Faruk Balıkçı/Özel Haber

Yeşil Sol Parti’nin 24-25 Eylül’de gerçekleştireceği kongrede Genel Başkanlığa aday olduğunu deklere eden Kemal Bülbül, bu haftaki söyleşimizin konuğu oldu. HDP 27. Dönem Antalya Milletvekilliği ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği 12. Dönem Genel Başkanlığı yapan Kemal Bülbül, “Bunun demokratik bir hak olduğunu, parti yapısı ve halk tarafından doğal karşılanacağını düşündüm. Bugüne kadar partiden ve halktan olumsuz bir tepki görmedim” diyen Kemal Bülbül’e adaylığını sorduk. Sorularımızı şöyle cevapladı:

‘MAZLUMLARA HİZMET ETMEK İSTİYORUM’

*Neden aday oldunuz?

Yaşadığım deneyim ve bunca mücadele sürecinden öğrendiklerimle Yeşil Sol Parti Genel Başkanlığı görevini iyi şekilde yapacağımı düşündüm. Bunun demokratik bir hak olduğunu ve doğal karşılanacağını düşünüyorum. Ve öyle de oldu. Şu ana kadar halktan, partimizden tepki görmedim. Arayanlar, kutlayıp başarı dileyenler çok oldu. Bu çıkışın demokrasi mücadelesi ve mücadelenin meşruiyeti açısından iyi ve yararlı olduğunu söylediler. Yeşil Sol Parti siyasetinin yanlış veya kurumlaşması yanlış diye muhalefet etmek için ortaya çıkmadık. Tam da Yeşil Sol siyasetini Parti Meclisi’ni, vekillerini, yetkili kurullarını, halkımızı, kanaat önderlerimizi temsil edebilme iddiasıyla aday oldum. HADEP’ten bu yana partinin birçok alanında yer alan siyasi birikimimle halkla hareket ederek ama yeni şeyler katmak iddiasıyla aday oldum. Kürt halkının, Türkiye halklarının demokratik haklarını savunmak ve yaşanabilir kılmak için aday oldum. Mazlum halklara hizmet etmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde yapılacak kongrede 2023 seçimleri sonrasında yaptığımız toplantılarda ortaya çıkan demokratik halk iradesinin yansıdığı yeni dönem için yeniden yapılanma, yeni dönem için değişim süreci olacağından bir çok konuda değişiklikler olacaktır. 

Benim aday olmam seçildiğim anlamına gelmez. Ancak şu an benden başka adaylığını açıklayan bir arkadaşımız yoktur.

‘KÜRT SORUNUNUNU BİR TEK ÖZAL ANLADI’

*Kürt sorununun çözümü konusunda duyarsızlık mı yaşanıyordu?

Elbette de şu ana kadar yönetici olan arkadaşlar Kürt sorununun çözümü için çok duyarlı oldular ve emek harcadılar. Bu emek asla yadsınamaz. Ancak ortada bir realite var. Kürt sorunu henüz çözümsüz olarak ortada duruyor. Kürt sorununun çözümü için çok daha güncel ve anlaşılır tahliller yapıldı. Sorunu bir an önce çözüme ulaştırma iradesi ortaya çıktı. Bu irade ile barış ve çözüm süreçleri yaşadık. AKP/Devlet, önce ‘Kürt sorunu vardır’ dedi. Sonra ‘yoktur’ dedi. Çözüm sürecini heba ettiği gibi sorunu daha ağır bir hale getirdi. Türkiye’de bir tek Özal anladı Kürt sorununu. Türkiye Cumhuriyeti devlet aklı Kürt sorununu yerel, bölgesel ve dünya ölçeğinde algılamalı ve hiç zaman kaybetmeden çözüm iradesi gösterebilmelidir. Bunun için de Öcalan üzerindeki sistematik tecride son verilmelidir! Birçok insan benim için soruyor ‘Kürt müdür’ diye. Evet Kürdüm. Kürtçeyi çok iyi biliyorum. Malatya Arguvan’lı ve Kürt, Aleviyim.

‘HALK İKTİDARIN GÖLGESİNDE SAHİPSİZ’

*Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?

İnkarcı, tekçi zihniyet ve bu zihniyetin her alanda açtığı derin yaralardır! Onlarca uygarlığa ev sahipliği yapan ülke aç, yoksul, ekonomi çökmüş ve ülke sorumsuz bir iktidarın gölgesinde sahipsizdir!

Türkiye’de iki yönlü sorun vardır. Bir yanda Kürt sorununun ortaya çıkardığı ağır tablo var. Buna bağlı olarak da ekonomik sıkıntı, yabancılaşma, yurttaşı hiçe sayma, ahlaki yozlaşma ve işsizlik var. Mesela, Kürt halkının ana dilde eğitim hakkı tartışmasız bir haktır. Bunu kabul etmemek suçtur. Sorunun batıdaki yönü ise kaostan yararlanan derin devlet yürütücülerinin perde arkasında uyuşturucu kaçakçılığı dahil her türlü suçu işliyor, suçunu işliyor olmasıdır! Batıya dair ekonomik kaos ve üretimsizlik hali mevcut. Üretim sadece devlet çayırında otlayan burjuvazi tarafından yapılıyor varsayılması yoksul işçi ve emekçilere hakarettir! 

Düşünsenize Urartu, Mitanni, Medler gibi Mezopotamya uygarlıklarından Girigya, Luvi, Troya, İyonya Lidya, Hitit vs. uygarlığın yaratıldığı Anadolu’da insanlar uygarlıktan yoksun ve son derece ilkel zulüm koşullarında taşıyor! Biri birine yabancılaşmış. Aç, işsiz ve inanılmaz bir kaos ortamı var. Bunun sorumlusu bugüne kadar ülkeyi yönettiğini iddia edip bu bataklığa çeviren ahlaki çürümüşlük ve kokuşmuş siyasetin sorumlusu iktidarlar ile AKP iktidarıdır!

‘DOĞU-BATI SENTEZİ LAZIM’

 *Çözümü nedir?

Az önce dedim ki Tarihte nice medeniyetlere ev sahipliği yapan ve onlarca uygarlığın olduğu bir ülkede AKP’nin 21. Yüzyıl ortaçağını yaşıyoruz. 

Siyasallaştırılmış Türk/İslamcılık veya İslamcı/Türkçülük ve tepesine kondurulmuş bir diyanet var. İnanç gruplar ve toplum, devlet eliyle yapılandırılmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda şekillenen inancı değil, kendi tarihi, toplumsal hakikat inancını yaşamalıdır. Ama bu konuda hem geleneksel devlet aklı hem de AKP/Devlet tekçilik ve inkarcılık yapıyor! Bu verimsiz iklimde bir doğu batı sentezi lazım. Yani Türkiye Halkları ve Kürt Sorununun acil, kalıcı çözümü!

Tarihi inceleyiniz bu topraklarda Doğu-Batı sentezi bağlamında yani evrensel ölçekte düşünenler bir çok konuda başarılı olmuştur. 

‘KAYYUM BİR DARBE REJİMİDİR’

*Kayyumlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kayyum bir darbe rejimidir. Kürt halkının iradesine, demokrasi ve özgürlüklere vurulmuş bir darbedir. Darbe suçunu işleyenler bu suçlardan dolayı yargılanmalıdır. Belediyelerimize kayyum darbesi yapan AKP/Devlet batıda da üniversitelere kayyum darbesi yaptı. 

Bu ilkel, tekçi, inkarcı, darbeci siyaset nedeniyle Kürt, Ermeni, Arap, Alevi, Sünni… Yani Türkiye’nin açlığa, korku ve sindirilmeye mahkum olduğunu görmeden siyaset yapamayız. Doğaya, çevreye, ağaca, suya yönelik saldırıyı görmeden bu konularda kalıcı etkili siyaset üretmeden sorunlara çözüm bulmayız. Siyaseti sıradanlaştırıp bir çok öncü siyasetçimizi hapishanelerde rehin tutan AKP/MHP Devlet bu konuda da bariz bir suç işliyor! 

İktidara devlet sağı AKP/MHP ve devlet solu CHP siyasal parti olma özelliğini yitirmiş ve hiç bir konuda çözüm üretemez duruma gelip kilitlenmiştir! Devlet sağı ve solu bağlamındaki siyaset bitmiştir. İşlevsel olarak tükenmiştir. AK Parti sivil toplum kurumlarını hukuk dışı engel ve yasaklarla etkisizleştirdi. Bu siyasete de yansıdı. Siyaseti de patinaj haline getirdi. Bir bütün olarak STK ve mahalle muhtarlarından partimizin yöneticilerinin de suçlu gibi sürekli gözetim altında olduğunu görüyoruz. Asıl olan üçüncü yol dediğimiz sorunların çözümüne talip olan halkla birlikte tarihin bize sağladığı çoğulcu bir siyasettir. Bizler Üçüncü Yolu siyasete, siyaseti halka taşımak ve bu bağlamda çözümler üretmek için iddialıyız, adayız!

Bu röportaj için size ve bize destek veren herkese teşekkür ederim! 

Çoğul akıl

Çoğul yürek

Çoğul cesaret

Çoklukta birlik 

Yaşamda eşitlik ve özgürlük için;

ADAYIZ!…