HÜDA PAR Eğitim İşleri Başkanlığı, "Anadilimi Seçiyorum" temasıyla Zeytinburnu Nikah Sarayı'nda yoğun katılımla bir panel düzenledi.
Kur'an-ı Kerim tilavetinin ardından HÜDA PAR Eğitim İşleri Başkanı Yahya Oğraş, açılış konuşması yaptı.
Av. Muhammed Ata Yüksel'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde; HÜDA PAR Batman Milletvekili Av. Serkan Ramanlı, Araştırmacı Yazar Vahdettin İnce, HezKurd Kurucu Başkanı Av. Suphi Özgen birer sunum gerçekleştirdi.
Rum suresinin 22. Ayetiyle açılış konuşmasına başlayan HÜDA PAR Eğitim İşleri Başkanı Yahya Oğraş, “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması da O’nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok ki bunda bilenler için gerçekten alınacak dersler vardır.” Ayeti kerimesinde Rabbimizin fermanıdır. Kutsal kitabımız ‘oku’ emriyle başlar. Okumanın ve konuşmanın olduğu her yerde insan vardır İnsanın olduğu her yerde dil vardır. Diller fıtri olarak kısıtlanamaz. Anayasanın 42. maddesine göre, Türkçeden başka hiçbir dil eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulmaz ve öğretilemez. Anayasanın 42. maddesinin değiştirilebilmesi, siyasi parti ve paydaş unsurların harekete geçmesiyle mümkündür. Samimi olan her kesimin en öncelikli işinin bu olduğunu bilmesi gerekir.” dedi.
Oğraş konuşmasının devamında, ‘Anadilimi konuşuyor, inancımı yaşıyorum’ temasıyla gerçekleştirecekleri etkinlik ve çalışmalar ile ilgili bilgilendirmede bulundu.
"YARADILIŞTA İNSANLAR EŞİTTİR"
İnsanların sahip olduğu dillerin ne üstünlük sağlamak ne de utanılacak bir durum olmadığını, dillerin Allah tarafından verilen birer nimet olduğunu belirterek konuşmasına başlayan HÜDA PAR Batman Milletvekili Serkan Ramanlı, "Bizim inancımıza göre yaradılışta insanlar eşittir. Hiçbirimiz bir başkasından daha iyi değildir. Hepimiz Allah'ın kullarıyız. İslam'da da kardeşiz. Kardeşin kardeşine kardeşlik yapması gerekir. Ancak maalesef Fransız ihtilalinden bu yana birçok kavim, birçok ırk kendileri için bir devlet kurmayı amaç edindi. Bu diyarda ne kadar ırk varsa çoğu kendi ırklarının adıyla birer devlete sahip oldular. Biz ise Müslümanız ve Müslümanların nerede toprağı varsa orası bizim yurdumuzdur. İnancımız budur." dedi.
"YALNIZCA KÜRTÇE DEĞİL DİĞER DİLLER DE YASAKLANDI"
120 yıl önce Sykes-Picot ile Müslümanlar arasında belirlenen sınırları önemsemediklerini belirten Ramanlı, "İnsan, İslam inancına sahipse, vahdet şuuruna sahipse onun için bu sınırların bir önemi olmamalı. Ancak bugün bu sınırlar siyasi, idari ve askeri yönden bir esas olmuştur. Kürt halkı, dört bölge devletinde 4 parça olarak dağılmış durumda. Bugün en büyük parçası Türkiye sınırları içerisinde. Kürtler ve Türkler, bin yıldan fazladır birlikte yaşıyorlar. Alınlarının akıyla, birbirleriyle bir yaşam sürdürmüşler. Birbirleri için kanlarını akıtmışlar, güzel ve iyi günleri de beraber görmüşler, zahmetli ve zor günleri de birlikte yaşamışlar. Her bir ırkın bir devlet olması olumsuzluğu İslam aleminin de gündemine girmesiyle Türkiye devleti kurulduğunda, maalesef o zaman bu halka hükmedenler Türkçe hariç hiçbir dili kabul etmediler. Yalnızca Kürtçe ve Zazaca değil Laz, Çerkez ve Abaza da görmezden gelindi. Yalnızca Kürtçe değil diğer diller de yasaklandı." diye konuştu.
"MAALESEF DİLİMİZ KENDİ ARAMIZDA YAVAŞ YAVAŞ KAYBOLUYOR"
Onlarca yıl asimilasyon ve inkâr devam ettiği için birçok kişinin, dillerini konuşmayı bıraktığını ifade eden Ramanlı, "Bugün Kürtler sayıca çok olduğu için onlarca yıl geçse de örf ve adetlerini terk etmediler, dillerinden vazgeçmediler ve şimdiye kadar da bu mücadele devam ediyor. Bu zülüm, baskı ve dilimizin yasaklanması bundan 10 yıl önce, 20 yıl önceden bu yana yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Bugün neden bir araya toplandık? Eğitim İşleri Başkanlığı 1,5 yıldır bunun üzerinde çalışıyor ve istiyor ki Türkiye'nin tamamı, yalnızca Kürtler ve Zazalar değil Laz, Çerkez ve Abazalar da çocuklarını kendi dillerine yönlendirmelerini istiyor. Çünkü kendimiz için istediğimizi Müslüman kardeşimiz için de istiyoruz. Kendimiz için hak gördüğümüz şeyleri tüm Türkiye için de hak görmeliyiz. Çünkü bu inancımızın esaslarındandır. Ancak bugün maalesef dilimiz kendi aramızda yavaş yavaş kayboluyor." diye konuştu.
"ANNELERİ NE KONUŞURSA ÇOCUKLARI DA ONU KONUŞUR"
Ramanlı, şöyle devam etti: "Bugün devletin bize verdiği imkanları, Milli Eğitim Bakanlığı'nın önümüze koyduğu imkânı değerlendirmiyoruz. Önümüzdeki günlerde, 2 hafta içerisinde ortaokul için ders seçme imkânı var. Ortaokula giden çocukları olanlar seçmeli dersleri tercih etsinler. Çünkü hepimiz biliyoruz bu, hepimizin derdi. Evlerimizde kendi dilimizle konuşmuyoruz. Birkaç yıl önceydi ki Kürtçe dilinin tadını almaya, okuyup yazmaya başlayınca istedim ki çocuklarıma da kendi dilimi öğreteyim. Avukat bir arkadaşım bana misafir oldu. Bana ne yapıyorsun, dedi. Ben de çocuklarım şimdiden dillerini öğrensinler istiyorum, dedim. Bana, 'Efendim, hanımınız Kürtçe biliyor mu?' dedi. Ben de evet dedim. 'Peki konuşuyor mu?' dedi. Yok, dedim. Bana 'Sen hiç 'babadil' diye bir şey duydun mu? Bu dil anadildir. Anneleri ne konuşursa çocukları da onu konuşur. Senin çaban boşuna' dedi. O zamandan beri biz de anneleri bu dile alıştırmaya çalışıyoruz. Anneler Kürtçe konuşurlarsa o zaman çocuklarımız da konuşur. Bütün ağır yük siz hanımların sırtındadır. Eğer siz konuşmazsanız, eğer siz bilmezseniz çocuklarımızın öğrenebileceğine de inanmayın."
"ÇOCUKLARIMIZI BU DERSLERE YÖNLENDİRECEĞİZ"
Çocukluk yıllarında okula gittiği dönemde bir öğretmeninin "Kürtçeyi yok saydığını" anlatan Ramanlı, "O da yanlış biliyordu. Sonradan öğrendik ki bizim dilimiz de zengin ve eski bir dil. İzimiz, tarihimiz varmış. Ancak aklımızı tanıyana, aklımız başımıza gelene kadar ömrümüz bitti. Bizim başımıza gelenler çocuklarımızın başına gelmesin. Bugün maden bu imkanı bize devlet veriyor ve resmi bir yolla veriyor o zaman neden bu fırsatı kaçıralım? Çocuklarımızı bu derslere yönlendireceğiz. Dilimizi öğrensinler ve okuyup yazsınlar, dillerinin tadını alsınlar ve onlar da çocuklarını bu lezzetten mahrum bırakmasınlar." ifadelerini kullandı.
"DİLİMİZE DEĞER VERMEZSEK VARLIĞIMIZ GÜNBEGÜN ERİYİP GİDER"
Ramanlı, "Halkın yarısından fazlası, hatta kimilerine göre yüzde 80'i bu imkanın okullarda olduğunu bilmiyor. Bu toplantılarımız ve çalışmalarımız daha çok insanların bu haktan haberdar olmalarını sağlamak ve onları bu dersleri seçmeye yönlendirmektir. Sizden beklentimiz de budur. Evlerinizde, diğer yerlerde bu çalışmalardan bahsetmenizi ve çocuklarınızı da bu derslere yönlendirmenizi istiyoruz. Çünkü biz dilimize değer vermezsek varlığımız günbegün eriyip gider." diye ekledi.
"BU ÇALIŞMALAR KAMUOYUNDA GÜNDEM OLMAZSA, BÜYÜMEZSE AMACIMIZA ULAŞMAMAYIZ"
Son aylarda Türk ve Kürt halkının kardeşliğinin daha fazla konuşulduğuna işaret eden Ramanlı, "Silahlar kalksın, ölüm ve kan kalksın, kardeşliğimiz güçlensin' diyoruz. Neden bunu söylüyoruz? Eğer biz Zaza veya Kürt şahsiyetimizle, edebiyatımızla, tarihimizle, örf ve adetlerimizle ayakta kalmaz, güçlü olmazsak Türk kardeşlerimize nasıl destek olacağız? Evet, onlar bazı yanlış yollarla bunun faydasını göremediler, düşünemediler ama biz düşünmeliyiz, akletmeliyiz. Dilimizle, edebiyatımızla, tarihimizle ayakta kalacağız. Şahsiyet de bunlarla ayakta durur. Şahsiyet açısından ne kadar güçlü olursak Türk kardeşlerimize de o oranda destek olabiliriz. Mademki dilimiz ve rengimiz Allah'ın ayetlerindendir, bu elbise Allah tarafından bize giydirilmiş o zaman neden ona sırt çevirelim. Bu çalışmalarımız bugün seçmeli dersler için ama yarın dilimiz de eğitim dili olmalı. Ancak bu çalışmalar kamuoyunda gündem olmazsa, büyümezse amacımıza ulaşmamayız. Öyle bir devlette yaşıyoruz ki bu büyük bir imkan, kamuoyu bir şey istediğinde hükümet de mecbur kalıp gerekli adımları atıyor. Onun için hep birlikte bu çalışmalarımız arttırmalıyız." değerlendirmesinde bulundu.
"DİLİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN YOL AÇILMIŞ"
HezKurd Kurucu Başkanı Av. Suphi Özgen, sunumunda dilin; bir milletin temeli olduğunu vurguladı.
Tarihteki öncülerin görevlerini yapıp Kürt dilini muhafaza ettiklerini belirten Özgen, "Ahmedê Xani, Melaye Cezeri gibi yüzlerce kişi aramızda milli bir uyanış başlatmışlar. Türkiye devleti maalesef kötü bir muamele, zor ve baskı ile bizi ve dilimizi baskıladı. Şükürler olsun bugün muamele değişti. Ancak Kürtler de vazifelerini gerektiği şekilde yerine getirmiyor. Öyle bir döneme geldik ki aramızda Kürtçe konuşmuyoruz. Dilimize sahip çıkmak için yol açılmış, Kürtçe ders alabiliyorken buna sahip çıkmıyoruz." dedi.
"HÜDA PAR, KÜRT DİLİ İÇİN GÜZEL ÇALIŞMALAR YAPTI"
Bu çalışma için HÜDA PAR'a teşekkür eden Özgen, "Bu sene İstanbul'daki bu çalışmaya başladılar. İstanbul'da en az 5-6 milyon Kürt var. Gerçekten bir yerde tehlike var bir yerde de potansiyelimiz var. Türkiye'nin en az yarısının Kürt olduğuna inanıyorum. Şükürler olsun ki yer yönden de kendimize yeteriz ve çalışıyoruz. Eksiğimiz dilimize sahip çıkamamamızdır. Bugün bu bir fırsattır. Ben bir partiye bağlı değilim ama son yıllarda HÜDA PAR, Kürt dili için güzel çalışmalar yaptı. İnanıyorum ki partinizin potansiyeline göre eğer iyi bir çalışma yapılırsa, ki partinizin böyle bir disiplini var, teşkilatınızın olduğu her yerde Kürtçe dersi için, Kürtçe dilinin hakları için yapılacak çalışmalarla daha hızlı güzel günlere ulaşılabilir." diye konuştu.
2012'den bu yana anadilde seçmeli derslerin olduğunu belirten Özgen, "Ne zorluk var ki şimdiye kadar Kürtçe dersi az tercih ediliyor? Bana göre başta Milli Eğitim Bakanlığı direkt olarak ismini Kürtçe seçmeli ders olarak koymamasından kaynaklanıyor. Yaşayan diller diye isimlendirilmişti. 4-5 dilin içerisinde Kürtçe ve Zazaca da yazılmıştı. Anne babalar istediğinde Kürtçe'yi bulamıyor. Onun için bu bir engeldi. Onun için Milli Eğitim Bakanlığına dilekçe vererek bu ismin Kürtçe seçmeli ders olmasını istedik. Şimdiye kadar yapılmadı. HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ve Serkan Ramanlı bu konuda çalışma yapıyorlar. Sizden ricam isteklerimizin içerisinde direkt olarak Kürtçe dersi olmasını talep edelim." değerlendirmesinde bulundu.
Kürtçe'nin öğrenilmesinin önündeki diğer engellere işaret eden Özgen, şöyle devam etti:
"2020'den bu yana HezKurd olarak çalışmalara başladık ve gördük ki kesinlikle bunu formlara eklememişler. İstanbul'da okullara gittik ve anne-babalara, 'Kürtçe dersini seçin dedik ama baktık ki velilere verilen formlarda kesinlikle bu haktan bahsedilmemiş. O sene İstanbul Valiliği ile bir görüşme yaptık ve formların standart olması için bir talep ilettik. Şükürler olsun ki, 2020'den bu yana formlar standart oldu. Şimdi tüm hemşerilerimiz bilsin ki Türkiye'nin neresinde olursa olsun seçmek istedikleri formlarda yazılı. Bu iyi bir şey. Bu formlar standart olduktan sonra da tüm okullarda dağıtılmadı. Şimdi bu formlar dağıtılmaya başlandı.
Bir başka sorun daha vardı. İnternet üzerinden tercih yapılamıyordu. Bugün artık o imkan da var. E-devlet üzerinden bu tercih yapılabiliyor. 2020'de Milli Eğitim Bakanlığı yalnızca 3 Kürtçe öğretmenini kadroya aldı. Bunlardan ikisi Kürtçe, biri Zazaca için. Bunun ayıp bir şey olduğunu, daha da artması gerektiğini söyledik. Maalesef bize bu konuda az tercih yapıldığı söylendi. Bu da bizim eksiğimiz. Son yıllarda bu tercih arttı. Ben Kürdistan'da yayın yapan Kurdistan24’a ve TRT Kurdî’ye de teşekkür ediyorum ki bu yönde çalışmalar yaptılar ve şunu da bilmek gerekir ki tercih süreci kış aylarında tam da bu zamanlarda başlıyor. Yalnızca 15 gün süre ile tercih yapılabiliyor. O süreçte tercih yapılmazsa daha sonra yapılamaz."
"BU HAKKA SAHİP ÇIKALIM VE İLERİYE TAŞIYALIM Kİ KÜRTÇE TÜRKİYE'DE EĞİTİM DİLİ, ANADİL OLSUN"
Kürtçe seçmeli ders adımının Kürtçe eğitim için olumlu bir gelişme olduğunu ifade eden Özgen, "Yalnızca Kürtçe seçmeli ders aslında Kürtler için hakarettir. Ancak biliyoruz ki bu inkar eden bir devletten geliyor. Kemalist sistem değişmesi de kolay değil. Onun için bu hakka sahip çıkıp daha ileriye taşımalıyız. Kürtlerin tüm siyasi hareketleri buna sahip çıkmalı. HDP-DEM bunu boykot etmişti. O partideki tüm siyasiler şunu bilmeli ki buna sahip çıkılmalı. Eğer sahip çıkmazsak Kürtçe eğitim talebinde de bulunamayız. Şunu bilmeliyiz ki, bir hiç olmamasından iyidir. Okul idarecileri de önceki yılların alışkanlığı var. Onları da teşvik etmeliyiz ki Kürtçe dersinin önünde engel olmasınlar. Sivil toplum kuruluşları birbirleriyle daha koordineli çalışmalı ki eski alışkanlıklar ortadan kalksın. Bazı okullarda bunu anlatıyorduk ve birileri bizi şikayet ediyordu. Sonra polis geliyordu. İnanıyorum ki polis de aslında böyle bir hakkın varlığından haberdar değildi. Biz de onlara anlatıyorduk. Herkes bilsin ki Kürtçe ders seçme hakkı var. Bu hakka sahip çıkalım ve ileriye taşıyalım ki Kürtçe Türkiye'de eğitim dili, anadil olsun." diye konuştu.
"HÜDA PAR'IN İSTANBUL'DA BAŞLATTIĞI BU ÇALIŞMANIN FARKLI İLLERDE DE YAPILMASINI İSTİYORUZ"
HezKurd Kurucu Başkanı Av. Suphi Özgen, "Kanunlar da bir partinin bir sivil toplum kuruluşunun kararları gibidir. İnsan isterse bunu değiştirtebilir. Kanunda ve hukukta önümüze engel ola zorluklar, istenirse değiştirilebilir. İnsanlarımız kendilerine inansınlar ve Kürtçe dilinin haklarına sahip çıkmalı. Kürtlerin toplantılarında maalesef birbirlerinden uzak olmak da sorun olabiliyor. Kürtçe dil hakları için kim hangi partide olursa olsun hep birlikte Kürtçe'ye sahip çıkmalı. Ben şahsen ümitvarım. Çünkü diğer yıllara göre daha iyi durumdayız. Kürtçede 'bir yapmak bin söylemekten iyidir' diye bir söz var. Onun için HÜDA PAR'ın İstanbul'da başlattığı bu çalışmanın farklı illerde de yapılmasını istiyoruz." ifadelerini kullandı.
“BİR VARLIĞI BAŞKASININ VARLIĞI İÇİN BOĞUYORSUNUZ”
İnsanların "renklerinin ve dillerinin birer ayet" olduğunu hatırlatarak konuşmasına başlayan Araştırmacı Yazar Vahdettin İnce, "Ayette önce yerlerin ve göklerin yaratılmasından söz edildikten sonra renkler ve dillerden bahsediliyor. Bu evrensel yasalar sisteminin bir gereğidir. Dolayısıyla bir insanın rengini ve dilini yasakladığınızda onu yok ediyor, bir varlığı başkasının varlığı için boğuyorsunuz." dedi.
Yaşadığı bir olayı anlatan İnce, "TRT Kurdi'de program yaptığımda Amerika'da bir üniversitede sosyoloji alanında akademik çalışmalar yapan Mücahit Binici konuğum olmuştu. Türkiye'de Kemalist zihniyetin içerisindeki Kürtleri Amerika'daki zencilere benzetmişti, ben de şiddetle karşı çıkmıştım. Gerçekten bu ağır bir nitelemeydi. Aradan epey bir zaman geçti. Minibüsteyken bir akademisyen arkadaşım beni aradı ve Kürtçe konuştu. Ben de Kürtçe cevap verdim. O an en az 5-6 gözün üzerime dikildiğini fark ettim ve bulunduğum yerin müsait olmadığını söyleyip evde konuşmaya devam edeceğini belirterek telefonu kapattım. Sonra düşündüm ve Mücahit'e hak verdim." diye konuştu.
Allah'ın, "renkleri ve dilleri bir arada zikretmesinin" dikkat çekici olduğunu ifade eden İnce, "Amerika'da zencilerin bir dili yok. Onların dilleri renkleridir. Renkleriyle ortaya çıktıklarında diğerleri onları istemiyor. En sonunda garibanlar doktora gidip beyazlamaya çalışıyorlar. Kürtlerin rengi de dilleridir. Ayrı bir renkleri yok. Konuşmadıklarında fark edilmiyorlar. Hatta Kemalizmin devri saadetinden özlemle bahseden Kemalistler, hep 'biz kimin Kürt olduğunu bilmezdik, sonradan ortaya çıktı' derlerdi. Çünkü Kürtçe konuşamazdınız, yasaktı. Kürtçe konuştuğunuzda zenci olduğunuz ortaya çıkıyor. Mücahit'in tespiti çok yerindeydi. Ancak şimdi insaflı olmak lazım. Zaman değişti. Bu da Kürtlerin dillerine sahip çıkma çabaları, vicdani bir sorumluluk duymalarının bir göstergesidir." ifadelerini kullandı.
İnce, "Sadece Kürtlerin vicdan yapması gerekmez, Türklerin de vicdan yapması gerekir. Bazı hadiseler karşısında gerçekten Türklerin propaganda etkisiyle bu meseleye sahip çıkmamalarını yadırgarım. Bin yıllık silah arkadaşı, bin yıllık kader arkadaşı, hatta uluslararası arenayı da göze alırsak bin yıllık suç ortağı… Böyle bir milletin dilini bir ülkede yasakladığınızda diğer tarafın isyan etmesi gerekir. Geçenlerde bir belge ortaya çıktı. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in Bizans kralına gönderdiği mektupta, 'Allah bizi pazuları kuvvetli Türkler ve Kürtlerle güçlendirdi' şeklinde bir ifade kullanmış. Bu o bin yıllık hakimiyetin perspektifini gösteriyor. Şimdi de böyle bir eşikteyiz. Şu anda bu perişan durumu görüyoruz. Bu durumun değişmesi gerekir. Bazı ülkeleri, güçlerin potansiyel olarak buna sahip olduklarını biliyoruz. Bu potansiyeli kullanmak için gerekli mevzuatların olmadığını da biliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"FAŞİST SİSTEMİN TORTULARI HÂLÂ DEVAM EDİYOR"
Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın, 'Türkiye kalkınacak ama mevzuatı müsait değildir' sözüne atıfta bulunan İnce, "Türkiye de büyük devlet olmaya müsaittir ama mevzuatı, yani Kemalizm izin vermiyor. Kemalizm belki sadece kâğıtta kalmıştır ama insanların zihninde de kalmıştır. Bir minibüse bindiğinizde, eğitim sisteminin propagandasının etkisinde kalan insanlar, zenci görmüş beyaz seçkin gibi bakabiliyorlar. Dolayısıyla bu faşist sistemin tortuları hâlâ devam ediyor. Bunun yasalardan kaldırılması, anayasa değiştirilirken bunun gözetilmesi, Kürtlerin kendilerini buranın sahibi olarak hissetmesi için tüm bu düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Bunun yolu da Kürtçenin eğitim sisteminde hak ettiği yeri almasıdır." diye konuştu.
İnce, "Seçmeli ders olması aslında bir yönüyle hakarettir aşağılayıcı bir durumdur. Ancak bir başlangıçtır. Her şey bir anda olmayabilir. Dolayısıyla, seçmeli derse sahip çıkılması noktasında HÜDA PAR'ın da başka çevrelerin, derneklerin bu işlerle uğraşmaları önemlidir. Biz de bu konulara girmekle mükellefiz." dedi.
Konuşmasının devamında İnce, şunları söyledi:
"Kürdistan'ın her taşı bir hikaye barındırır altında. Hangi taşı kaldırırsanız altında bir şiir, bir metelog, bir destan, Bir dengbej, bir stran vardır. Tüm bunlar kaybolur gider. 20 yıl sonra düşünemiyorum. Benim çocuğumun Şakiro'yu anlamaması büyük bir kayıptır. O dehşet verici tasvirleri, güzel kelimeleri, ovaları, deştleri, zozanları ortadan kalkacaktır.
Çiyaye Agiri, Çiyaye Sipan kalmayacaktır. Orda bir taş yığını kalacak ama o artık Çiyaye Agıri değil, o Sipan değil, Behra Wane değil, yerleşim alanlarından bir alandır. Biz bu Kürtçe kelimelere ve diline sahip çıktığımız zaman, o deyimlere atasözlerine sahip çıkıyoruz. Kürdistan dediğimiz coğrafya bir eşik, ara coğrafya gibidir. Bir yanda Arap denizi, bir yanda Fars denizi, bir yanda Türk denizi, bir yanda Avrupa. Bütün bunlar birleşmişler, muhteşem bir dil, muhteşem bir kültür oluşmuş. Hali hazırda her Kürd en az iki dil bilir. Türkiye’dekiler Kürtçe ve Türkçe; Arabistan’dakiler Arapça ve Kürtçe; İran Kürtleri Farça ve Kürtçe. Yani her Kürd en az iki dil bilir. Bu büyük bir entelektüel birikimdir. Ve kültürel birikimi yasakladığınız zaman, kendinize büyük bir zulüm etmiş oluyorsunuz."
"KEMALİZM’İN EN NEFES ALDIRMADIĞI ZAMANLARDA BİLE EVLERİMİZDE, KÖYLERİMİZDE DİLİMİZİ YAŞATTIK"
Kürtçeyi konuşmaya devam etmek zorunda olduklarına dikkat çeken İnce, "İşaret ettiğimiz o kültürel birikimin devam etmesi için bunu yapmak zorundayız. Neslimizin Kürtçe bilmesi için bunu yapmak zorundayız. Bizler büyük bir tehlike ile karşı karşıyayız, büyük bir sorumlulukla karşı karşıyayız ve bizler bunu yerine getirmekle yükümlüyüz. Devlet, bizi dinlemedi, yapmadı. bunun için yapacak şeyi de biliyoruz. Kemalizm’in en nefes aldırmadığı zamanlarda bile evlerimizde, köylerimizde dilimizi yaşattık. Bizler de bu süreci yaşatabiliriz.” diye konuştu.