Diyarbakır Yahudileri hakkında zengin eserler bulunmasa da, 18 ve 19. yüzyıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah ve din adamlarının yazmış olduğu seyahatnameler ile kitaplarında, buradaki yaşamı, gelenekleri izlenim şeklinde yazmışlardır. Ancak bu seyyah ve araştırmacıların eserlerinden Diyarbakır'da yaşayan Yahudilerin 150-180 yıl önce yaşadıklarını öğrenebiliyoruz. 

Yahudi araştırmacılar, Diyarbakır dahil olmak üzere Türkiye'nin Güneydoğusu ile İran ve Irak'ta Kürt bölgelerinde yaşayan Yahudileri "Kürt Yahudileri olarak isimlendirirler. Halen Kudüs'te yaşayan buradan gitmiş Yahudiler, diğer Yahudiler tarafından böyle anılır.

Kürt bölgelerinde yaşamış Yahudilerin ataları, Kral Süleyman'ın ölümünden sonra güneyde Yehuda ve kuzeyde de İsrael olarak ikiye bölünmüş olan krallıklardan İsrael krallığına ait Samiriye şehrinden tehcir edilmiş olan Yahudilerdi.

Bunlara Babil döneminde Kral Nabukednezar'ın kuzeydeki Yehude krallığını işgal edip burada yaşayan Yahudileri tehcir etmesi üzerine burada yaşamış olan Yahudiler de etkilendi.

Kürt Yahudilerinin sözlü geleneğinde tarihçeleri

Yahudiler üzerine araştırması ile tanınan Rifat N. Bali, bu iki grubun önce Asur topraklarına, daha sonra da Kürt bölgelerine yerleşen ilk Yahudiler olduklarını yazar. Bu bölgede yaşamış olan Yahudilerin, Aramice konuşmaları ve konuşmuş oldukları Aramice'ninTalmut'u derlemiş olanların kullanmış oldukları Aramice ile de aşağı yukarı aynı olması bu yerleşimcilerin Samiriye'den kovulanların soyundan geldiklerinin bir diğer kanısıdır. Yahudilerin menşei hakkındaki bu inanç Kürt Yahudilerinin sözlü geleneklerinde yer etmiştir. Kürt Yahudileri arasında yaygın olan sözlü geleneğe göre, Kürt Yahudiler Hazreti İşaya'nın "Aşur diyarında helak olmak üzere olanlar" şeklinde atıfta bulunduğu ve "Hoşeanın dokuzuncu yılında Aşur kralı Samiriye'yi aldı ve İsrail'i Aşura sürdürdü ve onları Halah'ta, Gozan Irmağı olan Habor'da ve Medlerin şehirlerinde oturttu" şeklinde ifade ettiği Asur kralları tarafından İsrael ve Yahuda krallıklarından tehcir edilmiş olan Yahudilerin çocuklarıdır.

17. yüzyıldan itibaren Diyarbakır'da cemaatleri vardı

Kürt Yahudilerinin geleneklerine göre, Yahudilerin Asur ülkesinden sürgün edildikleri günden beri Diyarbakır'da bir Yahudi cemaati vardı. Haham Yehuda Mızrahi'nin oğlu Al-Amadiyah'lı Haham Yakov'un Ninova'daki Yahudi cemaatine gönderdiği mektuba göre, 17. yüzyıldan itibaren Diyarbakır'da Yahudi cemaati mevcuttu.

Kayıtlara göre, 1834 yılında Diyarbakır'da beş bin kişi yaşamakta ve aralarında az da olsa Yahudiler de bulunmaktaydı. 1835 yılında Diyarbakır 8 bin hanelik bir vilayet olup bu evlerin ellisi Yahudilere aitti. 1844 yılında Diyarbakır'a gelen Yahudi seyyah Efraim Neumark gördüklerini şöyle yazıyordu:

"Yaklaşık 200 kardeşimize rastladım. Onların aralarında zengin insanlar da vardı. Lord Montefiore'yi sinagog inşa etmek için kendilerine para göndermesi konusunda ikna ettim."

Seyyahların kaleminden

1848 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah Benyamin Haşeni, şehrin ayrı bir kesiminde kendi aralarında yaşayan 250 Yahudi aile olduğunu belirterek onlar hakkındaki gözlemlerini seyahatnamesinde şöyle yazdı:

"Çoğu dinimizi biliyor. Kutsal kitaplarımız ve peygamberlerimiz kalplerinde yer edinmiştir. Sinagog'da mevcut olan küçük bir oda daima kapalı tutulmaktadır. Bu oda Yahudiler ve diğer dinlere mensup kişiler için kutsaldır. İnançlarına göre, Hazreti İlyas bu odada peygamberliğini ilan etmiş. Duvarda çevrili bu odada Aramice bir Tevrat yazması mevcuttur.

Yılda bir kez açılan Tevrat

Yılda bir kere Yom Kippur gecesi (Oruç tutulan gün olarak da bilinen Yom Kippur, Yahudiler için en kutsal gün olarak kabul edilir. Bu gece ibadet edilerek tövbe edilmesi halinde, Tanrı'nın inananları affedeceğine ve tüm günahlarından arındıracağına inanılır) yerinden alınıp bir masa üzerine konulur ve gün boyunca masanın üstünde kalır. Tanrı sözünden korkan herkes eğilip bu yazmayı öper. Bu yazmanın kâhin yazıcı Ezra tarafından yazıldığına inanılmaktadır. Bu Tevrat önce Mardin Yahudi cemaatinin muhafazası altında idi. Mardin Yahudileri birçok kere eşkiyaların hücumuna uğradıklarından bu kıymetli yazmanın eşkiyaların eline geçmemesi için muhafaza edilmek üzere Diyarbakır cemaatine emanet bıraktılar. Ancak bu kitap bir daha Mardin’deki Yahudi cemaatine verilmedi. .

El yazması Tevrat'ı ancak hahamlar açabilirdi

Aynı yıllarda Diyarbakır'ı ziyaret eden seyyah J.J. Benjamin, haham olduğundan bu Tevrat yazmasını inceleyebilme imkânına sahip oldu. Yazma, Hazreti İlyas'ın peygamberliğini ilan ettiği oda olduğuna inanılan odada saklı tutuluyordu. Benjamin, yazmayı 'çok güzel' olarak niteledi. Asuri karakterlerle çok kalın parşömen kağıt üzerine kötü bir yazıyla yazıldığını, bazı bölümlerin okunaksız, bazılarının ise eksik ve tahrip edilmiş olduğunu yazar.

Diyarbakır Yahudileri, seyyah Benjamin'e de bu yazmanın kâhin yazıcı Ezra tarafından yazıldığını ve Mardin Yahudilerine ait olduğunu tekrarladılar. Eşkiyaların saldırısına uğrayan Nusaybin Yahudileri Mardin'e kaçtıkları sırada büyük ve ünlü Talmudalimi haham Yehuda ben Betera'nın Nusaybin'de kurduğu Yeşiva'sında (Yahudilerin okuduğu bir çeşit din okulu) bulunan bu yazmayı da beraberinde götürdüklerini bir kez daha söylediler.

Yahudilerde Halitsa töreni

1769 yılında Filistin'deki Yahudi yerleşimcilere bağış toplamak amacıyla Diyarbakır'a gelen Safedli haham NisimMoseri, Diyarbakır'da yapmış olduğu bir Halitsa(Geride erkek evlat bırakmadan ölen bir erkeğin kardeşi dul yengesiyle evlenmek zorundadır. Bu evlilikten doğacak ilk çocuk, ölen kardeşin adını taşır. Dul eşin kayınbiraderinin bu evliliği reddetmesi mümkündür. Tevrat'a göre ölen kardeşin eşiyle evlenmek istemeyen kayınbirader, dul yengesine boşanma belgesi verir. Dul kadın ancak bu sayede evlenebilir) törenini anlattı.

Çermik ziyaret edilirdi

18 ve 19. yüzyıllarda Diyarbakır'ı ziyaret etmiş olan her Yahudi seyyah aynı zamanda Çermik'te bulunan Yahudi cemaatini de ziyaret ederdi. 1848 yılında Çermik'i ziyaret eden seyyah Benyamin Haşeni gördüklerini şöyle anlatır:

"Sürekli eşkiyaların saldırısına uğrayan ve saldırı sonrasında soyulup soğana çevrilmiş bir halde kalan Yahudi kardeşlerimizden yüz aile fukaralık ve zulüm altında yaşamaktadırlar. Kıyafetleri ve adetleri Müslümanlarınkiler gibidir."

Yaklaşık aynı yıllarda Çermik'i ziyaret eden bir başka seyyah haham J.J. Benjamin de burada yüz ailelik bir Yahudi cemaatinin yaşamakta olduğunu ve Müslümanlarla aynı adet ve kıyafetlere sahip olduklarını yazar. Seyyah Benjamin, cemaatin sürekli eşkiyaların hücumuna uğramasından ötürü içinde bulundukları durumun oldukça vahim olduğunu yazar. Çermik'e bir saat mesafedeki birçok sıcak su kaynağı olduğunu da yazan Benjamin, yaptığı yolculuktan dolayı yorgun olduğundan beş para ücret karşılığında on gün boyunca şifalı sularda kaldığını ve bu su sayesinde sıhhat bulduğunu yazar.

İlçede ticarete Yahudiler hakimdi

1880 yılında Çermik'i ziyaret eden seyyah M.Edelman ise buradaki hayatı şöyle anlatır:

"Burada kardeşlerimizden yaklaşık 300 hane var. Birçoğu zengin ve önemli servete sahip büyük tüccarlardır. Şehrin ortasında şifalı olduğu söylenen ve sıcaklığı 80 dereceye ulaşan bir kükürtlü su kaynağı vardır.

Seyyah haham Peterman da, 1853 yılında Diyarbakır'ı ziyaret ettiğinde 60 Yahudi aile ve eski bir Sinagog'un bulunduğunu seyahatnamesinde yazar.

Saray'a şikayet edilir

İstanbul'daki Musevi cemaati arşivlerine göre, 1863 yılında bilinmeyen bir nedenden dolayı Diyarbakır'lı Yahudilerin saldırıya uğradığını ve konunun Saray'a bildirildiği belirtilir. Kayıtlara göre, Diyarbakır Yahudileri, kendilerine yapılan saldırı sonrasında Aralık 1863'te İstanbul'da bulunan hahambaşı Yakir Geron'a mektup yazarak yardım isterler. Yakir Geron, Sadrazam ile temasa geçerek tedbirler alınmasını ister. bunun üzerine Sadrazam, Van Mutasarrıfına Diyarbakır'da yaşayan Yahudilerin korunması için görevlendirir.

'1877 yılında 50-60 hane mevcuttu'

1877 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Yahudi seyyah YaakovObermeier ise izlenimlerini şöyle yazar:

"Yahudi olup Arapça konuşan elli, altmış hane mevcuttur. Talmut Tora (Yazılı Tevrat) mevcut değildir.

Aralarında sadece iki kişi Shultan Arukh (Yahudi din adamı Jozef Karo'nun yazmış olduğu din hukuku ile ilgili bir kitap) kitabını biraz anlıyorlar. Biri haham ve hazan olan Yitzhak Yehuda, diğeri ise şohet (Yahudi şeriatının gıda kurallarına uygun bir şekilde et kesimi yapan kasap), katip ve çocukların hocası olan haham Eliyahu'dur.

'Çoğu fakirdi'

Diyarbakır Yahudilerinin çoğu fakirdir. Aynı zamanda iyi kalpli olup birbirlerine yardım ederler. Evlerinde kalmak üzere gelen misafirler olunca çok sevinirler. Eski Sinagog'un duvarında 5424 (miladi 1565) yılı yazılıdır. Bu Sinagog'da tomar halinde olmayıp, parşömen üzerine yazılmış bir Tevrat mevcut olup son sahifesinde yazımının 1130 yılında tamamlandığı yazılıdır. Ayrıca İbni Meyman'ın (Yahudi din adamı, felsefeci ve hekim) parşömen üzerine yazılmış Yad Ahazaka (Tanrı'nın güçlü eli) adlı el yazması da mevcuttur. yazıldığı tarih 5145 (miladi 1385) olup üzerinde Mardin Yahudi cemaatine ithaf edildiği yazılıdır."

Çermik ve Diyarbakır gezileri kitaplaştırıldı

Haham David D. BethHillel, 1824-1832 yılları arasında Kudüs'ten yola çıkıp Arabistan, Irak, İran ve Hindistan'a kadar yapmış olduğu seyahat sonrasında izlenimlerini gezi rehberi türünden bir kitap olarak kaleme aldı ve bu eser Hindistan'ın Madras kentinde üç yüz nüsha gibi sınırlı bir sayıda basıldı. Beth Hillel, 1825 yılında Fırat nehri kenarındaki yerleşimlere, Urfa, Çermik, Diyarbakır, Mardin ve Nusaybin'e de uğradı. Beth Hillel seyahatnamesinde Çermik ve Diyarbakır'a yapmış olduğu ziyaretleri kitabında ayrıntılı bir şekilde anlatır. (Sürecek)

Editör: TE Bilişim