Zafer Tüzün / Özel Haber
Güneydoğu Ekspres- Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntılar, bir dönemin gözde mesleği olan öğretmenleri de derinden sarstı. Bunun yanında özlük haklar, atama ve mobbing gibi sorunlara dikkat çekmek amacıyla sürekli gündemde olan eğitim emekçilerinin sıkıntılarını, 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü nedeniyle Diyarbakır Eğitim Sen 1 Nolu Şube Eş Başkanı Emine Akşahin’le konuştuk.
Öğretmenlik mesleğini “Eğitim alanlarında çocuklarla, gençlerle birlikte eğitim yaşamını devam ettiren çocuklara ve gençlere yol arkadaşlığı yapan, bu süreçte gençlerimizi ve çocuklarımızı hayata hazırlayan bireyler” olarak açıklayan Akşahin, öğretmenlerin eğitimdeki rolünü ise şöyle tanımladı:
‘İŞE DEĞİL OKULA GİDİYORUZ DERİZ’
“Eğitimin en önemli yapı taşı öğretmenlerdir. Eğitimin bir öznesi nasıl öğrencilerse diğer öznesi de öğretmenlerdir. Daha iyi bir neslin yetişmesinde, daha iyi günler görelim diye bu hayatta anne babalarımızdan sonra en çok emekleri olan öğretmenlerdir. Bizler işe gidiyoruz demeyiz, okula gidiyoruz deriz. Çünkü eğitim alanlarında mutlaka öğrencilerimizle beraber her gün öğreneceğimiz yeni bilgiler, hayatımıza katacağımız yeni gelişmeler olduğuna inanırız ve bu bize daha büyük bir mutluluk verir. Çünkü öğrenmenin yaşı yoktur. Biz her gün öğrencilerimizle birlikte yeniden yaşantımıza katacağımız şeyleri öğreniriz, öğrencilerle birlikte öğreniriz ya da birbirimizden öğreniriz. Bu da bizim mesleği canlı tutan bir özelliktir. Her öğrenci farklı bir bakış açısıdır ve her gün her konuya dair, eğitime, öğretime, yaşama dair birçok bakış açısıyla bakarız, dolayısıyla farklı düşünmenin ve ifade etmenin hepimize çok şey kattığı ve kazandırdığı bir alan olması yönüyle bakarız bu kutsal mesleğimize.”
‘MESLEĞİMİZ İTİBARSIZLAŞTIRILDI’
Eğitim emekçilerinin özlük ve demokratik haklarına dikkat çeken ve yaşadıkları ekonomik sıkıntıları anlatan Akşahin, “Maalesef son yıllarda ekonomik, özlük ve demokratik haklar bakımından eğitim emekçilerinin belki tarihsel süreç içerisinde en geriye düştükleri süreçleri yaşadıklarını düşünüyoruz. İtibarsızlaştırıldıklarına tanık olduk. Ayrıca ekonomik çöküntü içerisinde yaşıyorlar. Birçoğu sadece ay sonunu getirme çabası içerisinde. Hem bugün hem de yarına dair herhangi bir umudu kalmadığını düşünen birçok eğitim emekçisi arkadaşımız var. Çocuklarının eğitim masraflarını karşılamakta zorlanan, temel ihtiyaçlarını gideremeyen, kiralarını ödeyememekte belki de okuluna gidip eğitim alanında görevini icra etmek için ulaşım ücretini vermekte zorlanan birçok eğitim emekçisi arkadaşlarımızın olduğunu biliyoruz. Büyük şehirlerde, metropol kentlerde yeni atanan ve tek maaşlı eğitim emekçilerinin çok büyük sıkıntılar içerisinde yaşadıklarına tanık oluyoruz” dedi.
‘İNTİHARLARDAN HÜKÜMET SORUMLU’
Bazı öğretmenlerin hak ettiği değeri göremediği için hayata küsmesi veya intihar etmesinden hükümetin sorumlu olduğunu belirten Akşahin, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bütün bunlar bir bütünen düşünüldüğünde eğitim emekçisi arkadaşlarımızın hem eğitim alanlarında hem de toplumsal alanda hak ettiği itibarı, hak ettiği yaşamı yaşayamadığı için ve değer görmediği için kendi hayatlarından vazgeçme noktasına geldiklerini, eğitim emekçileri açısından çok parçalı bir durum söz konusu. Bir yanda yoksulluk sınırının altında neredeyse açık sınırına yakın bir ücretle çalışmak zorunda kalan kadrolu öğretmenler, bir yanda asgari ücretin bile altında maaşla çalışmak zorunda kalan ücretli öğretmenler, bir yandan da özel sektörde emeği sömürülen, çoğu zaman idarecilerin mobbingine maruz kalıp, her an işten çıkarılma kaygısı ve tedirginliği ile çalışmak zorunda kalan öğretmenler bir yanda ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenler, bir yandan sözleşmeli öğretmenler yani tamamen kategorize edilmiş parçalı hale getirilmiş bir eğitim mesleği söz konusu.”
‘DEMOKRATİK EĞİTİM OLMALI’
Eğitimde yaşanan sorunların azalmadığını aksine daha da kangrenleşerek devam ettiğini belirten Akşahin, şöyle devam etti:
“İktidarın kendi ideolojik anlayışını eğitim alanlarında seçmeli derslerle, imam hatiplerle, zorunlu din dersleri ile ÇEDES Projesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı ile imzalanmış yüzlerce protokol ve projeler ile layık eğitimi ve aslında demokratik yaşamı hedef aldığını düşünüyoruz. Kendi ideolojik siyasal anlayışına göre bir toplumsal inşa dizaynı içerisinde olduğunu ve eğitim alanlarına da ideolojik aygıtlarını devreye koyarak dizayn etmeye çalıştığını görüyoruz. Bir an önce bu politikalardan vazgeçilmeli, demokratik eğitim politikaları devreye konulmalıdır.”
‘ANADİLDE EĞİTİM OLMALI’
Okullarda anadil meselesi konusunda ise sorunların daha da katlanarak devam ettiğine dikkat çeken Akşahin, “Sendika olarak bütün öğrencilerin kamusal, eşit, laik, demokratik ve ana dilinde ücretsiz eğitim görme hakkına sahip olduğunu düşünüyoruz ve bu temel üzerinden zaten bir mücadele yürütüyoruz. Ancak Türkiye’de şu anda milyonlarca Kürt çocuğu kendi ana dilinden mahrum bir şekilde eğitim görmekte. Bunun yanı sıra Ermeni, Rum, Suriyeli, yani belki binlerce mülteci çocuk ana dilinde eğitim görme hakkından mahrum bir şekilde eğitim yaşamını sürdürüyor. Ana dilinde eğitim görme hakkı çok önemli bir hak ve Türkiye’de şu anda bu hak ihlal edilmekte. Çünkü biz burada mesela 6 yaşına kadar kimliği oluşmuş, zaten bir hafızası kendi toplumuna kültürüne, kentine, toprağına dair bir hafızası oluşmuş çocuğun 6 yaşından sonra sahip olduğu kimlik, hafıza ve benliğini yok sayarak, ötekileştirerek, dışlayarak yeni bir eğitim diliyle okul hayatına ve eğitim diline, hayatına başlamasını zorunlu kılıyoruz. Bu eğitim hayatında yaşanan eşitsizliklerin zaten kapısını arıyor. Bir yandan da toplumsal barışı bozuyor; bireyde sosyolojik ve psikolojik kırılmaların yaşanmasına sebep oluyor. Eğitim politikalarında tek tipçi eğitim anlayışına son verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Demokratik eğitim modellerinin, demokratik eğitim politikalarının üretilmesini, öğrencilerin kendi ana dilinde eğitim görme hakkının karşılanmasını ve bunu talep eden her halkın da bu ülkede bu haktan yararlanması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.