ÖZEL HABER - Sertaç KAYAR
Seyrantepe’den başlayan ormanlık saha, Eğil’e doğru gittikçe genişler ve yükselirdi. Karacadağ çevresi, Çermik, Çüngüş, Ergani, Dicle, Eğil, Hani, Lice, Kulp ve Hazro dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanlarıyla örtülüydü. Peki Diyarbakır’ın bu ormanlarına ne oldu?
Anadolu’nun en eski şehirlerinden biri olan Diyarbakır, ticaret yolları üzerinde ve Dicle kıyısında bulunması nedeniyle ticaret ve kültür merkezi konumunda olan bir kent. Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Diyarbakır’ın zamanla unutulan birçok özgün yapısı bulunuyor. Bunlardan biri de bugüne kadar neredeyse hiç dile getirilmeyen ormanları.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin orta kısmında Mezopotamya’nın kuzey sonunda bulunan Diyarbakır’ın, ormanlarla çevrili olduğunu tarihi kaynaklardan, kitaplardan ve görmüş yada duymuş yaşlılar sıkça dile getiriyor.
DİYARBAKIRLI YAZAR BEYSANOĞLU’NUN KİTABINDA DİYARBAKIR ORMANLARI
Diyarbakırlı yazar Şevket Beysanoğlu, 1962 yılında basılan “Diyarbakır Coğrafyası” adlı kitabında Diyarbakır’ın yaklaşık 200 yıl önceki ormanlarından ve nasıl yok edildiğinden bahseder. Beysanoğlu, Diyarbakır coğrafyasını şöyle anlatıyor:
“Bitki örtüsü ve orman yönünden Diyarbakır fakir durumdadır. İlkbaharda her taraf çeşitli otlar ve kır çiçekleriyle bezenir. Bu yemyeşil ve gönül açıcı manzara yazık ki çok sürmez. Haziran ayından itibaren başlayan sıcaklar ve yağışın kesilmesi sebebiyle otlar kurur, etrafı bozkır (step) halini alır. Artık yeşilliğe ancak evlerin bahçelerinde, dere kenarlarında, bazı serin vadilerde rastlanabilir.”
“SEYRANTEPE’DEN BAŞLAYAN ORMANLIK SAHA EĞİL’E DOĞRU GENİŞLER VE YÜKSELİRDİ”
1962 yılında yazılan kitapta “Yüz sene evveline kadar Diyarbakır bölgesinin büyük bir kısmı ormanlıktı” diyen Beysanoğlu, şu bilgileri veriyor:
“Karacadağ çevresi, Çermik, Çüngüş, Ergani, Dicle, Eğil, Hani, Lice, Kulp ve Hazro dağlık mıntıkaları baştan başa meşe ormanlarıyla örtülü idi. Köylerimiz bağ ve bahçelerle donatılmıştı. Diyarbakır şehrinin hemen civarından (Seyrantepe’den) başlayan ormanlık saha, kuzeye yani Eğil’e doğru gittikçe genişler ve yükselirdi. Sur dışı gül bahçeleriyle, Ali Pınar ötelerine kadar üzüm bağlarıyla kaplıydı. Kıtırbıl önlerinden başlayarak kaynaklarına değin Dicle vadisi bağ ve bahçelerle doluydu.”
“VALİ KURT İSMAİL PAŞA, GÜNLERCE AĞAÇ KESTİRDİ”
Diyarbakır’ın o dönemki doğasını büyük özlemle anlatan Beysanoğlu, kitabında kesilen ormanlık alanlardan da söz ediyor: “Bu durumu, yaşı yetmişi aşkın bütün hemşerilerimiz bilirler ve o günleri hasretle anarlar. 1870 yılında Diyarbakır Siverek yolunu açtıran Vali Kurt İsmail Paşa’nın, bugünkü Kırgalı (Pirinçlik) ötesinden (şehrin 25 km. kadar batısı) yol güzergahını geçirmek için baltacı kolları gönderdiği ve Karacadağ’ın kuzey eteklerinde günlerce orman ağaç kestirerek yolu açtırdığı bir hakikat değil midir?”
“BİNLERCE YILDIR FARKLI GEREKÇELERLE ORMANLAR KESİLİYOR”
Ekoloji Aktivisti ve akademisyen Dr. Zeki Kanay, farklı kaynaklarda geçen bilgileri hatırlatarak, “Asur işgali döneminden itibaren binlerce yıldır mütemadiyen farklı gerekçelerle ormanlar yakılıp kesilmektedir” diyor. Farklı dönemlerde farklı gerekçelerle ormanların kesildiğini hatırlatan Kanay, “Mesela Ergani’de maden eritmek için, demiryolu traversleri için ‘yok eşkıya saklanıyor’ gibi gerekçelerle ormanlık alanlar yok edildi” hatırlatmasında bulundu.
YUNAN MİTOLOJİSİNDE, KUTSAL GÖRÜLEN MEŞE AĞACI KEHANETİ
Meşenin kutsal görüldüğünü ifade eden Kanay, bununla ilgili Yunan mitolojisinde geçen bir hikayeye dikkat çekerek, şunları söyledi: “Ormanlarımızın ana ağacı olan meşeler hep kutsal kabul edilmiştir. Hastalık, beslenme, kereste, odun ve boyar madde gibi ihtiyaçlar için kullanılmıştır. Yunan mitolojisinde trajik bir hikaye olarak yer alan bir meseleyi günümüze uyarlarsak sonumuzun iyi olmayacağı gün gibi açıktır. Tanrıça Demeter’in kutsal meşe ağacını kesip Açlık Tanrısı Fames tarafından açlıkla cezalandırılan Erysikhton, bütün mal varlığını yiyecek için harcamasına rağmen açlığını gideremez. En son kızını da satar ve hiçbir şeyi kalmaz yemek için. Sıra kendi canını yemeye gelir ve trajik bir ölümle son bulur hikayesi. Günümüz insan ve iktidarlarının yaptıkları da bu değil midir? Doğayı ve toplumu tahrip eden kapitalist doyumsuzluk sonucu, iklim krizi, gıda krizine bağlı sosyal ve savaş krizleri ile sonumuz yakınlaşmakta değil midir?”
YAZAR ŞEVKET BEYSANOĞLU KİMDİR?
Diyarbakır’ın Kemerseki yaylasında 1 Ağustos 1920’de doğan Şevket Beysanoğlu, 23 Nisan 2003’te Ankara’da vefat etti. Yazar, araştırmacı ve halkbilimci kimliğiyle tanınan Beysanoğlu, Diyarbakır Lisesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Beysanoğlu, Başkale ve Avanos’ta hâkimlik yapmış, Beysanoğlu, 1950’de avukatlık mesleğine geçiş yaparak, Diyarbakır’da hizmet vermiş. Beysanoğlu, dergiler, kitaplar yayımladı, dernek ve vakıf yöneticiliği yaptı. Diyarbakır Folkloru, I-II (1943, 1946), Diyarbakır Coğrafyası (1962), Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, I-IV (yb. 1996-2003), Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi, I-III (1998-2001) kırktan fazla kitabından birkaçı.