HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, parlamenter sistem çalışması yürüten altı muhalefet partisi liderinin buluştuğu "yuvarlak masa" toplantısına davet beklemediklerini ancak "geçiş süreci" ve cumhurbaşkanlığı seçimi konularında kendilerinin "mutlak müzakere zemini" olarak kabul edilmesini istediklerini söyledi.
Sancar, "O nedenle 'HDP ile görüşüyoruz' demek yetmez. 'HDP'yi meşru görüyoruz' demek de yetmez. Esas olan, HDP'yle eşitler arası bir zeminde tereddütsüz, çekincesiz, doğrudan ve açık bir diyalog ve müzakere yürütmeyi kabul etmektir" görüşünü dile getirdi.
Sancar, İYİ Parti'nin "HDP kapatılmalıdır" yaklaşımını eleştirirken, muhalefet içinde "HDP'yi hoş tutalım, ama boş tutalım, yaklaşımını pişirenlerin farkında olduklarını" söyledi.
"HDP NEDEN MASADA YOK"
HDP Eş Genel Başkanı Sancar, güncel siyasi gelişmelere ilişkin BBC Türkçe'nin sorularını yanıtladı:
Altı muhalefet partisi liderinin buluşmasıyla başlamak istiyorum. Bu buluşma nedeniyle, sosyal medyadan "HDP neden masada yok" eleştirileri geldi. Siz bu masaya davet edilmeyi bekliyor muydunuz?
Muhalefet partilerinin kendi aralarında diyalog ve ortak çalışma yürütmelerine bizim herhangi bir itirazımız yok. Zaten bu buluşma, güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışmalarının finali olarak duyurulmuştu. Bu tür çalışmalar yapılabilir elbette. Çeşitli partiler arasında bu tür ilişkiler bize göre olumludur.
Burada karışıklık yaratan ve tartışmaya neden olan durum şudur: Toplantı hakikaten belirtilen gündemle mi gerçekleştirildi, yoksa aynı zamanda bir ittifak buluşması mıydı? Millet İttifakı'nın genişleyip genişlemeyeceği gibi bir tartışma, sanırım bu belirsizlikten ortaya çıktı. Millet İttifakı'nın genişlemesiyle ilgili görüşmeler de yapılabilir, buna da bizim itirazımız olamaz. Zira biz parlamento seçimine kendi ittifakımızı kurarak gireceğimizi belirttik.
Fakat cumhurbaşkanlığı seçimi için ortak aday fikrine açık olduğumuzu da söyledik. Bunun yolunun da bizimle kamuya açık, doğrudan müzakere yürütülmesi olduğunu her vesileyle dile getiriyoruz. Müzakere etmek istediğimiz çerçeveyi ana hatlarıyla zaten hem deklarasyonumuzla duyurduk hem de çeşitli beyanatlarımızda ifade ettik. Eğer bu çalışma, Meclis seçimlerine dönük bir ittifak niyetiyle yapılıyorsa, bizim burada yer almamızın bir gereği zaten yok.
Şayet cumhurbaşkanlığı seçimi ve onunla bağlantılı temel meseleler söz konusuysa, durum değişir. Başta geçiş süreci olmak üzere, cumhurbaşkanlığı seçimini ilgilendiren konularda bizimle açık diyalog ve müzakere yürütülmesi talebimizi tekrar etmek istiyorum. Bunun için o masada bulunmak gerekmiyor; kaldı ki bizim o masaya davet edilme gibi bir beklentimiz de yoktu. Şayet cumhurbaşkanlığı seçimi ortak aday tartışması üzerinden gelişecekse, HDP olarak talebimiz, bu çerçevedeki konuların bizimle kamuoyuna duyurularak, açık, doğrudan ve şeffaf biçimde yürütülmesidir.
"HDP'Yİ HOŞ TUTALIM, AMA BOŞ TUTALIM' YAKLAŞIMI PİŞİRİLİYOR"
Bu görüşmenin ardından Pervin Buldan, "Bizi yok sayanları zamanı geldiğinde biz de yok sayarız" dedi, keza sizin de bu yönde açıklamalarınız var ve bu, altılı toplantıya tepki olarak yorumlandı.
HDP'yi yok sayan herhangi bir yaklaşımın, Türkiye'de gerçek ve güçlü bir demokrasi, kapsamlı ve kalıcı bir toplumsal barış inşa etme şansı yok. Bunu da şöyle netleştireyim: Eğer Türkiye'de gerçekten demokrasiye giden yol açılacaksa, yeni bir dönem başlatmak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmanın ve Meclis'te bu değişimi sağlamaya yetecek bir çoğunluk oluşturmanın bu açıdan çok önemli olduğu açık. Bütün bunları HDP'siz yapabileceğini düşünen kim varsa, hayal aleminde yaşıyor demektir.
"HDP'yi hoş tutalım ama boş tutalım" gibi bir yaklaşımın da birilerinin gündeminde olduğunu ve bu konuda hazırlık yapıldığını görüyoruz. Böylesi bir yaklaşım tuzaklarla doludur. Bunun farkında olmadığımızı düşünmek de ciddi bir yanılgıdır.
"KASTETTİĞİMİZ İYİ PARTİ'DİR"
Benim merak ettiğim şu; siz o toplantıda olmamakla kendinizi "yok sayılmış" mı hissettiniz?
Hayır, böyle söylemiyorum. HDP'yi ötekileştiren, hatta düşmanlaştıran yaklaşımlar çok tehlikeli sonuçlar doğurur. HDP'yi muhatap almayı kabul etmeyen, bunun da ötesine geçerek HDP'ye karşı düşmanca tutum takınan bir zihniyetin Türkiye'de demokrasiye katkı sunma iddiasının herhangi bir inandırıcılığı yoktur, olamaza da.
Eğer bu iktidara karşı demokratik bir alternatif oluşturulmak isteniyorsa, bunu Türkiye'nin geçmişten bugüne en derin sorununda iktidarın anlayışını aynen sahiplenerek yapılması mümkün değildir. Sözü dolandırmaya gerek yok: Kastettiğimiz, öncelikle ve özellikle İYİ Parti'dir. Düşünün ki, bu parti sözcüleri aracılığıyla "HDP kapatılmalıdır" bile diyebiliyor.
Buna yönelik mi tepkiniz, yani İYİ Parti'ye?
Sadece İYİ Parti'ye yönelik değil. Toplantıdan önce de pek çok kez dile getirdik. "Altı muhalefet partisi" bir araya geldiğinde, bu partilerin,Türkiye'deki temel sorunlara dair gerçekten muhalif bir tutum sergilemesi beklenir. Muhalif olmak da iktidarın, Türkiye'deki temel sorunlara dair yaklaşımlarına karşı olmak ve demokratik çözüm önerileri sunmak anlamını taşır. Ancak bir parti, kurum veya çevre, Kürt sorunu, eşit yurttaşlık ve siyasal özgürlükler gibi en temel konularda dahi iktidarla aynı veya benzer anlayışı paylaşıyorsa biz bu yapıya muhalif diyemeyiz.
Böyle bir anlayışın ağırlık taşıyacağı bir ittifakın da Türkiye'ye bugünkünden daha iyi bir gelecek vaat etmesinin mümkün olmayacağını düşünüyoruz.
"HDP MUTLAK MÜZAKERE ADRESİ OLARAK KABUL EDİLMELİ"
Kılıçdaroğlu, 'HDP'yi yok saymıyoruz, görüşüyoruz, gerektikçe de görüşeceğiz' dedi. Bu açıklama sizin için yeterli oldu mu, yoksa "biz de o masada mutlaka olmalıydık" diyor musunuz?
Bizim "mutlaka o masada olmalıydık" gibi bir beyanımız veya açıklamamız olmadı. Biz Türkiye'nin geleceği tartışılırken HDP'nin yok sayılmasının büyük bir yanlış ve tuzak olduğunu söylüyoruz. Esas mesele, HDP'nin doğrudan doğruya müzakere adresi olarak kabul edilip edilmediğidir.
HDP ile açık ve şeffaf görüşme yürütülmesi, diyalog kanallarının oluşturulması, Türkiye'de baskıcı iktidarı ve yıkıcı atmosferi dönüştürmek için elzemdir. Ama gündemde seçimler olduğu için meseleleri genellikle seçim çerçevesinde konuşmak durumunda kalıyoruz.
Öncelikle şunu tekrar vurgulamalıyım: Parlamento seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçimini ayırıyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçimi aynı zamanda bir geçiş süreci meselesidir. Eğer ortak bir adayda karar kılınacaksa, Türkiye'nin yeni bir başlangıcı hangi çerçevede yapacağının ayrıntılı bir biçimde konuşulması gerekiyor. Şayet ortak bir aday fikri olgunlaşırsa biz, bu meselenin isim üzerinden değil, siyasal ilkeler ve yapısal sorunlar üzerinden konuşulmasını istiyoruz. Aksi taktirde kamuoyunun büyük bir kesiminin şu soruları sorma hakkı doğuyor: 6 parti buluştu, şöyle bir geçiş süreci şöyle bir sistem ve şöyle bir gelecek önerisi ortaya çıkardı. Peki bu nasıl hayata geçirilecek?
Bunu Türkiye'nin en dinamik, demokrasi mücadelesi konusunda başta Kürt halkı olmak üzere en direngen ve kararlı sosyolojisini hesaba katmadan, bu sosyolojinin doğrudan siyasi iradesini temsil eden bir partiyi eşit bir aktör olarak görmeden nasıl yapacaksınız? Bu sorulara cevap verme mecburiyeti, muhalefet partilerinin topluma karşı sorumluluğudur.
"HDP İLE GÖRÜŞÜYORUZ, MEŞRU GÖRÜYORUZ DEMEK YETMEZ"
Bizim derdimiz esas olarak Türkiye'yi demokrasiye kavuşturarak kalıcı barışı inşa etme imkanlarını sağlayacak toplumsal dinamizmi ortaya çıkarmaktır. Son yıllarda çok büyük tahribatlar, çok büyük adaletsizlikler yaşandı. Bunların elbette tamiri gerekiyor ama daha ötesini hedeflemek gerekiyor, o da şudur: Aynı tahribatların yeniden yaşanmayacağı sosyolojik ve politik bir zemini yaratmak.
Bu zemini yaratabilmek için de HDP'nin siyasi aktör olarak temsil ettiği geniş sosyolojinin siyasi özne olarak tanınması bir zorunluluktur. O nedenle "HDP ile görüşüyoruz" demek yetmez. "HDP'yi meşru görüyoruz" demek de yetmez. Esas olan, HDP'yle eşitler arası bir zeminde tereddütsüz, çekincesiz, doğrudan ve açık bir diyalog ve müzakere yürütmeyi kabul etmektir.
Siz 'mevcut iki ittifak içinde yer almayacağız' diyorsunuz ama partinizin cumhurbaşkanı adayı çıkarıp çıkarmayacağı konusunda da şimdiye kadar net bir açıklama yapmadınız.
Aday meselesini, önerdiğimiz bu çerçeve derinlemesine tartışılmadan gündemimize almıyoruz. Seçim tarihi belli olduğunda o zamana kadar alınmış olan veya alınması muhtemel yola bakarız, gelişmeleri değerlendiririz, kararlarımızı da bu olgu ve verilere göre veririz.
Kendi adayımızı çıkarıp çıkarmayacağımız meselesi de bu süreç içerisinde şekillenecektir. Ki bunu da sadece HDP olarak yapmayacağız; Meclis seçimi için kurmakta olduğumuz demokrasi ittifakının bileşenleriyle tartışarak, bu ittifakta yer almayan demokrasi güçleriyle istişare ederek, tabanımızla diyalog içerisinde belirleyeceğiz. Şöyle yapılmazsa aday çıkarırız veya şöyle yapılırsa aday çıkarmayız gibi bir yaklaşımın, bu konuda yürütülebilecek kapsamlı ve derinlemesine tartışmaların önünü tıkayacağı kanaatindeyiz. O yüzden biz, demokrasiye, barışa ve adalete giden yolun tıkanmaması, aksine bu yolun genişlemesi için, mevcut şartlarda bir tuzak olarak gördüğümüz aday tartışmasına girmek istemiyoruz.
"SEÇENEKLERDEN BİRİ KENDİ ADAYIMIZLA ÇIKMAKTIR"
Ama eş genel başkan yardımcınız Tayip Temel de altı liderin buluşmasına davet edilmemenizi eleştirirken "biz de kendi adayımızı çıkarabiliriz" anlamına gelecek bir açıklama yaptı…
Tam olarak öyle söylemedi, o açıklamanın bir bağlamı vardı. Tayip Temel arkadaşımız, "Millet İttifakı'nda, kendi adayımızı çıkarma eğilimimizi güçlendiren gelişmeler var" dedi. Herkes biliyor ki, kendi adayımızı çıkarmak da reel bir seçenektir. Ama biz bunu şimdi tartışmak istemiyoruz.
Yani seçeneklerden biri, elbette seçimlere demokrasi ittifakının adayıyla katılmaktır. Bizim esas olarak önceliğimiz, bu önerdiğimiz çerçeve olgunlaşıncaya kadar tartışmanın sürdürülmesidir. Mutabakat sağlanırsa ortak aday fikrine açık olduğumuzu zaten beyan etmiştik. Şayet ortak aday bu gerçekleşmezse ne yapacağımıza, biraz önce değindiğim çoğulcu demokratik yöntemle karar vereceğiz. Böyle bir durumda, kendi adayımızla seçimlere girmek de elbette önemli bir seçenek olacaktır.
"ÜÇÜNCÜ İTTİFAK DEĞİL, GENİŞ DEMOKRASİ İTTİFAKI OLARAK TANIMLIYORUZ"
Partinizin de içinde yer aldığı üçüncü ittifak çalışması var. İkinci toplantıyı da sanırım 26 Şubat'ta yapacaksınız. Birincisi sekiz siyasal yapı ile başlayan ittifak görüşmeleri yeni katılımcılarla genişleyecek mi? İkinci olarak da sekiz siyasal yapı lideri olarak bir araya gelip birlikte fotoğraf verecek misiniz?
Bizim demokrasi ittifakımız çok geniş bir çerçeveyi içeriyor. Sol sosyalist aktörlerle, siyasi parti ve oluşumlarla ittifak da bunun önemli bir parçasıdır. Biz bu buluşmalara "ortak mücadele" hedefi koyduk.
Bizim yaptığımız görüşmeler, demokrasi ittifakı olarak tanımladığımız bir çerçeve içerisinde ilerliyor. Demokrasi ittifakı, başlı başına bir seçim ittifakı değildir. Bizim önceliğimiz, bir mücadele ortaklığını oluşturmaktır. Bu ortaklık inşa edilirken bir seçim gerçekliğiyle de karşı karşıya olduğumuzun bilincindeyiz. Ancak odağımıza seçimi almadık.
İlk toplantıda da bu konuda mutabakat sağladık. Yani öncelik seçim ittifakı değildir. Birincil olarak ortak mücadeleyi nasıl inşa edeceğimizi konuşuyoruz. Ama seçimler de bu buluşmalardaki tartışma konularından biri olarak gündeme gelecektir elbette.
Taraflar, 26'sında gerçekleşecek ikinci toplantıya eş başkanlar düzeyinde katılacak. İlk toplantıdan çıkan üç önemli sonuç vardı. Bunların içinde genişleme perspektifi de yer alıyordu. Dolayısıyla sol-sosyalist yapılara dönük genişleme çalışmalarımız devam edecek.
Öte yandan demokrasi ittifakı çerçevesinde başka kesimlerle görüşmelerimiz sürüyor. Mesela Kürdi partilerle yürüyen bir çalışmamız var. Zaten 2019 yerel seçimlerinde oluşmuş bir ittifakımız mevcut, bunu genişletmek için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Biz bütün ezilenleri, sömürülenleri, dışlananları, ötekileştirilenleri, mazlumları ve mağdurları kapsayacak bir ortak mücadele birlikteliği inşa etmek istiyoruz. Bunu başardığımızda seçim meselesi daha rahat bir biçimde ele alınır.
O nedenle "üçüncü ittifak" sözü, yürüttüğümüz çalışma için doğru bir niteleme değildir. Bu şekilde kullanıldığının farkındayız ama biz bunu üçüncü ittifak değil, geniş demokrasi ittifakı olarak tanımlıyoruz. 26'sındaki toplantı da çalışma alanlarını ve yöntemlerini daha da somutlaştıracağımız bir gündemle gerçekleştirilecek.
"ÖCALAN'IN NE DEDİĞİNİ DOĞRUDAN KENDİSİNDEN ÖĞRENELİM"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Edirne'deki İmralı'dakine hesap verecek" sözleri çok tartışıldı. Burada HDP'ye yönelik yeni bir plan mı kuruluyor ya da somut bir gelişme olmuş olabilir mi sizce?
Suyu bulandırmak istiyorlar. Somut bir gelişme olup olmadığını bilmemiz mümkün değil. Bunu bilmenin tek yolu var: İmralı'da avukatlarla ve/veya bağımsız heyetlerle görüşmeye izin verilmesi. Böylece Abdullah Öcalan'ın bu konu dahil, diğer konularda ne düşündüğü, bizzat kendisi tarafından ifade edilsin. Bunun dışındaki hamlelerin HDP içinde tartışma yaratma, Kürt seçmende zihin bulanıklığına yol açma gibi amaçlar güttüğünün farkındayız ama bu hesapların tutması mümkün değil. O nedenle biz Erdoğan'ın sözlerinin içeriğine bir önem atfetmiyoruz.
Öcalan daha önce yıllarca avukatlarıyla görüştü, düşüncelerini avukatları aracılığıyla kamuoyuna duyurdu; şimdi de aynısı yapılmalıdır. Yol basit ve açıktır: Görüşmeler sağlansın, Öcalan'ın ne dediğini herkes doğrudan kendisinden öğrenelim.
"HDP YÜZDE 15'LERE İLERLİYOR"
Partiniz hakkındaki kapatma davasının seçimlere kadar sonuçlanmasını bekliyor musunuz? Partiniz kapatılsa da kapatılmasa da, HDP temsilcilerini bir şekilde sahada siyasi aktör olarak görecek miyiz?
HDP kapatılsa da kapatılmasa da, siyasi gücünü ve toplumsal etkisini bir şekilde değil, her şekilde, sadece siz değil herkes görecek. Biz hem mücadele sürecine hem de seçime ağırlığımızı ve gücümüzü en etkili şekilde yansıtacak imkanlara sahibiz. Geleneğimiz, tecrübemiz ve birikimimiz ortadadır. Bütün saldırılara ve kuşatmalara rağmen sadece ayakta durmakla kalmadık, yolumuzda tutarlı ve kararlı bir şekilde ilerledik, ilerliyoruz.
Şu anda bizden hoşlanmayan çevrelerin etkisindeki kamuoyu yoklamaları bile HDP'nin yüzde 15'lere doğru ilerlediğini dile getiriyor. Yüzde 15 oranı sadece sayısal bir mesele değildir. Bu oran, bütün engellere rağmen HDP'nin, halkın desteğiyle belirlediği yolda kararlı ve tutarlı biçimde yürümeye devam etmesi anlamı taşımasıdır. Dolayısıyla yüzde 15 sayısal olmanın ötesinde çok önemli bir siyasal meseledir. Türkiye'nin güçlü demokrasiye ve eşit ortak yaşama dayalı büyük barışa ulaşması konusunda gerçek bir alternatifin mevcut olduğunun, buna dair umudun canlı ve bu yolda mücadelenin dinamik olduğunun önemli bir göstergesidir.
Erdoğan'ın üçüncü dönem aday olup olmayacağı tartışması var. Bazı muhalefet partileri "hukuken aday olamaz ama siyaseten biz bu tartışmaya girmeyeceğiz, aday olsun" yaklaşımında. Sizin tutumunuz nedir?
Ben bir kamu hukukçusu olarak ifade edeyim: Erdoğan'ın yeniden aday olabilmesinin tek bir yolu var. O da cumhurbaşkanı olarak görev süresi tamamlanmadan Meclis'in erken seçim kararı alması. Anayasa hükümleri bu konuda açıktır. Karşı argümanı savunanlar var ama argümanların hukuksal temeli yok. Anayasa'nın lafzı açık: Eğer seçim zamanında yapılırsa veya cumhurbaşkanı erken seçim kararı alırsa Erdoğan aday olamaz. Çünkü referandum ile Anayasa'nın tümü değil, bir kısmı değişti. Dolayısıyla değişmeyen kısımlar uygulanmak zorunda.
Bu kısımlardan biri de cumhurbaşkanının en fazla iki dönem aday olabileceğidir. Tek istisnası da hükme bağlanmıştır: Görev süresi dolmadan Meclis'in en az 360 oyla erken seçim kararı alması. Kendi gerçekleştirdikleri anayasa değişikliğinde bile bu hususu öngörmemiş, bu konuda bir düzenleme yapmamış iktidara, "anayasaya uymayabilir ama yine de aday olsun" diyemeyiz. Bu, demokratik hukuk devletine dönmeyi hedefleyen çevrelerin dile getirebileceği bir argüman olamaz. Bizim böyle bir lüksümüz de hakkımız da yok.
Erdoğan belirttiğim istisna dışında yeniden aday olursa ve -çok küçük bir ihtimal ama- seçilirse meşruiyet tartışması bitmeyecektir. Biz de bunun takipçisi oluruz.