Ali ÖZGÜÇ- YAZDI...
Mümin hep hayır ister, hayır için çalışır ve hayır için yarışır. Mümin, sadece kendi hayrına değil başkasının hayrına da çalışır. Kendisine istediği hayırları tüm insanlara da isteyen kişidir mümin... Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde “Sizden biriniz kendisi için istediği şeyi din kardeşi için de istemedikçe (kâmil manada) iman etmiş olmaz” buyurmaktadır.
Mümin, kıskançlık, nefret, fitne ve kötülükten uzak olan kişidir. İman ise Allah’a (c.c.) gerçek anlamda teslim olmaktır. Allah’ın (c.c.) göndermiş olduğu emir ve yasaklara göre yaşamaktır. İman, Allah’ın (c.c.) göndermiş olduğu Hz. Muhammed’i (s.a.v.) örnek almaktır. İman, bütün batıl inançları, hurafeleri, putları ve İslam dışı olan tüm yasaları reddetmektir. İman, Allah’a (c.c.) tam anlamıyla dayanmak ve güven duymaktır. İman, başta sahibine emniyeti sağlamak ve ayrıca diğer insanlara da güvence vermektir. İnsanoğlu imana ne kadar da muhtaçtır. İnsan imanı elde ettiği zaman korku ve üzüntülerden emin olur. Nitekim mümin başkasına da güven veren kimsedir. Allah’a (c.c.) hakkıyla iman eden bir kişi daima yüce Allah’ın (c.c.) kendisiyle beraber olduğunu ve kendisine yardım ettiğini hisseder. Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim de şöyle buyuruyor; “Kim Allah’a saygısızlıktan sakınır, takvaya sarılırsa, Allah ona bir çıkış yolu gösterir ve ona hiç beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a dayanıp güvenirse Allah ona yeter. Şüphesiz Allah dilediği şeyi sonuca ulaştırır. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.” (Talak, 2-3)
İnsanoğlu Allah’a (c.c.) imanın lezzet ve tadını belirli bir çabadan sonra alabilmektedir. Her şeyin bir hakikati olduğu gibi elbette imanın da bir gerçeği vardır. Harise bin Malik el-Ensârî (r.a.) şöyle anlatıyor: Bir gün Resûlullah (s.a.v.) bana: “Ey Harise! Sabahı nasıl karşıladın?” diye sordu. Ben de: “Gerçek bir mümin olarak sabahladım.” dedim. Resûlullah (s.a.v.): “Ne söylediğine dikkat et! Çünkü her şeyin bir hakikati vardır. Senin imanının hakikati nedir?” buyurdu. Ben de: “Dünyadan yüz çevirdim, gecelerimi ibadetle geçirerek uykusuz kaldım, gündüzlerimi oruç tutarak geçirdim. Sanki Rabbimin Arş’ını apaçık görüyorum, sanki cennet ehlinin birbirlerini ziyaret ettiğini görüyorum ve sanki cehennem ehlinin feryatlarını duyuyorum.” dedim. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): “Ey Harise! (Gerçekten) bildin, artık bu halini koru!” buyurdu. Bunu üç defa tekrarladı.
İman sahibi olmak ispatı gerektirmektedir. İmanın ispatı da insanın yaşantısı ile ortaya çıkar. Bundan dolayı ashabı kiram için “geceleri abid, gündüzleri mücahid” ifadesi kullanılmaktadır. Nitekim bu vasıf, bizlere ölçüyü belirlemektedir. Sadece ibadet ile yaşayıp cihad etmemek ile ibadeti bir kenara iterek cihad ettiğini düşünmek müminin karı değildir. Mümin iki kanatlı bir kuş gibidir. Bir kanadıyla kendini ıslah etmek için uğraşırken diğer kanadıyla da başkalarının ıslahı ve İslam’ın hakimiyeti adına cihad eder. İşte gerçek ve kâmil mümin İslam’ı doğru bir şekilde anlayarak hayatının her alanına aksettiren kişidir. Gerçek mümin olmak duasıyla…