Ali ÖZGÜÇ yazdı...
Önceki dersimizde Peygamberimizin rahmet sıfatını işlemiştik. Bugün ise İslam’da cihadın hükmünü ve cihadın hikmetini anlatacağız.
Kur’an’da cihadın önemli bir yeri vardır. İnsanlık tarihi boyunca hak ile batıl mücadelesi hep var olmuştur. Bu mücadelede bazı gruplar sürekli olarak bozgunculuk yapmış, fitne yaymış ve insanları doğru yoldan uzaklaştırmaya çalışmıştır. Bazıları ise hakkı üstün tutmuş, onu yaymak için mücadele etmiş, iyiliği emretmiş ve kötülükten sakındırmıştır.
İyiliği yasaklayanlar ve kötülüğü emredenler, fesada meyilli kimselerdir. Onların kalplerinde bozgunculuk hâkimdir; iyilik, hayır ve merhamet duyguları yoktur. Bütün düşünceleri, inançları ve fikirleri tahrip etmeye ve fitne çıkarmaya yöneliktir.
Allah (c.c.), hakkın ve hakikatin yayılması, batılın ve batıl yolların kapanması için cihadı farz kılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
"Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı. Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz." (Bakara, 216)
Kur’an, fitne çıkaran, haksızlık yapan ve bozgunculuk eden her türlü hareketi kınamaktadır. Müslümanlara, bu tür kötülüklere karşı uyanık olmalarını, birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerini emreder. İslam, barış ve adalet dinidir; Müslümanlar, haksızlığa karşı mücadele ederken adil ve ölçülü davranmalıdırlar.
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız." (Enfal, 60)
Mekke Döneminde Zulüm ve Hicret
Mekke’de 13 yıl boyunca Peygamberimize ve onun arkadaşlarına akıl almaz iftiralar atılmış, hakaretler edilmiş, yalan haberler uydurulmuş ve çeşitli zulümler uygulanmıştır. Ekonomik ambargolar konulmuş, baskılar artmış ve en sonunda Peygamberimizi öldürme planları yapılmıştır. Hicret eden Müslümanların mallarına ve evlerine el konulmuştur.
Allah Resûlü ve ashabı, Mekke’den Medine’ye göç etmek zorunda kalmış, ancak müşrikler hicret edenleri bile rahat bırakmamıştır. Onların yollarını kesmeye çalışmışlardır. Ancak Allah (c.c.), intikam sahibidir ve zulme uğrayan, hicret eden, mallarına ve evlerine el konulan müminlere cihat izni vermiştir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Saldırıya uğrayanlara, zulme maruz kaldıkları için savaş izni verildi. Allah, onları muzaffer kılmaya elbette kâdirdir. Onlar sırf 'Rabbimiz Allah’tır' dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler – ki oralarda Allah’ın adı çokça anılır – yıkılıp giderdi. Allah, kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir." (Hac, 39-40)
"Size karşı savaş açanlarla, siz de Allah yolunda savaşın; fakat aşırılığa sapmayın. Çünkü Allah, aşırılığa sapanları sevmez." (Bakara, 190)
Bedir Savaşı’nın Sebebi
Peygamberimiz (s.a.v.), Medine’ye yerleştikten sonra Müslümanlar arasında kardeşliği tesis etti. Hem hicret edenleri hem de Medinelileri müşriklerden ve onların destekçilerinden korumak için cihat hazırlıkları yaptı.
Bir gün Kureyş’in büyük bir ticaret kervanının Şam’dan döndüğü haberi geldi. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.v.), ashabıyla istişare ederek şöyle buyurdu:
"İşte Kureyş’in kervanı gelmek üzeredir. Kureyşliler, sizin mallarınıza ve evlerinize el koydular. Bu kervanı onlardan alarak, Mekke’de sizden alınan mallar ve evler karşılığında hakkınızı almış olursunuz."
Muhacirler bu karara çok sevindiler. Çünkü Mekke’den Medine’ye hicret eden yüzlerce aile tüm mal varlıklarını geride bırakmış ve zor şartlar altında yaşamaya başlamışlardı. Ensar da Peygamberin emrine uyarak muhacir kardeşlerine yardım edeceklerine söz verdiler.
Ancak Allah (c.c.), başka bir şeyi murad etti ve bu olay Bedir Savaşı'na dönüştü.
Kervanın lideri Ebu Süfyan, Müslümanların harekete geçtiğini öğrenince Mekke’ye acil haber yolladı:
"Acilen toparlanın, bir ordu hazırlayın! Yoksa 1000 develik kervanınız elimizden çıkacak. Muhammed ve arkadaşları bu kervanı ele geçirecekler."
Bu haber üzerine Ebu Cehil, hemen harekete geçti ve şöyle dedi:
"Eğer Muhammed kervanımızı alırsa, dünyada bizim için asla huzur kalmayacak. Bu yüzden savaşmalıyız!"
Bedir Savaşı ve Zafer
Müslümanlar yola çıktıktan sonra Mekkeli müşriklerin 1000 kişilik bir ordu hazırladıklarını öğrendiler. Allah Resûlü (s.a.v.), ashabını tekrar topladı. Hem Ensar hem de Muhacirler istişare ettikten sonra şu kararı verdiler:
"Ya Resûlallah! Biz onlara karşı savaşmaya hazırız!"
Ancak Müslümanların sayısı çok az, imkânları ise kısıtlıydı. Müşrik ordusu, Müslümanların üç katıydı. Ama Allah, müminleri muzaffer kılmayı murad etti.
Bedir Savaşı, Ramazan ayında gerçekleşti. Allah, bu savaşa "Furkan" adını verdi. Yani hak ile batılı, mümin ile kâfiri, Müslüman ile münafığı ayıran bir savaş!
Bu savaşta Müslümanların sayısı 314 kişi, müşriklerin asker sayısı ise 1000’i aşıyordu. Ancak Allah’ın yardımıyla Müslümanlar zafer kazandı.
Şayet bugün de Müslümanlar Peygamberimizin yolunda olsa, hakkın üstün gelmesi için mücadele etse, hak yine üstün gelecek ve batıl ehlini mağlup edecektir.