Ali ÖZGÜÇ yazdı ...

İbn Manzûr, dua etmenin başlıca şekillerini belirterek bunları şöyle sıralamıştır:

1.            Allah’ın birliğini dile getirme ve onu övgüyle anma.

2.            Allah’tan af ve merhamet gibi manevi isteklerde bulunma.

3.            Allah’tan maddi nimetler isteme.

Aynı yazar, genellikle "Ya Rabbi", "Allah’ım" gibi hitap ve çağrı ifadeleriyle başlayan veya Allah’ı övgüyle anan her sözün içinde bir dilek ve istek bulunmasa da dua olduğuna işaret eder. Buna delil olarak, Peygamberimizin Arefe günü ile ilgili şu hadisini getirir:

"Arefe günü benim ve benden önceki peygamberlerin duası şudur: 'Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr.'" (Tirmizî, Deavât, 11)

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:

"Duanız olmasa Allah size ne diye değer versin!?" (Furkan, 25/77)

İnsanoğlu zayıf olarak yaratılmıştır. Bazı insanlar bu zafiyetlerini itiraf etmeseler de, yeri geldiğinde makamları, mevkileri, üniformaları ne olursa olsun iç dünyalarında zafiyetlerini hissederek tamamen kendi kuvvetlerinden sıyrılıp yaratana sığınmaktadırlar. Allah’a sığınmak, ona yalvarmak ve ondan medet ummak insanın fıtratında olan bir ihtiyaçtır.

Savaş esnasında ateist bir kişi uçakla giderken, uçağın türbülansa girmesi ve düşecekmiş gibi olması üzerine adam: "Şayet uçak düşerse paramparça olurum, paraşütle atlarsam düşmanın eline geçerim, denize düşersem boğulurum. Peki beni kim kurtaracak?" Gökyüzünde Allah’tan ona bir ilham gelmiş ve adam yeminle şöyle demiş: "Ben 30 yaşındaydım. Ateist bir ailede büyümüştüm. Hiçbir zaman bana Allah’tan bahsedilmemişti. Ancak tüm o dehşet verici duygular içinde bana 'Seni kurtaracak yegâne güç, seni yaratan Allah’tır' diye bir his geldi." Uçaktan iner inmez din arayışına girmiş ve sonra İslam’la şereflenmiştir.

Ali Özgüç2

Allah Resûlü (s.a.v.), geçmiş ümmetlerden mağaraya sığınan üç arkadaşın hikâyesini ve yaptıkları dua sayesinde nasıl kurtulduklarını bizlere şöyle anlatmaktadır:

"Sizden önce yaşayanlardan üç kişi bir yolculuğa çıktı. Akşam olunca yatıp uyumak üzere bir mağaraya girdiler. Fakat dağdan kopan bir kaya mağaranın ağzını kapattı. Bunun üzerine birbirlerine:

— Yaptığımız iyilikleri anlatarak Allah’a dua etmekten başka bizi bu kayadan hiçbir şey kurtaramaz, dediler.

İçlerinden biri söze başlayarak:

— Allah’ım! Benim çok yaşlı bir annemle babam vardı. Onlar yemeklerini yemeden çoluk çocuğuma ve hizmetçilerime bir şey yedirip içirmezdim. Bir gün hayvanlara yem bulmak üzere evden ayrıldım; onlar uyumadan önce de dönemedim. Eve gelir gelmez hayvanları sağıp sütlerini annemle babama götürdüğümde, baktım ki ikisi de uyumuş. Onları uyandırmak istemediğim gibi, onlardan önce ev halkının ve hizmetkârların bir şey yiyip içmesini de uygun görmedim. Süt kabı elimde, şafak atana kadar uyanmalarını bekledim. Çocuklar etrafımda açlıktan sızlanıp duruyorlardı. Nihayet uyanıp sütlerini içtiler.

Rabbim! Şayet ben bunu senin rızanı kazanmak için yaptıysam, şu kaya sıkıntısını başımızdan al! diye yalvardı. Kaya biraz aralandı; fakat çıkılacak gibi değildi.

Bir diğeri söze başladı:

— Allah’ım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona sahip olmak istedim. Fakat o arzu etmedi. Bir yıl kıtlık olmuştu. Amcamın kızı çıkıp geldi. Kendisini bana teslim etmek şartıyla ona 120 altın verdim. Kabul etti. Ona sahip olacağım zaman dedi ki: 'Allah’tan kork! Dinin uygun görmediği bir yolla beni elde etme!' En çok sevip arzu ettiğim o olduğu hâlde kendisinden uzaklaştım, verdiğim altınları da geri almadım.

Allah’ım! Eğer ben bu işi senin rızanı kazanmak için yaptıysam, başımızdaki sıkıntıyı uzaklaştır! diye yalvardı. Kaya biraz daha açıldı; fakat yine çıkılacak gibi değildi.

Üçüncü adam da:

— Allah’ım! Vaktiyle ben birçok işçi tuttum. Parasını almadan giden biri dışında hepsinin ücretini verdim. Ücretini almadan giden adamın parasını çalıştırdım. Bu paradan büyük bir servet türedi. Bir gün bu adam çıkageldi. Bana:

— Ey Allah’ın kulu! Ücretimi ver, dedi. Ben de ona: — Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunlar ve köleler senin ücretinden türedi, dedim. Adamcağız: — Ey Allah’ın kulu! Benimle alay etme, deyince: — Seninle alay etmiyorum, diye cevap verdim. Bunun üzerine o, geride bir tek şey bırakmadan hepsini önüne katıp götürdü.

Rabbim! Eğer bu işi sırf senin rızanı kazanmak için yaptıysam, içinde bulunduğumuz sıkıntıdan bizi kurtar! diye yalvardı. Mağaranın ağzını tıkayan kaya iyice açıldı; onlar da çıkıp gittiler.” (Buhârî, Büyû’, 98; Müslim, Zikir, 100)

Allah Resûlü (s.a.v.)’in bütün hayatı dua idi. İbadeti, giyim kuşamı, yatması, kalkması, girmesi ve çıkması ibadetti. O, su içerken, yemek yerken, elbise giyerken, evden çıkarken, eve girerken, camiye giderken, sefere çıkarken, seferden dönerken, rüya görürken, insanlara giderken, namaz kılarken, oruç tutarken, iftar açarken, hacca giderken, zekât ve sadaka verirken, evlenirken, çocuğu olurken, temizlik yaparken, abdest alırken, her hâlinde dua ederdi. O, ümmetine de tüm bu duaları öğretmiş ve ashab-ı kiram ile tâbiîn onun yolunu takip ederek hayatlarını duayla sürdürmüşlerdir.

Duanın kabul şartları şunlardır:

1.            Allah’a derinden iman etmek, ondan ümit beslemek, onu sevmek ve ondan korkmak.

2.            Allah’a karşı ümitsiz olmamak ve onun duaları kabul ettiğine dair kesin bir inanç beslemek.

3.            Dua ederken şüphe içinde olmamak ve "nasıl olsa dualarım kabul olmuyor" dememek.

4.            Dua ederken ısrar etmek ve sadece diliyle değil, kalbiyle ve ruhuyla tam anlamıyla Allah’a yönelmek.

5.            Helal lokma ile beslenmek, haramdan uzak durmak.

Bu Ramazan-ı Şerif’te samimi duygularla Allah’a yönelerek dua edelim. Şüphesiz yüce Allah duaları kabul edendir. Selam ve dua ile…

Kaynak: ALİ ÖZGÜÇ