Faruk BALIKÇI/ÖZEL HABER
Kürt Yönetmen Yılmaz Güney’in yol arkadaşı Muhammet Arslan, Mahsa Amini’nin işkence sonucu ölümüyle başlayan İran’daki değişim rüzgarını beyaz perdeye aktarıyor.
Güneydoğu Ekspres gazetesi olarak Diyarbakırlı Kürt Yönetmen Muhammed Arslan ile sinema hayatını, Yılmaz Güney ile yol arkadaşlığını ve çekeceği, ‘Mahsa, sesimdeki özgürlük ol’ filmini konuştuk.
Diyarbakır’ın Ali Paşa Semti’nde büyüyen ilk, orta ve liseyi memleketinde tamamlayan Kanlı postal, direniş filmlerinin senaryosu, yapımcılığı ve aynı zamanda yönetmeliğini yapan Muhammet Arslan, Yılmaz Güney ile tanıştıktan sonra sinema sektörüne nasıl adım attığını anlattı. Arslan, liseyi bitirdikten sonra Kayseri cezaevinde yatmaktan olan Yılmaz Güney ile tanışmak için 18 yaşında 1976 yılında Kayseri’ye gider. Soğuk kış günü görüşe almazlar. O sırada Güney’in ziyaretine gelmekte olan bir iş adamı soğukta beklediğini görünce Güney’e durumu bildirir. Bunun üzerine görüşme kabul edilir. Bundan sonrasını Muhammet Arslan’dan dinleyelim.
Yılmaz Güney, domates kasaları üzerinde senaryo yazardı
Arslan, “Cezaevine girince Yılmaz Güney kollarını açtı ve sevinçle kendisine sarıldım. 1 saat kadar sohbet ettik. Kendisi ‘Güney’ adlı dergi çıkarıyordu. Bana, dergide çalışmamı teklif etti. Ayrıca ‘Güney film’ vardı. İstanbul’a yerleşerek her işlerini yapıyordum. Aslında her türlü hamallığını yaptım. Dünya görüşüm, sinemacılığı sevmem ve inanç birliği beni sinemacılığa itti. Daha sonraları Sürü, Yol, Düşman filmlerinde reji asistanlığı yapmaya başladım. Kaldığı cezaevlerinde sürekli ziyaretinde bulundum. Hatta İmralı yarı açık cezaevinde bostan bile ekmişti. Rahat çalışsın diye idare cezaevinde bir kulübe yaptırmasına izin vermişti. Yılmaz Güney yasakları deliyordu. Senaryolarını domates kasalarının üzerinde yazardı. Cezaevinde sabah erkenden kalkar, mahkûmlarla birlikte spor yapardı. En son Fransa’da ona bir dağ evi verilmişti. Son zamanlarıydı. O kadar hassas bir insandı ki dostlarını dışarıda soğukta karşılardı. Dostlarına çok önem verirdi. Kimseye yükü yoktu. Almak değil, hep vermek isterdi. Çok cömertti’’ dedi.
Onun yolunda yürümeye çalışıyorum
“Yılmaz Güney, iyi bir sinema okulu, iyi bir devrim okuluydu” diyen Yönetmen Muhammed Arslan, İran’da ahlak polislerince saçını örtmediği gerekçesiyle öldürülen Jîna Mahsa Amini'nin hayatını filme aktarmasını ise, “Yılmaz Güney benim ustam, onun yolunda yürümeye çalışıyorum. Onun sinemasını devam ettirmeye çalışıyorum” diye konuştu.
Arslan konuşmasını şöyle sürdürdü:
“İran’daki devrimci mücadeleyi sokak eylemlerini görünce, sonuç itibariyle devrimci bir gelenekten geliyorum. Ayrıca ben Kürdüm. Bir halkın sorunlarını sinemaya aktarmak benim görevimdir. İran istihbaratı var. Zor iştir dediler. Bende zor işlerin adamıyım. Kimsenin konuşamadığı zamanlarda iş yapmak bizim görevimizdir. Halkımıza karşı sorumluluktur. Öyle bakıyorum meseleye. Tabi öncelikle yaşadığım coğrafyanın hikâyelerini sinemaya taşımak benim görevimdir. Biz enternasyonal devrimci Kürt sinemasıyız. Gericiliğe, diktatörlüğe karşı muhalif bir tepkim var ‘jina’ filmi hem bütün bunlara karşı bir tepki, hem de ataerkil toplumsal kadın özgürlük mücadele anlayışına bir objektif yaklaşım olarak bakıyorum.”
Netflix ile görüşülecek
Arslan, başrol oyuncusunun tanınmış yabancı bir oyuncu olacağını, filmin de Şırnak ve Mardin'de çekileceğini söyledi. Filmin 2024 yılında birçok festivale gönderileceğini belirten Arslan, ayrıca Netflix ile de görüşmeler yapacaklarını söyledi. Muhammed Arslan, yaz ayında çekimlerine başlanacak olan ‘Mahsa, sesimde özgürlük ol’ filminin içeriğini ise şöyle anlattı:
“16 Eylül 2022 yılında İran’da 22 yaşındaki Mahsa Amini, saçlarının bir kısmı göründüğü için Ahlak Polisi tarafından dövülerek öldürüldü. Bu vahşetin duyulması ile bütün İran’a dalga dalga protesto gösterileri yayılmaya başladı. Filmimiz, Mahsa’nın ölümüyle İran’da başlayan gösterilerde adı duyulmayan insanları temsilen özgürlükleri uğruna mücadele eden bir gurup aktivistin hikâyesini anlatmaktadır. Aktivistlerin yolları bu protestolarda kesişir ve bir mücadele tarihine dönüşen Amini protestolarında kadın savaşı bir yaşam savaşına dönüşür. Tutuklanan, işkencelere maruz kalan, idam sehpalarında öldürülen aktivistlerimiz her şeye rağmen özgürlük mücadelelerini zafere ulaştırmaya çalışacaklardır.
Fransız-Türk ortak yapımı çekeceğimiz filmimiz izleyiciye; demokrasi ve diktatörlük. Sevgi ve irade, nefret ve merhamet, korku ve cesaret. İtaat ve başkaldırının büyüleyici çatışmasını gösterirken; halkı için canını feda eden Qazi Muhammed, Dr. Abdurrahman Kasımlı gibi tarihi şahsiyetleri de anarak İran’ın zaman içindeki değişimini de gözler önüne serecektir.”