Diyarbakır

Uzmanlar anız yangınlarını Ekspres'e değerlendirdi

Abone Ol

ÖZEL HABER - Güneş OCAĞA / Zafer TÜZÜN

Diyarbakır'ın Çınar ile Mardin'in Mazıdağı ilçeleri arasındaki alanda çıkan anız yangınında 14 kişi hayatını kaybetti, 78 kişi etkilenirken alevlerin arasında kalan çok sayıda büyük ve küçükbaş hayvanda ise öldü.

Yangın felaketine dair Gazetemiz Güneydoğu Ekspres'e konuşan TEMA Vakfı Diyarbakır İl Temsilcisi Prof. Dr. Necmettin Pirinççioğlu ve  Mezopotmaya Ekoloji Hareketi'nden Derya Akyol, bölgede yaşanan yangın felaketinin insanlık suçu kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade ettiler.


BÜYÜK BİR TAHRİBAT

Yangın olayının büyük bir tahribat olduğuna işaret eden, Dr. Necmettin Pirinççioğlu, "Son günlerde bölgemizde çıkan yangınları büyük bir felaket ve insanlık suçu kategorisinde değerlendirmemiz gerekir. Sonuçları, yakılan ekinlerin, hayatlarını kaybeden insanların ve telef olan hayvanların çok ötesinde bir tahribat. Sebebi diğer çevre tahribatlarına benzer, tamamen basit çıkar ve cehalet kaynaklı “insan” faktörü. Yangının elektrik yelerinden kaynaklı veya anız yakması nedeniyle çıkması bir şeyi değiştirmiyor. Özellikle bölgemizde çiftçiler, neden anız yakıyorlar? Tarlaları daha “kolay” ve “ekonomik” işlemek için mi?. Ekonomikten kastım anızlı arazilerin işlenmesinde daha fazla mazot tüketimine sebep olduğuna inanılır" dedi.


ÇİFTÇİ ANIZ YANGININDA ZARAR EDİYOR

Çiftçinin anız yangınında zarar ettiğine dikkat çeken Pirinççioğlu, şunları söyledi:
"Peki çiftçi anız yakmanın kendisine çıkardığı maliyetin farkında mı? 2-3 yıl kurak geçen mevsimlerden sonra bu sene olağan bir yağış yaşandı ve bu da özellikle yine insan faaliyetleri ve cehalet temeli orman vasfını kaybetmiş alanlarda ve meralarda ciddi bir bitki örtüsünün oluşmasına vesile oldu. Bu örtü hem toprağın verimliliği için gerekli organik madde ihtiyacını karşılamakta hem de yeraltındaki sıcaklığı düşük seviyede tutarak yine toprağın verimliği için gerekli mikroorganizmaların işlevlerini gerçekleştirmek için iyi bir olanak sunar. Bir hektar toprakta 1,5 ton canlı olduğu bilinmekte olup sağlıklı bir avuç toprakta insan nüfusundan daha fazla canlı yaşamaktadır. Dahası bu örtü hem yağmur sularının filtrasyonunu sağlayarak toprağın bozulmasına olanak vermeden yeraltına süzülmesine yol açıyor hem de suyun kolay buharlaşmasını önlüyor. Tarım topraklarında da benze bir ekosistem mevcuttur.

Anız yangınları sonrasında toprağın verimliği için gerekli organik madde miktarı tamamen kaybolur ve hemen hemen bütün canlı türler yok olur. Sonuçta çiftçi verimi artırmak için daha fazla gübre kullanmaya ihtiyaç duyar. Bu da bir kısır döngü oluşturur. Gübre kullanımı sonucu geriye kalan organik madde miktarı ve mikroorganizmalar ve ayrıştırıcılar zarar görür ve dahası yerüstü ve yeraltı suları kirlenmiş olur. Kirlenen yerüstü sularında yaşayan diğer bütün canlılar bundan nasibini alır. Tahribat bununla sınırlı kalmıyor."

"SOFRAMIZA GELEN HER LOKMANIN BİLİNCİNDE OLMALIYIZ"

Yüksek sıcaklık toprağı sıklaştırarak blok haline getirdiğini belirten Pirinççioğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Çatlakların oluşmasına sebebiyet veriyor. Oluşan küller torağın hava almasını ve su taşımasını sağlayan kapiller boşlukları tıkayarak adeta nefessiz bırakır. Böylelikle su yüzeysel akışa daha çabuk geçerek buharlaşması daha kolay gerçekleşir. Bu yıkım daha büyük felaketlerin oluşmasına yol açar. O da çölleşme. Maalesef, bu araziler günümüzde sürdürülebilir bir şekilde yönetilmedikleri için ve bu türden uygulamalara tabii tutuldukları için biyolojik ve ekonomik açıdan verimlilikleri hızla azalmaktadır. Verimli üst toprağın oluşması yüzyılları alırken bunun bilinçli ve verimli kullanılmadığı takdirde birkaç yıl içinde yok olması kaçınılmazdır. Bölgemiz kuraklık ve çölleşmeden nasibini en olumsuz yönden alacak bölgelerin başında gelmektedir.


Peki çözüm nedir? Çözüm yaşanan her felaketten, kamu yetkililerini veya bizzat failleri suçlamak ve kınamakta değildir. Yani başkasını suçlamak elimize bir çözüm vermediği ortada. Batının en büyük başarısı, ortaçağa gelindiğinde cahil bırakıldıklarını kabul etmeleridir. Cahillik okul okuyup diploma almakla geçmiyor. İki konuda örnek vermek durumundayım. Birincisi; yanılmıyorsam 14. yyda İzlanda’da yaşayan çiftçiler, meraların verimlerini kaybettiklerinin farkına varmışlar. Çiftçiler bir araya gelerek meralarının verim kaybetmesinin sebebinin aşırı otlatma olduğu sonucuna varmışlar ve çiftçi başına sınırlı sayıda hayvan yetiştirme kararını almışlar. Böylelikle İzlanda’da meralar sürdürülebilir bir şekilde günümüze kadar verimliliklerini koruyabilmiştir. Diğeri ise çok eskiye dayanmakta olup yakın coğrafyamızda oluşan bir hadise. Biliyorsunuz Sümerler, birçok konuda olduğu gibi insanlık tarihine sulu tarımla verimliliği artıran ve bu neticeyle zenginlik ve hükümdarlık süren bir uygarlık. Ama maalesef Sümerler, İzlandalılar gibi şanslı değildiler. Topraklarını aşırı sulamadan dolayı tuzlanmasına ve verim kaybına uğradığını göremedikleri için kurdukları medeniyeti kaybetmişler. Peki 5000 bin yıl önce Sümerlerin yıkılışına yol açan yanlışlardan vaz geçmiş miyiz? Hayır. Konuyu daha da derinleştirmek istemiyorum. O zaman birinci ve en önemli adım toplum olarak her konuda bilgi sahibi ve her konuda da haklı olduğumuzdan vaz geçmemizden ve soframıza gelen her lokmanın hangi yolculuktan geçtiğinin bilincinde olmaktan geçer."


"ZAMANINDA MÜDAHALE YAPILMADI"

Yangınlara sebep olan etmenlerin tespitinin yapılması gerektiğini vurgulayan Mezopotamya Ekoloji Hareketi’nden Derya Akyol ise şunları söyledi:
"Elbette ihmal sonucu ya da sıcaklık gibi faktörlerle gerçekleşen yangınlarda vardır. Bu yangınların oluşmaması ve önlenmesiyle ilgili sorumluluk alanı olan bakanlıkların ve yerel kurumların etkin mücadesine ihtiyaç vardır. Her ne kadar bu pek mümkün olmamışsa da, söndürme ekiplerinin hemen ve zamanında müdahalesi kayıpların daha az olmasına sebep olacaktır. Özellikle yangın bölgesine ulaşımı mümkün olmayan alanlara havadan müdahalesi şarttır ama ne yazık ki zamanında yetişen bir havadan söndürme uçağına şu güne kadar rastlanmamıştır."