. Gelin yarınlarımızı hep birlikte kuralım diyoruz. Buradan Türk halkına seslenmek isterim. Bu gelişmelerin barışla ve çözümle nihayetlenmesi zannetmeyin ki sadece Kürt halkına yarayacak. Kafalarımız karışık, yaşadığımız kimi tedirginlikler var. Çünkü bugüne kadar yaşanan bu süreçlerde resmi devlet ideolojisinin kurduğu sistem kafaların karışmasına sebebiyet vermiştir. Ama emin olun ki burada Kürt halkı kadar Türk halkı ve bu coğrafyada yaşayan diğer bütün halklar kazanacak. Bu bütün halkların ortak yaşam başarısının altına imza atmak olacak. Hepimiz eşit kendi dilimiz ve inancımızla özgür yaşayabileceğimiz bir düzenin inşası olarak okunmalıdır bu süreç. Demokrasi ve eşitlik halkların alınması hiç bir halkı bölmez. Her halkın birbirine karşı saygısını, sevgisini ve birlikteliğini büyütür. Bir çağ kapanıp başka bir çağ açılırken biz DEM Parti olarak bu demokratik dönüşümü esas alan ortak bir geleceği kurmak için hazırız kolları sıvadık. Bizler barış yolunda adımlarımızı düşe kalka değil koşarak atacağız.

Sevgili Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi barış ağacına bir damla su verme zamanı. Onlarca yıllık mücadelesiyle barış tohumunu fideye dönüştüren, büyük bir barış ağacı etrafında bizleri birleştiren, derleyen, toplayan, en ağır bedelleri ödeyen barış annelerine ben burada bir kez daha kendilerinin önünde saygıyla eğiliyorum. Bu sürecin en önemli sahipleri sizsiniz barış anneleri. Onlarca yıllık mücadeleyi veren, ağır bedeller ödeyen kadınlar sizlersiniz değerli analar.

Hep birlikte hem bedenimiz hem emeğimiz hem kimliğimizin hakları için 8 Mart’ta olacağız. Aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı bu çağrıya sahip çıkmak için 8 Mart'ta alanlarda olacağız. Ve önümüzdeki günlerde Newroz mitinglerinde olacağız. Newroz ateşini barış ve demokratik toplum için hep beraber harlayacağız."

Kaynak: MA