Kalp sağlığını etkileyen risk faktörlerinin değiştirilemeyen, kontrol edilebilir ve önlenebilir olarak 3 gruba ayrıldığını vurgulayan Başkent Üniversitesi Adana Dr. Turgut Noyan Uygulama ve Araştırma Merkezi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Göknur Tekin açıklamalarda bulundu. Tekin, "Değiştirilemeyen risk faktörleri genetik yatkınlık, ilerleyen yaş ve erkek cinsiyetidir. Erkeklerin kalp hastalıklarına yakalanma oranları kadınlardan daha yüksektir. Kontrol edilebilir risk faktörlerinin başında yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolesterol gibi aslında tedaviyle çok rahat kontrol altına alınabilen risk faktörlerini sayabiliriz. Önlenebilen risk faktörleri ise kişilerin kendi iradeleriyle düzeltebilecekleri sigara, alkol, aşırı kilo, obezite, hareketsizlik ve strestir" dedi.
Konuşmasını sürdüren Tekin, "Kalp hastalıklarının yüzde 80’i önlenebilir ve kontrol altına alınabilir risk faktörlerinden oluşur. Bu risk faktörleri düzeltilirse kalp hastalıkları yüzde 80 engellenebilir. Hekimin takibinde, koruyucu sağlık hizmetleri ile risk faktörlerinin tespit edilmesi, tedavi edilmesi ve hastanın bilgilendirmesi kalp hastalığının gelişimini engeller ve ölümler azaltılabilir" ifadelerini kullandı.
Genel olarak kalp damar hastalıklarının erkeklerde 40’lı yaşlarda, kadınlarda ise özellikle menopozdan 4 veya 5 yıl sonrasında daha sık görülmekte olduğuna dikkat çeken Tekin, "En önemlisi de yaş ilerledikçe kalp damar ve kardiyovasküler hastalıkların görülme sıklığının artmasıdır. Ancak değişen yaşam tarzı, az hareket, kötü beslenme, sigara, alkol, stres gibi faktörler kalp hastalıklarının çok daha genç yaşlarda ortaya çıkmasına neden olmaktadır" diye konuştu.
"En iyi beslenme Akdeniz tipi diyettir"
Kalp sağlığının korunmasında özel bir gıda veya ilaç olmadığına değinen Prof. Dr. Tekin, "Ömür boyu, sürdürülebilir bütünsel bir yaklaşımla, birkaç açıdan bakılıp değerlendirilerek kalp hastalıklarını önlemek mümkün. Bütünsel yaklaşımın başında sağlıklı beslenmek gelir. İdeal kilo önemli. Bugüne kadar kalp damar hastalıklarından korunmak için kanıtlanmış en iyi beslenme şekli Akdeniz tipi diyettir. Akdeniz tipi diyet, sebze, meyve, tahıllar, çiğ kuruyemişler, baharatlar ve deniz ürünlerinin ağırlıklı olduğu, hayvansal kaynaklı besinlerin daha sınırlı olduğu bir beslenme şeklidir. Zeytinyağı, avokado, keten tohumu, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişleri tüketerek sağlıklı yağ kaynaklarımızı arttırabiliriz" şeklinde konuştu.
Günlük lif tüketiminin en az 20-30 gram olacak şekilde önerildiğini kaydeden Tekin, “Sebzelerden, baklagillerden, meyvelerden, tam tahıllı yiyeceklerden yüksek oranda lif alınabilir. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kalp, yüksek tansiyon gibi hastalıklardan korunmak için günlük tuz tüketim miktarının 5 gramdan (1 çay kaşığı) az olması gerekmektedir. Ülkemizdeki günlük tuz tüketim oranı ortalama 15 gram olarak belirlenmiştir. İşlenmiş paketli ürünler, gazlı içecekler, yağlı yiyecekler beslenme alışkanlıklarından çıkarılmalıdır. Kalp sağlığının korunmasında en önemli faktörlerden bir tanesi sigara ve alkolden uzak durulmasıdır. 50 yaş altında sigara içen bir birey, aynı yaş grubunda sigara içmeyen birisinden kalp damar hastalıklarında 5 kat daha fazla risk altındadır. Sigarayı bırakan kişilerde kardiyovasküler risk, yaklaşık 1 yıl sonra yarı yarıya azalır. Sigarayı hastalanmadan bırakmak da önemli bir korunma aracı diyebiliriz. Alkol için de aynı durum geçerlidir. Kalp damar hastalıkları şakaya gelmez ve doğruluğu kanıtlanmayan her bilgiye inanmak hayati tehlikeye yol açabilir. Bu nedenle dijital mecralardaki bilgi kirliliğinden uzaklaşılmalıdır” ifadelerini kullandı.
Düzenli egzersiz, kaliteli uyku ve stres yönetimi kalp sağlığını koruyor
Tekin, günlük düzenli aktivitenin sadece kalp damar hastalıklarını önlemek için değil, sağlıklı yaşam için de hayatın bir parçası olması gerektiğinin altını çizerek, şunları söyledi:
“Haftada 5 gün yapılacak 30 dakikalık düzenli egzersizin kalp krizi, inme ve diyabet riskini azalttığını, tansiyon ve kolesterolü düzelttiğini kalp damar sağlığını iyileştirdiğini biliyoruz. Tansiyon, şeker, yoğun sigara kullanımı gibi tedavi edilmemiş kardiyak risk faktörleri olan kişilerin spor yapmadan önce mutlaka doktorlarına danışmaları gerekir. Bu risk faktörleri tedavi edilmeden ağır spor yapılmamalıdır. Yemekten hemen sonra çok soğuk, sıcak veya nemli havalarda spor yapılmasını önermiyoruz. Sporda, vücudun su ve mineral dengesini kontrol altına almak için sıvı tüketimi çok önemli. Spor yaparken, daha önce hissetmediğiniz göğüste sıkışma, çarpıntı, ağrı hissiyatı oluyorsa spor hemen sonlandırılmalıdır. Yani kişilerin kendilerini dinlemelerini öneriyoruz. Her hastanın yaşına göre hesapladığımız bir hedef kalp hızı var. Yapılan sporun şiddeti hedef kalp hızına göre ayarlanmalı. 220 rakamından hastanın yaşını çıkarttığımızda bulduğumuz rakamın maksimum yüzde 70’ine kadar kalp hızı yükselebilir. Bunu yapamayacak olanlara da egzersiz sırasında yanındaki ile konuşamayacak duruma gelmemelerini öneriyoruz. Egzersiz öncesi ısınma, egzersiz sonunda da esneme hareketleri çok önemli. Spordan sonra ani sıcaklık değişikliklerine maruz kalınmamalı. Örneğin soğuk duş veya sauna spordan hemen sonra tercih edilmemeli. Ayrıca stres yönetimini sağlayabilmeli ve aşırı stresli durumlardan kaçınmalıyız.” (İHA)