Ahmet Sümbül

Binlerce yıllık tarihe ev sahipliği yapmış olan Çayönü, köylerin kent olma aşamasındaki rolü ile bölgede ön plana çıkmış ve buluntularıyla mimari literatüre yön verebilme potansiyeline sahip bir noktadır. Kentlerin köylerden ayrıştıran etkenler bakımından yani yerleşim yerinin boyutları ve nüfus yoğunluğu, tam gün çalışan uzman işgücü, ana malın merkezi olarak toplanması, anıtsal kamu yapıları, sınıf toplumu, betimsel sanat, uzak mesafeli ticaret ve organizasyon noktasında Neolotik çağda önemini korumuş.

Çayönü, yaşam kaynaklarına en yakın yapılaşma örneği

Bir coğrafyanın veya yerleşim alanının yaşanılabilir olması için başlıca unsurlara ihtiyaç vardır. Bunlar; kişilerin ekonomik, kültürel, sosyal ve diğer beklentilerin karşılanabilir olması, yaşam alanlarının tatmin etmesi ve hayati kaynaklarının yeterli olmasıdır. Bu bağlamda değerlendirilirse daha yeni yerleşik yaşam koşullarını yerine getirmeye çalışan neolitik insanı için Çayönü gibi yaşam kaynaklarına yakın ve yapılaşmanın yeterli olduğu bir alanda yaşamak ayrıcalık olsa gerektir. Tüm faktörler göz önüne alındığında yaşanabilir bir yerleşim alanı oluşturmak ayrı bir meziyet gerektirir. Çayönü yerleşim alanındaki mimari, dini ve sosyal yapılaşmayı net bir şekilde görmek mümkün.

Boğazçay kenarında kuruldu

Çayönü yerleşimi Dicle nehrinin bir kolu olan Boğazçay’ın kuzey kesimindedir. Denizden yüksekliği 832 metre, dolgu kalınlığı 4.5 ile 6.5 metre arasında değişen, bölgenin Neolitik dönem esenlerinin en güzel örneklerinden birisi sayılır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bir dağ eşiği ovasında yer alan Çayönü, Anadolu, Mezopotamya ve Zagros Bölgeleri içinde en geniş kazılmış çanak çömleksiz neolitik dönem yerleşimi olarak kabul edilmekte.

Anadolu arkeolojisi için son derece önemli olan İstanbul ve Chicago Üniversiteleri Güneydoğu Anadolu Tarih öncesi Araştırmaları Karma Projesi dahilinde Diyarbakır, Urfa ve Siirt il sınırları dahilinde 1963 yılında yapılan yüzey araştırmalarıyla bilim dünyasına tanıtılan Çayönü kazıları, 1964 yılında başlamıştır. Çayönü kazıları Prof. Halet Çambel ve Prof. Robert Braidwood tarafından başlatılmıştır ve uzun yıllar devam ettirilmiştir.

Proje, 1978-1988 yılları arasında Almanya-Karslruhe Mimarlık Enstitüsü ve 1989-1991 yıllarında İtalya-Roma Üniversitesi'nin katkılarıyla ortaklaşa olarak sürdürülmüştür.

İlk kavimler için cazip bir alan olmuş

Çayönü yerleşmesinin olduğu Ergani Ovası'nın Neolitik dönem öncesinde de avcı toplayıcı kavimler için son derece müsait bir bölge olduğu tespit edilmiştir. Çünkü burada o dönemde geniş meşe ormanları yer aldığı için yabani sığır, koyun ve keçinin yaşadığı, yabani bitkiler, yaşam kaynakları açısından son derece elverişli olduğu düşünülmektedir. Çayönü, daha üretime dayalı tarımın yapılmadığı ve hayvanın tam anlamıyla evcilleştirilmediği dönemde avcı toplayıcı yaşam sürerken köyleşmenin en güzel örneklerinden birinin görüldüğü ve kentleşmeye geçiş aşamasında önemli adımlar atılan Neolitik yerleşim yerlerinden biridir. Çayönü yerleşmesinde görülen mimari yapılar daha sonraki dönemlere de ışık tutacaktır. Dönem insanın inanç dünyasının genişliği yaşamlarına olduğu kadar mimarisine de yansımıştır.

5 bin yıl boyunca kesintisiz yaşam sürdü

Çayönü’nde Neolitik döneme geçiş süresi boyunca kamu binaları ve köyleşme, yapılaşma önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek mimari planları gerekse yerleşim düzenleri, iç dizaynları, kullanım amaçları ve özellikle kült binalarındaki tefrişat dönemin şartlarına göre ileri düzeydedir. Bunun içindir ki, Çayönü yerleşkesi hem çanak çömleksiz dönem hem de çanak çömlekli dönem olmak üzere Neolitik açısından araştırmacılara önemli katkılar sağlamıştır. Daha sonraki tüm dönemlerde yerleşmelerinin devam ettiği bir yaşam merkezidir. Karbon 14 metoduna göre çanak çömleksiz dönemden itibaren yerleşmeler başlamış, yaklaşık olarak 10.200 ile 5000 yılları arasında kesintisiz bir yaşam sürülmüştür. Toplamda şimdiyekadar 60 yapı katı bulunmuştur.

Kült bina örnekleri

Anadolu’da geçmişi çok eskiye dayanan dinsel yaşamın ürünü olan kült binalarına da Çayönü’nde rastlanılmıştır. Çayönü haricince Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de dönem özelliği taşıyan kazısı yapılan yerleşim alanlarında çok sayıda ve çeşitlikte kült binası örnekleri görülmektedir. Fakat Çayönü, kült binalarının sadece en güzel örneklerini vermekle kalmamış aynı zamanda süreç içinde kült bina sistemlerinin nasıl geliştiğini de ortaya çıkarmıştır.

Farklı bölgelerde ticaret ilişkisi kurulmuş

Çayönü, farklı ekolojik çevre ve hammadde yataklarına sahip coğrafi bölgelerin kesişme noktasında bulunması, değişik yörelerden ekonomik gereksinimlerini karşılaması ve farklı bölgelerle ticari ilişkiler kurması kültürel, sosyal ve ekonomik anlamda etkileşimi sağlamıştır.

Bingöl yakınlarından obsidyeni getirtmeleri ve Akdeniz kabukluların bölgede görülmesi, bölgeler ve kültürler arası etkileşimi güçlendirdiği söylenebilir. Yerleşmenin çanak çömleksiz Neolitik dönemden Demir Çağ'a kadar, farklı kullanım biçimlerini içermekle birlikte, kesintisiz tabakalanma sıra düzeni bu olguyu destekler.

Yukarı-Orta Fırat bağlantısı

Çayönü yüz ölçümü olarak çevre yerleşimlere göre daha büyüktür. Bu, alanın önemli ve ana yerleşmelerinden biri olduğu anlamına gelir. Ayrıca bölge bulunduğu alan itibariyle üs konumundadır. Farklı bölgelerle bu sayede ilişki kurulmuş ve bölgeler arası etkileşimler olmuştur. Bu elverişli koşullar daha sonraki dönemde yerleşik hayata geçişi de kolaylaştırmıştır. Çayönü yerleşmesinin Kuzey Zagros özelliklerini taşıdığı da bilinmektedir.

Bu yerleşim yerinin daha sonra Yukarı Fırat, Orta Fırat ile bağlantısı olduğu tespit edilmiştir.

'Anahtar yerleşme' özelliğine sahip

Çayönü, Yakındoğu’da kazılmış en geniş yerleşmelerden biri olmasının yanı sıra, gerek mimarisi gerekse değişik nitelikteki zengin buluntularıyla bütün kültür basamaklarının izlenebildiği dönemler arası bağının olduğu, etkilendiği ve etkilediği bölgeleri en iyi yansıtan yerleşmelerden olması açısından "anahtar yerleşme" özelliğini taşımaktadır. Tepenin güneyinden Boğaz Çay geçmektedir. Bu durum dönem insanlarının yerleşmesini ve su ihtiyacını karşılamasını kolaylaştırmıştır. Zaten bölgenin kesintisiz yaşam merkezi olmasının en büyük sebeplerden birisi de insanların tüm ihtiyaçlarına cevap verecek potansiyele sahip olmasıdır.

Kopleks yerleşim alanı

Çayönü yerleşmesinin mimari özelliğine bakıldığında basit yapılmış mimari kalıntılardan ziyade iyi tasarlanmış ve kullanım şekli olarak yaşam alanlarının iyice belirginleştiği bir yapıya sahiptir. Her bir evre kendi döneminin özelliklerini temsil eder. Farklı şekillerde kendi ihtiyaçları çerçevesinde düzenlenmiştir. İçinde bulunan çeşitlilikler ve sosyal yaşam alanları, köy meydanları, ateş ve çöp çukurları, mezar alanları ile tam bir komplekstir. Çayönü yerleşik hayata geçilmesiyle beraber süreç içerisinde iyi bir köyleşme evresi geçirmiş ve ardından kentleşmeye doğru adım atılmıştır. Elde edilen veriler ışığında mimari anlamda çevre medeniyetlere de ışık tutmuş ve öncülerden sayılmıştır.

Çayönü'nde yuvarlak planlı yapılar evresi

Tepe'nin doğusunda, ana toprak üzerinde yer alan yapı katıdır. Kendi içinde mimari gelişim gösteren 4 alt evre belirlenmiştir. En alttaki evre yuvarlak ya da oval planlı, sıvanmış dal örgü tekniğiyle yapılmış kulübelerle temsil edilmektedir. Zemin yerden 30-35 cm. kazılarak sağlanmıştır. Duvarlar, 10-12 cm. kalınlıktaki ağaç dallarının belirli aralıklarla dikilmesi, aralarının daha ince dallarla sepet gibi örülmesiyle oluşturulmuştur. Daha sonra bu dal örgünün üzeri kalın bir çamur tabakasıyla sıvanmıştır. Birbirine yakın yapılmış kulübelerdir. Çatıların ahşap ve saz gibi malzemeden yapıldığı düşünülmektedir. İlk haliyle bu şekildeki yapıların daha sonra alt kısımları taşla örülerek sağlamlaştırıldığı görülmektedir. Bu kulübelerin dışında, işlik olarak kullanıldığı düşünülen bazı taş döşeli alanlar vardır.

Izgara Planlı Yapılar Evresi

Çayönü'ndeki kazılarda ortaya çıkarılan dikdörtgen planlı bu yapılar, üçü hariç kabaca kuzey-güney yönünde inşa edilmiştir. İçte üç bölüm olarak düzenlenmişlerdir. Kuzey taraftaki en büyük bölme, aralarında geniş kanallar bırakacak biçimde birbirine paralel dizilmiş taş dizileri ile yükseltilmiş bir tabana sahiptir. Bu taş dizilerinin görünümü bir ızgarayı andırdığı için bu yapı evresine Izgara Planlı Yapılar Evresi tanımlaması verilmiştir. Taş dizilerinin ve arada oluşan kanalların üstü ağaç dalları, kamış ve sazlarla kaplanmış, bazılarında bunun da üzeri düzgünce kil bir tabakayla örtülmüştür.  Duvar olarak yine dal örgü tekniği kullanılmıştır. Ortadaki ikinci bölüm ise avlu olarak kullanılmaktadır ve bir ocak bulunur. Yapının en güneyindeki üçüncü bölüm ise, işlevi anlaşılamayan fakat işlik ya da kiler olarak kullanılmış olabileceği düşünülen değişik sayıda hücre tarzı bölümlerden oluşmaktadır. Bu alt evreye ait gün ışığına çıkarılan konutlar hemen hemen aynı boyutlarda ve aynı plandadır. Aralarında aynı mesafe bırakılarak iki sıra halinde inşa edilmişlerdir.

Kanallı Yapılar Evresi

Bu evrede kanallı taş düzlemlerle yükseltilmiş konutlar yer almaktadır. Bu kanallı taş düzlemler, küçük ocak taşlarının, aralarında 20 cm. genişlikte kanallar bırakacak şekilde düzenli bir biçimde üst üste dizilmesiyle örülen duvarlardan oluşmaktadır. Bu düzlemler yaklaşık olarak 3 x 5,50 metre ölçülerindedir. Kanalların üstü yassı taş levhalarla örtüldükten sonra tüm düzlemin üstü moloz taşları dökülerek düz bir platform elde edilmiş. Esas taşıyıcı duvarlar ise bu tabanın üzerine, küçük ocak taşlarıyla, harç olarak çamur kullanılarak 50 cm. kalınlıkta örülmüştür. Duvarların devamı kerpiç topakları kullanılarak yükseltilmiştir. Çatı konusunda kesin sonuç verecek bir buluntu olmamakla birlikte, düz dam olduğu yönünde bazı buluntular vardır. Yerleşim düzeninde belirgin bir değişiklik olmuştur. Konutlar birbirinden daha mesafelidir ve aralarında geniş avlular yer alır. Ocaklar ve işliklerle birlikte günlük faaliyetlerin de konuttan genel alanlara çıktığı anlaşılmaktadır.

Taş döşeli planlı yapı evresi

Taş döşeli yapı evresinde burada yaşayan insanlar tarafından o çağda konutlar dörtgen planı ile yapılmış.

Birbirine geçişli birkaç odaları vardır. Tek katlı ve düz damlı oldukları belirtilmektedir. Kanallı Yapılar Evresi'nden en önemli farkı, tabanların duvarların çıkılmasından sonra döşenmiş olmasıdır. Fakat esas yenilik, ilk kez kerpiç hamuru kullanılmasıdır. Bu hamur taş temeller üzerine dökme olarak kullanılmıştır.

Hücre planlı yapı evresi

Bu evrede konutlar iki katlı olarak yapılmıştır. Alttaki bodrum katı olarak değerlendirilen kat, sekiz küçük hücreye bölünmüştür. Taş subasmanlı olarak yapılmışlardır ve çoğunun tabanı topraktır. Hücreler hem kiler, hem de gömü yeri olarak kullanılmıştır. Girişlerinin konutun ikinci katı tabanından, ahşap bir merdivenle olduğu düşünülmektedir. Konut olarak kullanılan üst kata, doğu duvarı dışındaki taş merdivenlerden çıkılmaktadır.Kerpiç hamuru, ilk kez bu alt evrede biçimlendirilerek tuğla olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Tanrı heykelleri dikilitaşlar

Köy meydanı olarak kabul edilen alanda, tanrı heykelleri olduğu düşünülen dikilitaşlar vardır. Bir tören meydanı olduğu düşünülmektedir. Daha sonraki evrede de kullanılan bu alan, bu evrede en az 50 x 25-30 metre boyutlarında bir alandır. Bir alt evrenin yapı kalıntıları üzerine, en yüksek zeminleri taban alarak, çukur kalan bölümleri doldurarak inşa edilmiştir. Konutların doğusunda, ayrı bir alan olarak yer alır. Kuzey kenarı boyunca, planları konut planlarına benzeyen fakat yan yana, düzenli bir planlamayla ve daha geniş olarak tasarlanmışlardır. İçlerinde maden buluntular, kil kaplar ve kil ev maketleri gibi, "statü eşyası" olarak yorumlanan buluntular ele geçmiştir. Bütün bunlar topluluk içinde ayrıcalıklı bir grubun olduğuna işaret etmektedir. (SÜRECEK)

Editör: TE Bilişim