Mevcut zamların ve ekonominin giderek daha kötüye gittiğini ifade eden Demir, et fiyatlarının yükselmeye devam ettiğini belirtti. Demir, başta yem olmak üzere saman, elektrik, ilaç ve diğer girdi maliyetlerindeki artışlar nedeniyle hayvan yetiştirip zarar eden üreticinin, çareyi sektörden çekilmekte gördüğünü ifade etti.
Fiyatları baskılamak için yurtdışından kırmızı etin, besilik ve kasaplık hayvanın ithal edildiğini, ancak ithalat yapılmasına rağmen fiyatların yükselmeye devam ettiğini söyleyen Demir, şunları kaydetti:
"2023 yılının ilk 9 ayında geçen yılın aynı dönemine göre ithalatı değer olarak en fazla artan sektör, 632 milyon dolar ve yüzde 674 ile canlı hayvan ticareti sektörü oldu. 2023'ün tamamında canlı hayvan ithalatına ödediğimiz rakam 30 milyar lirayı aştı. Bu durum ciddi bir soruna işaret ediyor. 2023 yılı bütçesinden Tarım ve Hayvancılık sektörüne ayrılan destek miktarının 63 milyar TL olduğu göz önünde bulundurulduğunda tablo daha iyi anlaşılacaktır.
Kırmızı et fiyatlarının düşmesi için dışarıdan et ya da canlı hayvan ithal etmek çözüm değildir. Çözüm yerli üreticiyi destekleyerek üretimi arttırmaktır. Sektör temsilcileri ivedi bir şekilde dinlenmeli, sorunlara kalıcı çözümler geliştirilmelidir. Bu sektörde ülkenin ihtiyacının yerel kaynaklardan karşılanabilmesi sağlanmalıdır."
Emekli maaşlarına yapılan zam
Demir, SSK, BAĞ-KUR ve memur emeklisinin 2024 yılı ilk altı aylık maaş zamları belirlenirken, yetersiz kalan emekli maaşlarıyla ilgili ek artış öngören düzenlemenin son kabine toplantısında belirlenerek kamuoyuna açıklandığını hatırlattı.
Kabine toplantısı sonrası yapılan resmî açıklamaya göre ek artış oranının yüzde 5 olurken, en düşük emekli maaşının da 10 bin lira olarak belirlendiğini aktaran Demir, "2023 yılı ikinci altı aylık maaş zamlarına ek olarak kamu personeline verilen seyyanen zammın emekli aylıklarına uygulanmaması ve zammın sadece kök maaş baz alınarak hesaplanması emeklilerden büyük tepki toplamıştı. Açlık sınırının çokça altında kalan bir maaşla geçinmek durumunda kalan emeklilerin haklı feryatları sadece cumhuriyetin yüzüncü yılına özel ve bir kereye mahsus 5 bin liralık ödeme ile sınırlı kalmıştı" diye konuştu.
Demir, "Asgari ücretin 17 bin lira, aralık ayı itibariyle dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 47 bin lira, açlık sınırının 16 bin lira, bekar bir çalışanın yaşam maliyetinin ise 18 bin lira olarak ölçüldüğü bir ortamda SSK ve BAĞ-KUR emeklilerinin 10 bin liraya mahkûm edilmesi insafla da günümüz ekonomik şartlarıyla da asla bağdaştırılabilecek bir durum değildir." diye ekledi.
EYT ile beraber artan emekli sayısının, ödemelerde birtakım zorluklara yol açtığını kabul ettiklerini ifade eden Demir, "Ancak zorlukların tümünü emeklinin sırtına bindirmek de büyük bir haksızlık ve adaletsizlik oluşturmuştur. En düşük emekli aylığı; açlık sınırı, asgari ücret, yaşam maliyetleri gibi unsurlar göz önüne alınarak yeniden belirlenmelidir." değerlendirmesinde bulundu.
Demir, "Kamu işçilerinin maaşları memurlara göre daha aşağılarda kaldı, bu kamu işçilerinde bir tepkiye neden oldu. Onların da birtakım talepleri var. Ya seyyanen zam yapılmak suretiyle bu açığın kapatılması ya da ek protokol imkanları oluşturularak bu mağduriyetin giderilmesi sağlanmalıdır." dedi.
Akademisyenlerin ekonomik şartları iyileştirilmeli
Ekonomik şartlar ve özlük haklarının iyileştirilmesini bekleyen akademisyenlerin, maalesef hak ettikleri değeri görmediğini ifade eden Demir, "Pek çok devlet memurundan daha düşük maaşlara layık görülen akademisyenlerimiz; vakitlerinin çoğunu bilimsel araştırma ve çalışmalara ayırdıkları için doğal olarak normal mesai kavramından daha esnek bir mesaiye sahiptir. Özellikle büyükşehirlerde yaşayan akademisyenler için kira ödemek dahi neredeyse imkânsız hale gelmişken, bir de bilimsel kitapların astronomik rakamlarla satıldığı bugünlerde akademik araştırma yapmak bu kişiler için ayrıca ekonomik yüke dönüşmüştür." şeklinde konuştu.
Demir, şunları ekledi:
"Doktor öğretim üyeleri, öğretim görevlileri ve araştırma görevlilerinin sözleşmeli olarak çalıştırılması; idari olarak da tehdit altında olmalarına yol açmakta ve daima sözleşmelerinin yenilenmemesi tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarına yol açmaktadır. Bu anlamda akademik özgürlüğün teminat altına alınması ve idarenin baskı aracı olmaktan çıkması için; sözleşmeli statüleri, kadrolu statüye dönüştürülmeli, esnek mesaileri yasal teminat altına alınmalı ve ekonomik şartları iyileştirilmelidir."