ÖZEL HABER - Faruk BALIKÇI
Cumhuriyet öncesi doğumlu Yasin Balıkçı, bir asırdan fazla sığdırdığı ömründe yaşadıklarıyla bizi geçmiş bir tarihe götürüyor. Dicle Nehri’nin doğduğu Hazar gölü kıyısında, ilk tren gördüklerinde köylülerin nasıl sağa sola kaçıştığını anlatıyor asırlık hayatında. Atatürk’ün göldeki bir adaya ‘Verem Hastanesi’ yapmayı planladığını ama o hastanenin neden yapılmadığını anlatıyor.
100 YIL ÖNCE GOLF OYNARLARMIŞ
Çocuk iken oynadıkları oyunları anlatıyor asırlık çınar, anlattığı bir oyun ise bugünün golfü. Zazaca Qil diye oynadıkları, bugünün golf oyunu. Çubukla oynarlarmış. Ağaçtan yuvarlak top haline getirdiklerine ise xor diyorlarmış. Açtıkları bir çukura sırayla çubukla vurarak xor’u çukura atan oyunu kazanıyormuş. Tıpatıp golf oyunu. Golfun adını hiç duydun mu diye sorduğumuz da ise ‘O nedir’ diye cevap veriyor.
GAZ, TUZ VE SABUN VAZGEÇİLMEZLERİ
Çocukken ayağını akrep sokmuş asırlık çınarın, amcasının kızı sırtına yükleyip evine götürmüş, ‘Ne doktor, ne sağlık vardı? Diyor.
Asırlık Çınar Balıkçı, ‘’Böceklere karşı kil toprak ile tedavi görürdük. Ayağım kil toprak ile sarıldı. Bir süre sonra iyileşti. Dört mevsim aynı elbiseyi giyerdik. Ceket, pantolon, kazak vb. Yoktu bizim zamanımızda. Sadece yakasız gömlek ve uzun tuman giyerdik yaz, kış. Annem gece yarılarına kadar çalışırdı bize elbise yapmak için. En çok ise Gaz, Tuz ve sabuna ihtiyaç duyardık. Bunları almak için mekteple bir günde şehre gider handa kalınırdı. Bir gün sonra ise dönerdik. Çarığı ise öküz derisinden biz yapardık. Etrafını delerek ip geçirdikten sonra çarık giyerdik. Çok zor günlerdi’’ dedi.
DEMİRYOLU GELDİ ÇAY VE ŞEKERİ TANIDIK
1935’li yıllarda demiryolunun döşendiğini ve o zamana kadar çay ve şekeri tanımadığını ifade eden Balıkçı, “Demiryollarına ray döşenmesinde işçi olarak çalıştım. Tren hayatımızda görmemiştik. Bir gün tren geldiğinde tüm köylüler şaşırarak sağa sola kaçıştı. Hiç unutmuyorum. Demiryolu inşasında çalışan mühendisler köyde bir ev kiralamışlardı. Yedikleri bir meyvenin kabuklarını dışarı atıyorlardı. Bizde, o kabukları kırarak kokluyorduk. İlk kez görüyorduk. Yıllar sonra portakal olduğunu anladık. Çünkü o yıllarda sadece dut, elma ağaçları ve üzüm bağları vardı.
ATATÜRK VE VEREM HASTANESİ
O yıllarda ‘ince hastalık’ denilen verem hastalığı çok yaygınmış. Atatürk Diyarbakır’a gitmeden önce Hazar gölü kıyısında özel treni durduruyor. Gölün hemen karşısındaki bir ada dikkatini çekiyor. Balıkçı, “Yaz ayındaydık. Atatürk trenden inerek ata bindi. Yanındakiler ile birlikte adaya giderek keşif yaptılar fotoğraf çektiler. Oksijeni çok yüksek olduğu için adaya Verem Hastanesi kurulması planlandı. Hatta, adaya kadar demiryolu rayı götürüldü. Bende çalıştım. Ancak, Atatürk bir yıl geçmeden hayatını kaybedince hastane yapılmadı. Tren rayları da söküldü” diye konuştu.
GÖL TAŞINCA, DİCLE NEHRİNE BAĞLANDI
Asırlık Çınar, 1940’lardan sonra Hazar gölü sularının bir ara çok yükseldiğini ve demiryolu raylarının sular altında kaldığını ifade ederek, “Gölden bir kanal açıldı. Çevre köylerden Dicle Nehrine akan kanala bağlanarak çözüm bulundu. Uzun yıllar Dicle nehrini besledi. Bugünlerde göl suları yeniden artmaya başladı. Böyle devam ederse yeniden Dicle nehrine göl suları bırakılabilinir” dedi.
BALIKLAR İPLERE SERİLİRDİ
O yıllarda balık bolluğu varmış. Hamsi boyunda büyümeyen aslında gümüş balığı olan zazaca xedut dedikleri balıkları çuvallarla merkebe yükleyip götürürlermiş. Köy meydanında ise ipe sererek kurutulup kışın hazırlığı yapılırdı.