Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın ardından sol sosyalist partiler Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Genel Merkezi’nde “Barışa soldan bakmak” konulu panel düzenledi.
Akademisyen Şebnem Oğuz’un moderatörlüğünde düzenlenen panelde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi (DEM Parti) Eş Genel Başkan Yardımcısı Mahfuz Güleryüz, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Eş Genel Başkanı Feray Mertoğlu, Sosyalistler Partisi Genel Başkanı Deniz Can Aydın ve Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Ahmet Asena konuşmacı olarak katıldı.
Mahfuz Güleryüz sol sosyalist hareketin tarihsel yapısı itibariyle barışçıl olduğunu ifade ederek “Paris komününden bugüne kadar solun bütün talepleri barış ekseninde olmuştur. Sayın Öcalan tarihsel bir çağrı yaptı. Biz hep savaşın maliyeti ve götürüleri üzerinden konuştuk dolayısıyla bütün hayatımız bu eksende şekillendi ama şimdi yeni bir şey düşünme zamanı. Savaşsız bir dünya savaşsız bir Türkiye barışın, eşitliğin, özgürlüğün tahayyülünü çok daha somut bir şekilde yapmaya başladık. Barış geldiğinde gençler ne kazanacak, kadınlar ne kazanacak, aleviler ne kazanacak bu savaş bittiğinde” diye sordu.
‘ONURLU BİR BARIŞ İÇİN VERİLEN MÜCADELE’
Ardından Feray Mertoğlu, sosyalistlerin süreç karşısında sorumluluklarını tespit ederek hazırlanmaları gerektiğini dile getirdi.
Feray Mertoğlu, “Biz sosyalistlerin de çeşitli sorumlulukları var. Barışın toplumsallaşması için, toplumun demokratikleşmesi için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. On yıllardır bu coğrafyada bir çatışma ve savaş süreci hakim. 10 binlerce insan hayatını kaybetti. Savaştan dolayı yoksulluklar yaşadı. Aynı zamanda bu süreç içerisinde 41 yıllık bir mücadele söz konusu. Aslında 90’lardan beri sürekli silahsızlanma, çatışmaya ara verme süreçleri yaşandı. Dolayısıyla on yıllardır Kürt Özgürlük Hareketi onurlu bir barış için sürekli barış mücadelesi yürütüyor. Savaşı durdurma yeni bir söylem değil. ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ başlığıyla gönderilen mektup 7 Maddelik mesajıyla bire bir aynı. Barışı istemeyen, provoke edecek çevrelerin olacağın dikkat çeken Feray Mertoğlu, “Barış kolay bir şekilde gelmeyecek. Mutlaka barışın sağlanmaması için uğraşacak, ırkçı milliyetçi çevreler olacak. Sosyalistler ve demokrasi mücadelesi veren herkes mutlaka barışın gelmesi, toplumun demokratikleşmesi için mücadele etmelidir” şeklinde konuştu.
'SİYASİ VE HUKUKİ ZEMİNE ÇEKMEK İÇİN MÜCADELE EDİLMELİ'
Deniz Can Aydın ise “Savaşın tanımını yapmak gerekirse bu sadece silahların patlaması anlamına gelmiyor. Aynı zamanda silahlara eşlik eden kültürel, hegemonik ve ideolojik mücadeleleri de barındırıyor. Mevcut iktidar için ve bizler için barışın da ne anlama geldiğini iyi tarif etmek gerekiyor. Bizler için ezilenler ve sömürülenlerin demokrasi mücadelesi ile birleşmiş eşit ve adil dünya düzeninin kendisini dayatmaya çalışıyoruz. Egemenler de kendi bakış açıları ile diz çöktürmeye yönelik adımlar atılıyor. Tam olarak burada barışı toplumsallaştırmanın önemini görüyoruz. Sosyalistlerin, yurtseverlerin, devrimcilerin barışı siyasi iktidarın insafına terk etmemek, kayyımların savurulması, siyasi tutsakların serbest bırakılması için mücadele etmesi gerekiyor. Yapılan çağrıda da barışı, işaret edilen hukuki ve siyasi zemine çekme mücadelesini kuvvetlendirmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
‘SÜREÇ DEMOKRATİKLEŞME İLE İÇ İÇE’
Ahmet Asena da barış kazanılması gereken bir şey savaşın ise politikaların silahlar ile sürdürülmesi anlamına geldiğini söyleyerek süreç değerlendirmesinde bulundu: “İmralı’dan Kandil’den de gelen açıklamalarda barış oldu her şey bitti gibi bir şey yok aksine her iki açıklamada da altı çizilen bir şey var. Bu süreç demokratikleşme ile iç içedir. Silahların susması, savaş ortamının sona ermesi çok dönüştürücü bir şeydir. Bugüne kadar yürüttüğümüz bütün çalışma anlayışımızı, örgütlenme tarzımızı ve araçlarımızı yeniden önümüze koymamız gerekiyor. Barış sürdürülen mücadelenin bir sonucudur. Devlet, ezilmiş bir hareketle barış yapma ihtiyacını görmez. İktidarın yapmak istediğine güvenmiyoruz deme hakkına sahip değiliz, hele süreci Erdoğan’a indirgeyerek. Kendine solcu diyen bir insanın bir dakika bile bunu düşünmemesi gerekiyor. İnsan olmanın gereği bu mücadelenin içinde durmaktır. Bu mücadeleye omuz vermektir. İktidar bu süreçte Kürt Hareketi’nin siyasi temsiliyetini tasfiye etmek istiyor. Bunu bilerek bu mücadeleyi derinleştirmek zorundayız. Barış sürecini tek başına DEM Partiye ihale edemeyiz. Bu süreçte katkı veren rolünden çıkıp öznesi olmamız lazım. Elbette Kürt Hareketi ile aynı öznellik değil bu. Destek olan konumdan çıkmamız gerekiyor. İklim Kanunu geliyorsa bu kanun ile barış arasındaki ilintiyi kurarak bu mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Her şeyi DEM Partiye ihale edemeyiz barış sonrası süreçte Kürt Hareketi’nin bizzat kendisinin oluşturduğu bu süreç içinde topluma yeni örnekler sunmak zorundayız.”
Panel soru cevap bölümünün ardından sona erdi.