Ahmet Sümbül
İçme suyu temini, sulama, balıkçılık, sel kontrolü, nehir ulaşımı gibi amaçlar için yapılan ancak günümüzde özellikle enerji üretimi ile güvenlik ve stratejik amaçlı yapılan barajlar halen tartışma konusudur.
Hidro Elektrik Santral (HES) projelerinin doğal çevreye ve insan yaşamına olan olumlu ve olumsuz etkileri nedeniyle halen dünyanın gündeminde. Türkiye'de Rize, Dersim, Şırnak, Hakkari, Batman gibi illerde yapılan nehirler üzerine yapılan baraj ve HES'ler ise doğal yaşamı tehdit ettiği gerekçesiyle çevrecilerin tepkisine neden oluyor.
"Baraj" kelimesi, Fransızcadan Türkçeye geçmiş ve herhangi bir coğrafya üzerinde kurulan bend-engel anlamını taşımaktadır.
Henüz elektrik enerjisinin bilinmediği geçmişte insanoğlu yine el emeğiyle akarsular üzerinde bendler oluşturarak suyu bir arada tutarak yapay göller yaratmış ve buradan hem sulama hem de balıkçılık açısından faydalanmıştır.
Ancak 19. yüzyılda sanayi devrimi sonrasında oluşturulacak bu su göletlerinden elektrik üretilebileceği ortaya çıkınca, insanlık hem enerji, hem sulama, hem balıkçılık hem de nehir ulaşımı için barajlardan faydalanma yoluna gitmiştir.
Uluslararası Büyük Barajlar Komisyonu (ICOLD) tanımına göre Baraj; suyu depolamak için vadilerin kapatılması suretiyle yapılan ve nehir seviyesinden yüksekliği 15 metrenin üzerinde olan yapay yapıları olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımın dışında kalan ve belli amaçlar için inşa edilmiş basit projeli ve hemen sonuç alınan küçük çaplı yapılara da gölet denilmektedir.
İnsanlar tarih boyunca suyu kontrol altına almaya çalıştı
Tarih boyunca suya gereksinim duyan ve günlük ihtiyaçlarını giderecek su yapıları kuran insan, daha sonraları özellikle su kaynaklarının kıt olduğu yörelerde su depolama yapıları yapmak durumunda kalmıştır. Kuşkusuz bu yapılardan en önemlisi barajlardır. Hidroelektrik ya da beyaz kömür olarak ifade edilen su gücünden; tarım alanlarının sulanması, nüfusun içme ve kullanma suyu olarak kullanımı, sürülerin sulanması ve sularda ulaştırma faaliyetlerinde kullanımı gibi yararlanma şekilleri oldukça eski tarihlere dayanmaktadır.
Barajlar ilk kez Mısır'da Nil Nehri üzerinde kuruldu
Su yapılarının ilk defa insanoğlunun yerleşik tarıma geçtiği M.Ö. 4000’li yıllardan itibaren Mısır’da Nil Nehri üzerinde içme suyu ihtiyacı ve tarımsal sulama amacıyla inşa edildiği tahmin edilmektedir. Ayrıca Anadolu ve Asya’da da yine bu amaçla inşa edilmiş baraj kalıntılarına rastlanıldığını arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkmıştır. Orta Çağ’da akarsular; enerji kaynağı olarak değirmenler, demir atölyeleri ile kereste fabrikalarında kullanılarak önemini artırmış, tribün ve dinamonun icat edilmesiyle 19. yüzyıl sonlarına doğru elektrik enerjisinde kullanılmaya başlanmıştır.
Dünyada 45.000 büyük baraj mevcut
Dünya üzerinde çok sınırlı olan tatlı su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi ve halkın kullanımına sunulmasında su kaynaklarını geliştirme çalışmaları ile üretilen çok sayıda proje günümüzde de ayrı bir öneme sahiptir. Dünyada halen ICOLD standartlarında, amaç ve tipleri farklılık gösteren yaklaşık 45.000 büyük baraj ve 100.000 dolayında ise küçük baraj bulunmaktadır. Bu barajların %20'si enerji amaçlı kullanılmaktadır. Büyük barajların %31 'i gelişmiş ülkelerde, %46'sı Çin'de, %9'u Hindistan'da, %3'ü Afrika kıtasında ve %1'i Türkiye'de inşa edilmiştir. Mevcut barajların sayısı her yıl ortalama 200-300 yeni baraj yapımıyla artmaya devam etmektedir. Bu artışa rağmen 18 ülkede 166 milyon kişi su kıtlığı çekmekte, 11 ülkede ise 270 milyon kişi su bunalımı altında yaşamaktadır.
Barajlar daima toplumun ilgi odağı olmuş
Baraj projeleri doğal çevreye ve insan yaşamına olan çok önemli olumlu ve/veya olumsuz etkileri nedeniyle daima toplumun ilgi odağı olmuşlardır.
Barajların, akarsu rejiminin düzenlenmesi ve kurak dönemde toplumun su taleplerinin karşılanması, taşkın kontrolü, hidroelektrik enerji üretimi, ulaşım, kirlilik azalımı, endüstri gereksinimi, eğlence, faunanın korunumu, balıkçılık, tuzluluk kontrolü ve yeraltı sularının beslenmesi gibi amaçlara yönelik olarak çok önemli işlevlerinin olduğu bir gerçektir. Bu nedenle su akışının düzenli ve kontrollü olmasının gerekliliği, baraj göllerinin ve baraj yapılarının oluşturulmasının en önemli sebebidir.
Her hükümet baraj projesini gündemine aldı
Günümüzde enerji üretiminin önemi ile yıllık ve mevsimsel olarak değişkenlik gösteren yağış değerleri dikkate alındığında, Türkiye’de geniş tarımsal ve ormanlık alanlara rağmen, kullanım suyu ve enerji temini için akarsular üzerinde baraj ve hidroelektrik santrallerin (HES) inşası her dönem hükümetlerin projeleri arasında yer almıştır.
Yaşanan enerji ve su ihtiyacı göz önüne alınarak, dünyada ve Türkiye'de tek amaçlı ya da çok amaçlı olarak çok sayıda baraj inşa edilmiş ve amaçları doğrultusunda işletilerek ülke kalkınmasında önemli katkılar sağlamaya devam etmektedirler.
Barajların olumsuz etkileri
Barajlar, bütün bu olumlu etkileri yanı sıra; sismik olaylara, içinde bulunduğu havzanın ekolojik dengesine, mimari ve kültürel değerlere, su kalitesine, sudan kaynaklanan paraziter hastalıklara, akarsuyun hidrolojik rejimine, rezervuardaki orman ve tarım alanlarına, bu nedenlerle burada yaşayan ve göçe zorlanan yöre insanı üzerine olan etkileri gibi olumsuz çevre etkilerine de sahiptirler.
Bu nedenle baraj projeleri planlanırken teknik ve ekonomik yapılabilirlik kadar çok sayıda çevresel ve toplumsal etkenler göz önünde bulundurularak çevresel ve toplumsal yapılabilirlik kriterleri de önem taşımaktadır. Bu projelerde kaybedilme ya da etkilenme olasılığı olan ulusal ve evrensel değerlerin öneminin toplumun geleceği açısından değerlendirilmesi gerekir.
HES'lerin planlanması
Gelişmiş teknoloji ve tecrübe birikimiyle inşa edilen barajlar ve HES’lerde enerji üretiminde kullanılan suyun yenilenebilmesi ve hidrolojik çevrim içinde sürekli olarak döngüde rol alması ekolojik avantaj sağladığı gibi bu yapıların işletme maliyetinin düşük ve ekonomik ömrünün yüksek olması da önemli avantajlarındandır. Bu nedenle, bazı dezavantajları olsa da HES projelerinin tüm çevresel, ekolojik ve sosyo-ekonomik zararları minimuma indirilip baraj rezervuar alanından etkilenen halkın menfaati göz önünde bulundurularak planlanması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Su ihtiyacı her geçen gün artmakta
Nüfusun hızla artması ile birlikte suya olan ihtiyaç arttığından akarsuların doğal rejimine bağlı olarak kullanımı giderek yetersiz hale gelmektedir. Dünya nüfusunun hızlı artışıyla, akarsular gibi kaynakların kullanımı giderek artmaktadır. Günümüzde en kurak mevsimde dahi akarsulardan uzakta bulunan alanlarda tarım yapılabilmesi ayrıca, elektrik enerjisine yılın tamamında ihtiyaç duyulması ve sanayileşme ile bu talebin giderek artması, akarsuların önemini daha da artırmaktadır. Bu nedenle dünyanın çeşitli ülkelerinde daha fazla besin maddesi üretebilmek için hidrolojik sisteme müdahalede bulunmaya başlanmıştır. Bazı ülkelerde sulama imkânlarını arttırmak için; barajların yapılması, yer altı sularından faydalanma, akarsu yönlerinin değiştirilmesi, yapay yağmur yağdırma hatta deniz suyunun arıtılmasına kadar birçok uygulama yapılmaktadır.
HES'ler ve elektrik ihtiyacı
Günümüzde de tüketimi giderek artan ve gelecekte de atışını sürdürecek olan en önemli ihtiyaçlarımızdan biri enerjidir. Enerji ihtiyacının artışı, kentleşme ve sanayileşmede hatalı yer seçimi vb. çevre sorunlarının giderek artan boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır. Günümüzde artan nüfus ve gelişen teknolojik ihtiyaçlara bağlı olarak artan enerji kullanımını karşılamak amacıyla hidroelektrik enerji üretimi için devletler tarafından çok sayıda baraj yapılmaktadır. Günümüzde 150 ülkede kullanılan hidroelektrik santraller, dünya toplam enerji ihtiyacının % 19’unu ve dünya ülkelerinin üçte birinin elektrik gereksiniminin %50’sini karşılamaktadır. Dünya’da 24 ülkede elektrik üretiminin % 90’ının ve 63 ülkede % 50’sinin hidroelektrik santrallerden elde edilmesi bu yapıların enerji üretimindeki önemini göstermektedir.
Elektriğe ihtiyaç artınca barajlara ağırlık verildi
Doğal göllerin yanı sıra birçok yapay göllere sahip olan Türkiye’de, Osmanlı döneminden kalan baraj yok derecesinde olup, Cumhuriyet döneminde baraj yapımına Çubuk barajıyla başlanmıştır. 1950’lerden sonra hızlı nüfus artışı ve şehirleşme sonucunda elektrik enerjisine olan ihtiyaç hızla artmaya başladığından baraj ve hidroelektrik yapımı ivme kazanmıştır. Nitekim çoğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki gibi Türkiye de enerji gereksiniminin önemli bir kısmını, yüksek maliyetle satın aldığı fosil yakıtlardan karşılamaktadır.
Türkiye’de baraj ve hidroelektrik santrallerin planlanması ve inşası Devlet Su işleri (DSİ), Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ) denetiminde ve özel sektör tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de teorik hidroelektrik potansiyeli 433 milyar kWh olup teknik olarak değerlendirilebilir potansiyel 216 milyar kWh ve ekonomik hidroelektrik enerji potansiyel 140 milyar kWh/yıl'dır.
Çevresel tahribata da neden oluyorlar
Bugün dünyanın farklı yerlerinde yapılan ve yapılmakta olan barajlar mühendislik ve inşaat teknolojisindeki gelişmeleri tüm gerçekliğiyle ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, baraj projelerinin boyutları ve sayısı arttıkça çevresel etkileri ve tahribatın büyüklüğü de buna paralel olarak artış göstermektedir. Coğrafi ortamın hızla değişmesine neden olan büyük baraj projeleri, genel olarak eksik ve hatalı planlamalar sebebiyle arazi potansiyelinin doğru değerlendirilmemesine bağlı olarak felaket boyutunda ciddi sorunların yaşanmasına yol açmakta ve hidroelektrik projelerine şüpheyle bakılmasına neden olmaktadır
Olumsuz etkileri
Dünya Barajlar Komisyonu’nun çalışmalarına göre, barajların ekonomik çıktıları genelde büyütülürken, sosyal ve çevresel maliyetleri hiç göz önüne getirilmemekte ya da düşük gösterilmektedir. Birçok ülkede inşa edilen baraj ve HES'lerin yanlış ve eksik planlamalar nedeniyle coğrafyaya olumsuz etkiler getirdiği, kuraklığı arttırdığı ve doğal dengeyi bozduğu bilinmektedir.
Baraj ve HES’ler; planlama, kamulaştırma, yeniden yerleştirme, turistik değerleri yok etme, ekolojik dengeyi bozması, ömürlerinin kısa olması ve rantabilite (fayda-masraf) oranlarının düşük olması gibi gerekçelerle çözümü zorlaşan bazı sorunlara yol açmaktadır.
Barajların inşaat aşamasından itibaren sosyo-ekonomik ve kültürel etkileri olumlu ya da olumsuz olarak hissedilmektedir. Yapım aşamasında su altında kalan arazinin nitelik durumu ve büyüklüğüne göre yapılan kamulaştırmalar iç ya da dış göçlere sebep olmakla birlikte arazinin değeri değişmektedir.
Barajlar mutlaka bir medeniyeti su altında bırakır
Her barajın su toplama alanı mutlaka bir medeniyet kalıntısını su altında bırakır. Günümüzde barajlar nedeniyle, birçok yerleşim yeri su altında kalmakta, verimli tarım alanları ortadan kalkmakta, ulaşım sistemleri güzergahları değişmektedir.
Barajların sosyal-kültürel, tarihi ve ekonomik olaylara etkisi yanında jeomorfolojik, biyolojik ve ekolojik etkileri de vardır: Barajların nehir ekosistemleri üzerinde çok büyük etkileri olabilmektedir. Barajlar, su kalitesinin bozulmasından akarsuların su akışındaki dengenin değişmesine, yeraltı suyu seviyesinin azalmasından sazlıkların kurumasına, canlı yaşam sahalarının tehlike altına girmesiyle birçok canlı türünün yok olmasına ve kıyı erozyonuna kadar doğal sistemler üzerine olumsuz etkileri vardır. Üzerinde baraj kurulan akarsular, barajların tortuları dolayısıyla da taşınan besin maddelerini tutmaktadır. Bu nedenle de kıyılardaki deltalarına tortu taşıyamadığından deltalardaki verimlilik düşmektedir. Bu gibi etkiler, proje aşamalarında tam olarak hesaba katılmadığından ciddi sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.
Barajda tutulan suyun yıkıcı gücü
Barajlardaki suyun bir kısmının buharlaşması, sudaki tuz ve diğer minerallerin oranının artmasına sebep olmaktadır. Ayrıca barajlardaki durgun suyun oksijen alma kapasitesi düştüğünden doğal temizleme kapasitesi de düşmekte ve gölde ötröfikasyon süreci başlamaktadır. Göl su kalitesinde ortaya çıkan değişimler sucul canlı yaşamını da değiştirmektedir.
HES’lerin baraj gölü neticesinde çok sayıda kültürel ve tarihi miras sular altında kalabildiği ve suyun yıkıcı gücü ile yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. (Sürecek)