ÖZEL HABER - Sertaç KAYAR
Diyarbakır’ın tarihi Demirciler Çarşısı, gelişen teknoloji karşısında insan emeğiyle direniyor. Sur İlçesi’nin Balıkçılarbaşı semtinde bulunan bu tarihi çarşıdan asırlardır çekiç sesleri yükseliyor. 1683 yılında yapılan Sülüklü Han'la yaşıt olan çarşı, tarih boyunca çok sayıda sanatkar ve zanaatkarın yetişmesinde önemli bir rol oynadı.
Zengin tarihi bir mirasa sahip olan Demirciler Çarşısı’nda, Kürt, Ermeni, Süryani, Keldani ve Yahudi sanatkarların farklı din, dil ve yaşam tarzlarının birbirlerini etkileyerek, yaratığı eşsiz kültürel sentezle yaptıkları eserler, bu mirasın günümüze kadar ulaşabilmesini sağladı.
ASIRLARDIR ÇEKİÇ SESLERİ YÜKSELİYOR
Günümüzde sayısı bir hayli azalan birkaç sanatkar ve zanaatkarın hüner ve becerilerini adeta nakış işler gibi sergiledikleri Demirciler Çarşısı’nda, pulluk bıçakları, saban, orak, tahra gibi tarım aletlerin üretildiği çarşı asırlardır tarlalara, evlere hayat veriyor.
Bu işe ömrünü veren ustaların çekiç seslerinin yükseldiği tarihi çarşı, asırlardır kendini insan emeğiyle var etti. Gelişen teknoloji karşısında çekiç sesinin her geçen yıl azaldığı çarşıda, inatla demiri döven ustalar mesleklerini yaşatmak için direniyor.
ERMENİ USTALARIN ÇIRAKLARI, MESLEĞİ YAŞATMAYA DEVAM EDİYOR
Eskiden çocuklarının meslek sahibi olmasını isteyen babaların çocuklarını getirdiği Demirciler Çarşısı’nın en büyük emektarı olan Ermeni ustaların çırakları, yıllardır bu mesleği yaşatmaya çalışıyor. Çarşının en eski ustaları, yanlarında çırak olarak çalıştıkları ustalarını unutmuyor. 66 yaşındaki Zübeyir Ünal da onlardan biri. 10 yaşından bu işe başlayan Zübeyir usta, 54 yıldır demir dövüyor. Tahra, balta gibi tarım aletleri üreten Zübeyir usta ilk işe başladığı günleri şöyle anlatıyor: “O zamanlar herkes çocuğunu bir mesleğe bırakırdı. Kimisi terziye, kimisi marangoza kimisi de berbere bırakırdı. Babam da hurda işi ile uğraşırdı. Köyden geldiğimizde bir gün babam ‘sana iş buldum’ dedi. ‘Nedir baba?’ diye sordum ‘yarın görürsün’ dedi. Elimden tuttu buraya getirdi.”
“DİYARBAKIR’IN SANAYİSİYDİ”
“Burası bir zamanlar Diyarbakır’ın sanayisiydi” diyen Zübeyir usta, “Gayrimüslim bir demirci ustası vardı, adı İsmail’di. Babam ona dedi ki ‘Çocuğum Allah’a ve sana emanet’ dedi. Ustam babamın emanetin hiçbir zaman ihanet etmedi. 1969 yılında başladım, 9 yıl çıraklık kalfalık dönemi geçti. 1978’te de dükkan açtım” dedi.
“HER DEMİRCİ USTASININ FARKLI SU VERME YÖNTEMİ VAR”
Hurda makasları alarak işleyen Zübeyir usta, “Bu makasları kendi bilgimiz dahilinde kesip şekil veriyoruz. Bizim bölgede daha çok tahra, orak ve balta gidiyor. Hepsini makastan yapıyoruz. Hem daha uygun hem de daha sağlam oluyor. Genelde tahra yapıyoruz, Kürtçe ‘das’ diyoruz buna. Tüm işlemleriyle zorlanıyoruz. Bu makası ateşte ısıtıyoruz, makası 7-8 cm ikiye bölüyoruz. Hepsi zorluk. En ince yanı su vermektir. Bittikten sonra bilemesi bitiyor, tekrar ağız kısmını 1,5 cm ısıtıp suya batırıyoruz. Makas en az 11 defa ateşe giriyor. Bittikten sonra buna su verilmezse bir anlamı kalmıyor. Her demirci ustasının farklı su verme yöntemi var. Kimisi suda suluyor, kimisi de yağda suluyor. Biz suda suluyoruz” diyerek, mesleğin inceliklerine dikkat çekti.
“TEKNOLOJİYİ HEP ARKADAN SEYRETTİK”
Zübeyir usta “Bu bir nevi el sanatıdır” diyerek, şöyle devam ediyor: “3 kişi çalışıyoruz ama yetmiyor. 4 kişi olması lazım ama ekonomik nedenlerden dolayı kısıtlamalara gidiyoruz. İşi ilerletmek istiyorduk ama destek bulamadık. Daha önce çok zorlukları vardı ama iyi para kazanıyorduk. Teknolojinin ilerlemesi ile makinalar geldi ve bizim işimiz de azaldı. Yüzde 90 azaldı diyebilirim. Teknolojiye ulaşamadık, hep arkadan seyrettik. Hala köylü vatandaşların ürünlerimize ihtiyaçları var. Olmasa da bir şekilde teknolojiyle tamamlıyor. Bizim ürünlerin meraklıları var, özlem duyan var, 50 yıl öncesini hatırlatıyor insanlara. Kesici aletler çıkmasına rağmen insanlarımız hala bunu alıyor.”
“USTAM GAYRİMÜSLİMDİ, ÖZ EVLADI GİBİ BAKTI VE YETİŞTİRDİ”
Gayrimüslim olan ustasını unutmayan Zübeyir usta, şunları söyledi: “Ustam gayrimüslimdi. Çok dürüst davrandı, kendi öz evladı gibi baktı ve bizi yetiştirdi. Ondan çok memnundum. Allah bin kere onlardan razı olsun. Onlar gittikten sonra zaten bizim mesleğin de bir anlamı kalmadı. Şuan emekliyim ama emekli maaşına kalsam perişan olurum.”