ÖZEL HABER - Mehmet Rumet SOYLU / Veli BALTACI
2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil olan Diyarbakır Surları, 5.5 kilometre uzunluğunda olup, yapılışının kesin tarihi bilinmemekle birlikte, günümüzdeki halini M.S. 370’li yıllarda almıştır. Şehri çevreleyen bu tarihi surlar, zaman içinde birçok medeniyetin izlerini taşımakta ve Diyarbakır’ın tarihi mirasının önemli bir parçası olmaktadır.
Bu tarihi değerin korunması gerektiğine dikkat çeken Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doktora Öğretim Üyesi Dr. Arafat Yaz, Diyarbakır'ın en eski yerleşim bölgesinin Amida Höyük, diğer adıyla Viran Kale dediğimiz İç Kale olduğunu belirterek, “Diyarbakır kalesi, öyle tek seferde yapılmış bir yapı değil. Yıllara yayılan bir süreç içerisinde inşa edilmiştir. Diyarbakır, birçok medeniyetin geçiş güzergahında olması nedeniyle burada yaşam hiç kesintiye uğramamıştır. Bu sebeple her medeniyet, kendinden bir şeyler katarak kaleyi şekillendirmiştir” dedi.
Diyarbakır’ın tarihsel gelişiminin surların inşasıyla paralel bir seyir izlediğini anlatan Dr. Yaz, surlarda 63 kitabe bulunduğunu, bu kitabelerin her medeniyetin kendi dilinde yazıldığına dikkat çekti. Yaz, ayrıca surlar içerisinde hem iç hem dış olmak üzere toplam 100 burç bulunduğunu ve bir kısmının günümüze kadar ulaşamadığını ifade etti.
ORİJİNALLİĞİNİ BOZMADAN GÜNÜMÜZE ULAŞAN DİYARBAKIR SURLARI
Diyarbakır Surları, binlerce yıl süren aşınmaya rağmen orijinalliğini büyük ölçüde koruyabilmiş nadir yapılar arasında yer alıyor. Dr. Yaz, Diyarbakır Surları ile Çin Seddi arasındaki farkları açıklayarak, “Diyarbakır Surları, güvenlik ve korunma amacıyla yapılmış bir kale olma özelliği taşırken, Çin Seddi’nin bu amaçla bir ilgisi yoktur. İstanbul, Gaziantep, Halep ve Antakya’daki surlar daha büyük ve geniş olabilir ancak günümüze olduğu gibi gelmiş değillerdir. Diyarbakır Surları ise neredeyse olduğu gibi günümüze kadar ulaşabilmiş tek yapıdır. Ayrıca, kuşbakışı bakıldığında Diyarbakır Surları tam anlamıyla bir balığa benziyor. Balığın başı net bir şekilde görülebilir ve Amida Höyüğü balığın gözü olarak kabul edilmektedir. Mimari olarak balığın solungaçlarından kuyruğuna kadar her detay dikkatlice işlenmiştir” dedi.
TARİHİ YAPILAR VE KORUNMA MÜCADELESİ
Dr. Yaz, Diyarbakır Surlarının tarihi boyunca çeşitli dönemlerde bakımsızlık ve yıkımla karşı karşıya kaldığını belirtti. 1930’ların başında surların bazı bölgeleri yıkılmış, fakat 1932 yılında bu yıkım durdurulmuştur. Diyarbakır surları, 1850’li yıllara kadar askeri kışla olarak kullanılmış ve sonrasında depo gibi başka amaçlarla da kullanılmıştır. 1900’lü yılların başında, bölgedeki tarihi yapılar için merkezi hükümete gelen telgraflarda, Diyarbakır surlarının yıpranmak üzere olduğu ve halk sağlığını tehdit ettiği belirtilmiştir. Bu mektuplaşmalar yaklaşık 10 yıl sürmüş ve 1910 yılında Mardin Kapı’da bir yıkım gerçekleştirilmiştir. Ancak bu yıkım 1911 yılında durdurulmuştur.
1930’larda dönemin Diyarbakır Valisi Hasan Faiz Ergun, surların yıkılmasını talep etmiş ve bu talep kabul edilmiştir. Vali, 1911 yılında durdurulan yıkım kararını geri çekerek yıkım işlemlerine devam etmiştir. Bu dönemde yaklaşık 300 metrelik bir sur bölgesi çeşitli şekillerde yıkılmıştır. Kentin ileri gelenleri ve aydınları bu duruma itiraz etmiş, 1930 yılında Albert Luis Gabriel adlı arkeolog Diyarbakır’a gelerek surların korunması gerektiğini ve yıkımın durdurulması gerektiğini belirtmiştir. Gabriel, bu görüşlerini Maarif Bakanlığı’na ileterek Diyarbakır Surlarının önemli bir tarihi eser olduğunu savunmuştur.
GELECEK İÇİN RESTORASYON TALEBİ
Dr. Arafat Yaz, 2020 yılında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yıkılan Diyarbakır Surları’nın yeniden onarılacağını duyurduğunu ancak henüz bu restorasyon çalışmaları için herhangi bir adım atılmadığını vurguladı.
Yaz, Diyarbakır Surlarının korunmasının, hem geçmişin hem de geleceğin önemli bir parçası olduğunu ve bu tarihi yapının daha fazla zarar görmeden gelecek nesillere aktarılması gerektiğini ifade etti.