İnsanoğlu bu değerleri benimsediğinde kişiliğini kazanır, Allah katında makbul olur ve insanlar tarafından sevilen, sayılan, toplumda kabul gören bir birey haline gelir. Ancak bu değerleri kaybederse şahsiyetsiz, itibarsız bir varlık hâline dönüşür. Ne Allah katında ne de toplum nezdinde bir saygınlığı kalır; sevilmez ve kimseyi de sevemez.

İslam’ın ve Kur’an’ın belirlediği en temel değerlerin başında kuşkusuz doğruluk gelir. Doğruluk, niyetle başlar, söz, hareket ve davranışlarda ortaya çıkar. Sadakat ise müminin sahip olması gereken en faziletli meziyetlerden biridir. İman ve sadakat, Müslümanın hayatında bulunması gereken, birbirini tamamlayan ve biri diğerinden ayrılmayan iki parçadır.

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

"Doğruluk insanı hayra, hayır ise cennete götürür. Bir kişi doğru söyler, doğru olmaya devam eder ve sonunda Allah katında ‘sıddîk’ (doğru kimse) olarak yazılır. Yalan ise insanı günaha, günah ise cehenneme götürür. Bir kişi yalan söyler, yalan söylemeye devam ederse Allah katında ‘kezzâb’ (çok yalancı) olarak yazılır.” (Buhârî ve Müslim)

Müslümanın, Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamber’in sünnetinden alması gereken en önemli özelliklerden biri de samimiyettir. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur:

"Din samimiyettir."

Bunun üzerine ashâb-ı kirâm, “Kimin için samimiyettir?” diye sormuş, Resûlullah (sav) şöyle cevap vermiştir:

"Din, Allah için, O’nun kitabı için, peygamberi için, Müslümanların önderleri ve tüm müminler için samimiyettir.”

Samimiyet, sadakatin bir diğer adıdır. Bunun Arapçadaki karşılığı “ihlâs”tır. İhlâs ile ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de birçok önemli mesaj verilmektedir. Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:

"Halbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir." (Beyyine, 5)

Bu ayetin ışığında şunu söyleyebiliriz: Samimiyetle kılınmayan namaz, namaz değildir; samimiyetle verilmeyen zekât, zekât değildir; içinde samimiyet olmayan herhangi bir ibadet de gerçek anlamda itaat değildir.

Yüce Rabbimizin şu ayeti de çok anlamlıdır:

"Tövbe edenler, hâllerini düzeltenler, Allah’a sarılanlar ve dinlerini yalnızca Allah için yaşayanlar var ya; işte onlar müminlerle beraberdir. Allah da müminlere büyük bir mükâfat verecektir." (Nisâ, 146)

Kur’an-ı Kerim, insanın derinliklerine inmekte ve her türlü ikiyüzlülükten, nifaktan ve yalandan sakındırmaktadır.

"Rabbimiz Allah’tır" deyip dosdoğru bir çizgide yaşayanların üzerine melekler iner ve şöyle derler: "Korkmayın, üzülmeyin! Size vaad olunan cennetle sevinin!" (Fussilet, 30)

İslam, sadece şekle ve dış görünüşe bakmaz; insanın kalbine ve ameline değer verir. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz Allah, sizin bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz; fakat kalplerinize ve amellerinize bakar." (Müslim)

İstikamet, en büyük keramettir. Kerameti başka yerlerde aramak doğru değildir; en büyük kurtuluş, istikamet üzere olmak ve doğru yolda yürümektir. Dünyevi çıkarlar ve menfaatler uğruna kişiliğinden taviz veren, dürüstlüğü ve şeffaflığı terk edenler hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğrayacaktır. Ancak sadakati ve istikameti koruyanlar, her iki cihanda da mutluluğa ereceklerdir.

Muhabir: Ali ÖZGÜÇ