Kurtulmuş, "İlk adım, İmralı’dan beklenen o açıklamanın gelmesidir" diyerek, atılacak adımın Türkiye'nin geleceği açısından hayati olduğunu belirtti.
Japonya’da gerçekleştirdiği temaslara da değinen Kurtulmuş, Japonya Temsilciler Meclisi Başkanı Fukushiro Nukaga ve Danışma Meclisi Başkanı Sekiguchi Masakazu ile verimli görüşmeler gerçekleştirdiklerini, ayrıca Japon İmparatoru Naruhito ve İmparatoriçe Masako ile de bir araya geldiklerini ifade etti. Kurtulmuş, Türkiye ile Japonya arasındaki ilişkilerin güçlendiğini ve Japonya'nın Türkiye'ye duyduğu ilgiyi belirtti.
Ziyaretleri sırasında, Türkiye’nin bölgesel gücünü ve etkisini artırarak uluslararası ilişkilerde etkin bir rol üstlendiğini gözlemlediklerini kaydeden Kurtulmuş, Türkiye'nin dış politikasının çok kutuplu bir dünyada daha fazla ön plana çıktığını söyledi. Kurtulmuş, Türkiye'nin milli menfaatlerini savunarak, hem bölgesel hem de küresel düzeyde güçlü iş birlikleri geliştirmeyi sürdürmesi gerektiğini vurguladı.
Kurtulmuş, ayrıca Türkiye'deki iç siyasetle ilgili soruları yanıtladı. TÜSİAD’ın yargı süreçlerine yönelik eleştirilerine sert tepki göstererek, sivil toplum kuruluşlarının siyasetin üzerinde vesayet kurmaması gerektiğini ifade etti. Eski Türkiye'nin geride kaldığını belirten Kurtulmuş, artık seçimle iş başına gelen hükümetlerin Türkiye'yi yönettiğini, siyasetin halkın iradesine dayandığını söyledi.
Türkiye’nin terörle mücadelede attığı adımlara da değinen Kurtulmuş, İmralı’dan yapılacak açıklamanın sürecin başlangıcı olacağını belirtti. Bu açıklamanın ardından terörün sona ermesi için gereken adımların hızla atılması gerektiğini vurguladı. Ayrıca, bölgesel istikrarın sağlanması ve Türkiye’nin iç güvenliğini pekiştirmek için terörün ortadan kaldırılmasının ülke için en önemli öncelik olduğunu ifade etti.
Son olarak, Avrupa Birliği ile ilişkilerdeki gelişmeleri ele alan Kurtulmuş, Avrupa'nın güvenlik ve siyaset sorunları karşısında Türkiye'nin öneminin arttığını ve Avrupa'nın Türkiye’siz bir güvenlik stratejisi oluşturamayacağını söyledi. Kurtulmuş, Avrupa'nın uluslararası ilişkilerdeki zayıflığını, özellikle Kırım’ın ilhakı ve Gazze'deki soykırıma karşı gösterdikleri duyarsızlıkla örneklendirdi.