Güneş OCAĞA/ÖZEL HABER
25 Kasım 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo Hükümet’ine karşı ezilenlerin verdiği büyük mücadelede yer alan Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşler, tecavüz edilerek öldürüldüler. Yaşanan bu olaydan sora Birleşmiş Milletler, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” ilan etti. Ve o günden sonra Mirabel kardeşler kadın mücadelesinin en büyük sembolü oldu.
Oldukça eski ve önemli bir küresel sorun olarak gözlemlenen kadına yönelik şiddet, dünya ve Türkiye’de kat be kat artıyor. Çok boyutlu bir olgu olarak sosyal, politik, kültürel, ideolojik, ekonomik, hukuksal, psikolojik ve ahlaki yönleriyle kendisini sürdüren şiddet sarmalığı; kadınlar ve çocuklara karşı adeta bir savaş süreci gibi işliyor.
Suzan İŞBİLEN
Rosa Kadın Derneği Başkanı Suzan İşbilen, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ve CHP Diyarbakır Bilişimden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Ayşenur Aksoy, dünyada en yaygın, ama en az cezalandırılan suç olan kadına yönelik şiddetin sebeplerini, buna karşı çözüm önerileri ve kadınların mücadelesinin yakaladığı ivmeyi gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e değerlendirdiler.
‘ŞİDDETİN TEMELİNDE ERKEK EGEMEN SİSTEMİ VAR’
"Kadına yönelik şiddetin temelinde, erkek egemen sistemin yarattığı toplumsal cinsiyet rolleri ile şekillenen geleneksel toplum yapısı" var diyen İşbilen, şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu anlayışın temelinde kadının hiçbir hakkı yoktur. Kadın ancak bir erkekle var olabilir ve asıl görevi annelik, erkeğe itaat etmek. Kendisi hakkında her türlü karar verme yetkisi erkeklerdedir. Eğitim alma, çalışma ve evlilikte dahi, kadının söz söyleme ve tercih yapma gibi bir lüksü ve hakkı yoktur. Kısacası erkek, kadını kendisine ait bir varlık olarak gördüğünden şiddet uygulamada da hiçbir sakınca görememektedir. Ancak en temel ve değişmez görevi ev temizliği, yemek yapmak, çocuk bakımı, ailedeki yaşlı ve hastaların bakımını üstlenmek gibi zihinsel etkinlik gerektirmeyen işler kadının temel görevidir. Zaten ev işleri her gün tekrarlandığından ve ertesi gün hiç yapılmamış gibi tekrarlama ihtiyacı kadını psikolojik olarak olumsuz etkilemektedir."
KADINLAR ŞİDDET TEHDİTİ ALTINDA
İşbilen, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Geleneksel toplumların ve sistemlerin cinsiyetçi yaklaşımları değişmedikçe kadınlar her zaman şiddet tehdidi altında olacaktır. Özellikle, mevcut iktidar, ittifak ortağı ve yandaşlarının, sürekli kadını olumsuzlayan ifadeleri ve söylemleri adeta şiddeti teşvik edici bir zemin hazırlamaktadırlar."
Şiddet açısından Diyarbakır'ın da diğer kentlerden farklı olmadığını kaydeden İşbilen, "İlimizde de başta fiziksel şiddet olmak üzere şiddetin her türüne maruz kalan kadınlar, katledildikten sonra intihar süsü verilerek erkek vahşetinin üstü örtülüyor. Ve bu nedenden kaynaklı bir yıllık süreçte, Diyarbakır'da şüpheli kadın ölümleri arttı" dedi.
‘CİNAYETLER POLİTİKTİR’
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetin politik olduğuna dikkat çeken İşbilen, şunları belirtti:
"Kadına yönelik şiddeti uygulayan erkeklere uygulanan cezasızlık politikası, İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, 6284 sayılı yasanın kaldırılması için kurulan ittifaklar ve en son nafaka hakkının kaldırılmasına dönük yapılan tartışmalar bir bütün siyasetin konusu. Siyasetçilerden beklentimiz şudur; anayasa da ve yasalarda kadını, çocuğu ve aileyi koruyan yasalara ve nafaka hakkına dokunmasınlar. İstanbul Sözleşmesi tekrar yürürlüğe konulmalı, erkeği kadının tek güvencesi haline getiren uygulamalardan vaz geçmekle kalmayıp aksine kadının iradesi ile yaşayacağı ve şiddetten koruyacak yasalar yapsınlar. Şiddet uygulayan erkek egemen zihniyete ağır cezaların uygulanacağı hukuksal düzenlemelerin yanı sıra, kadına toplumsal ve siyasal alanları açacak düzenlemeler yapsınlar. Ayrıca her gün sosyal medyada kadını olumsuzlayan, şeytanlaştıran ve onu tüm olumsuzlukların hatta giyimi ve davranışlarını doğal adetlerini bile sebebi gören bu vesile ile şiddet meşrulaştıran zihniyetlere karşı ciddi yasal düzenlemeler yapılmalı."
Rosa Kadın Derneği olarak, şiddetin yaşanmayacağı bir toplum yaratma temennisinde bulunan İşbilen, "Şiddet tehdidi altında olan kadınlar derneğimizi ziyaret edebilir. Şiddet gören kadınların talepleri doğrultusunda hukuki ve psikolojik destek sunabiliriz" dedi.
Fidan ATASELİM
ATASELİM: BU YIL KADINLAR İÇİN PEK PARLAK GEÇMEDİ
"Bu yıl kadınlar açısından pek parlak geçmedi" diyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, "Bunun en büyük nedeniyse genel seçimler. Seçim öncesinde hem nafaka hakkının, hem de 6284 sayılı kadınları şiddetten koruyan ve iç hukukumuzda yer alan bu kanunun anayasal düzeydeki temel hak ve hürriyetlerimizin tartışmaya açıldığı bir yıl oldu. Ve bunu kazanılmış haklarımıza yönelik bir saldırı olarak da ele alabiliriz" dedi.
EN ÇOK MAYIS'TA KADINLAR ÖLDÜRÜLDÜ
En çok Mayıs ayında kadınların öldürüldüğüne dikkat çeken Ataselim, "Bunun tesadüf olmadığını düşünüyoruz. Çünkü kadınların hakları ne kadar çok tartışmaya açılırsa, o dönem erkek şiddeti artıyor, şiddet artınca kadın cinayetleri de artıyor. Bunların bir sonucu olarak da Mayıs ayında daha çok kadın cinayetlerinin işlendiğini düşünüyoruz. Bununla birlikte seçimlerden sonra maalesef ki, tarihin en gerici meclisi oluştu diyebiliriz. Bundan sonraki süreçlerde sadece kadınların kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması tehlikesi değil; tüm kesimlerin, işçilerin, emekçilerin, Kürt halkının ve Alevilerin daha çok eşitsiz durumlarla karşılaşacağını göreceğiz" diye konuştu.
Şiddetin temel nedenlerine dikkat çeken Ataselim, "Kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatmakta. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile birlikte aynı zamanda paranın bu düzeyde yüceltilmesi var. Yani işçilerin, emekçilerin sömürüldüğü bir sistemin varlığının da kadınların uğradığı şiddette çok büyük bir payı var. Ve bu ortadan kalkmadığı sürece de kadınların eşit, özgür yaşaması nihai anlamda mümkün değil. Bu eşitsizlik sistemleri birbirini doğuruyor ve besliyor" dedi.
KADINLARIN %60’I EVLERİNDE ÖLDÜRÜLÜYOR
Ellerinde olan verilere göre, 10 ayda 253 kadının yaşamını yitirdiğini belirten Ataselim, "194 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiş durumda. Kadınlar artık öldürülüyor ve ölümlerine kaza ve intihar süsü verilerek gizlenmeye çalışılıyor. Çünkü bu şekilde katil erkekler bir tür cezasızlığın yolunu bulmuş oluyorlar. Bu anlamıyla bizler bu 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle özellikle, son dönemlerde artan kadın cinayetlerinin yanı sıra daha büyük oranda artan şüpheli kadın ölümlerindeki gerçeklerin açığa çıkması için bir mücadele yürütüyoruz. Bu anlamıyla özellikle şüpheli kadın ölümleri içerisindeki yüksekten düşüp ölü bulunan kadın oranı daha fazla. Bunun içerisinde intihar denilerek, üstü kapatılmaya çalışılan olguların daha fazla olduğunu görüyoruz. Örneğin kadın cinayetleri en çok evlerde işleniyor. Çünkü kapalı alanlar aynı zamanda gizlemenin daha mümkün olduğu alanlar. Kadınların %60 evlerinde öldürülüyor. Bu durumda evlerde işlenmiş olan cinayetlerin üstünü örtmenin bir yolu da onları pencerelerden ve balkonlardan atıyorlar.
Türkiye'deki kadın mücadelesinin geldiği aşamayı da değerlendiren Ataselim, "Türkiye'de kadın örgütlerinin mücadelesi aslında dönem dönem yükselişe, dönem dönem de daha stabil ilerliyor. Birçok konuda eylem birlikleri yaratmanın önemli olduğunu düşünüyoruz ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Aslında bunun ötesinde ben kendi örgütlenmemize dair olumlu gördüğüm bir deneyimi sizlerle paylaşmak isterim. 28 Mayıs'ta genel seçimlerin son kararı netleştiğinde kadın meclislerimize çok sayıda üyelik başvurusu geldi. Bunun umut verici olduğunu düşünüyorum" dedi.
PARLEMENTONUN ROLÜ
Parlamentonun rolüne de dikkat çeken Ataselim, şöyle devam etti: "Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin durdurulması için başta parlamentoda, kadın düşmanı söylemlere müsaade edilmemesi gerekir. Evet, herkesin fikri ifade hürriyeti vardır. Fakat bu fikir, kadınların yaşam hakkını tehdit altına alacağı boyuta ulaştığında bununla ilgili de önlemler alınabilmesi gerekiyor. Kadınların haklarına dair komisyonlar kurabilirler, ya da temel adalet komisyonuna kadın erkek fırsat eşitliği komisyonuna bu konuları getirebilirler. Buralarda gözümüzün açık olması gerekiyor diye düşünüyoruz. Bu mevcut siyasi iktidar iyileştirme adı altında dahi bir öneri getirse maalesef ki, bu haklarımızın törpülenmesi ve sınırlandırılması anlamına geleceği konusunda çok dikkatli olmamız gerekir. Milletvekillerinin kadın hareketiyle dahi irtibatlı bir koordinasyon içerisinde hareket etmesinin önemini altını çizmek isterim."
Ayşenur AKSOY
CHP'Lİ AKSOY: ŞİDDETE KARŞI GÜCÜMÜZÜ BİRLEŞTİRELİM
CHP Diyarbakır Bilişimden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Ayşenur Aksoy (26) ise şu değerlendirmeyi yaptı: "Bütün siyasi partiler, kadınlara daha çok yer açmalı. Çünkü biz kadınlar daha fazla sorunlarla boğuşuyoruz ve daha çok mağdur oluyoruz. Dolayısıyla bizim söyleyeceklerimiz şeyler daha çok. Kadınları ikinci plana atan politikaların bitmesi için mücadele edeceğiz. Ve Meclis'te sesimizi daha çok duyuracağız. Kadınlara dönük şiddet ve katliamın da bitmesi için siyasi arenada haykırmaya devam edeceğiz. CHP'li kadınlar olarak; bütün kadınların özgür, eşit ve adaletli bir dünyada yaşaması için çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. Bizim için sadece 25 Kasım değil, her gün şiddete karşı mücadele günüdür. Kadınlar yaşadığı şiddeti gizlememeli, şiddetin açığa çıkması için gerekli yerlere başvurmalı. Bölgemizde kadına dönük şiddet ve katliam maalesef ki arttı, ama bunun karşısında gerek siyasi partiler, gerek kadın örgütleri ve STK'lar olarak da her alanda mücadele ediyoruz. Şiddete karşı gücümüzü birleştirmeliyiz. Güzel yarınlar biz kadınların olacak.”