Gündem

TARIK ZİYA EKİNCİ’NİN YAYINLANMAMIŞ RÖPORTAJI: “Binlerce masumu altın için katlettiler”

Dr. Tarık Ziya Ekinci, Şeyh Sait döneminde Lice’de sadece 5 kişi hakkında idam kararı verildiğini ifade ederek, “Altın vermeyen binlerce kişiyi katlettiler. 5 kuzenimi 30 altın vererek kurtardık” dedi.

Abone Ol

ÖZEL HABER - Fuat BULUT

Türkiye’de siyaset tarihine damga vuran isimlerden biri olan Kürt aydını Diyarbakır Liceli Dr. Tarık Ziya Ekinci, 99 yaşında hayata veda etti. Çoklu organ yetmezliğine bağlı olarak İstanbul’da vefat eden Ekinci, İstanbul’da düzenlenecek törenden sonra pazar günü Diyarbakır’da toprağa verilecek.

Kürtlerin sosyal, kültürel ve siyasal haklarının mücadelesini veren Tarık Ziya Ekinci, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Paris Tıp Fakültesi’nde ihtisas yaptı. Lice Hükûmet Hekimliği, Diyarbakır, Mardin ve Siirt Tabip Odaları Başkanlıkları görevini yürüten Ekinci, 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekilli seçildi. 

12 Mart darbesinde Diyarbakır Sıkıyönetim Cezaevi'nde "Kürtçülük propagandası" yaptığı iddiasıyla TCK’nin 142/1. maddesinden üç yıl ceza alan ekinci, iki yıl tutuklu kaldı.

Kürt siyasetin derin izler bırakan Tarık Ziya Ekinci ile 2012’de yapılan ve hiçbir yerde yayınlanmayan anlatımlarını, gazetemiz Güneydoğu Ekspres derledi.

“BEYLİK SİSTEMİ VARDI”

Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nin Kürtlerde önemli bir yere sahip olduğunun altını çizen Ekinci, şunları söyledi:
“Lice’nin politik olarak bir kent olarak isim yapmış olması yakın tarihe ilişkin gelişmenin ürünüdür. İlk aşamada dinsel faktörünün ve beylik kurumunun etkili olduğu dönemdir. İkinci aşamada çok partili döneme giriş ve Şeyh Şaid dönemi, diğeri de 1960’tan sonra tamamen ulusalcı muhteva kazanan politik gelişmedir.

Eskiden ‘Beyler Lice’nin hakimi, bütün Liceliler de beylerin kölesi’ lafları vardı. Ancak zamanla güçlenen küçük ağalar ve orta mülk sahipleri beylere karşı ortaya çıktı. O dönemde beylerin her dedikleri olurdu. Ve giderek beyler güç kazanmaya başladı. Bugün artık hiçbir otoritesi kalmadı. 

Ekonomik yaşamın tarımdan seyyar çerçiliğe kaymıştı. Liceliler arazi olmadığı için daha çok Diyarbakır’dan aldıkları malları Erzurum, Bingöl, Ağrı ve Kars’taki köylere taşırlardı. 

Onlar da yağ ve yün üretirlerdi. Mübadele yolu ile ürünlerini ilk baharda verip yazın sonunda, hasattan sonra gidip alırlardı. Liceliler veresiye çalışıyorlardı. Biz çocukken, gidip onlara katiplik yapardık. Lice’de yazın kimseyi bulamazdınız. Herkes bu çerçiliği yapardı. Büyük mağazaların toptancı malları Liceli çerçilerle karşılanırdı.”

“5 AKRABAMI 30 ALTIN VEREREK KURTARDIK”

“Şeyh Said isyanından sonra Lice’nin içinde sıkıyönetim komutanlığı ile baskı rejimi kuruldu” diyen Dr. Tarık Ziya Ekinci, o dönemi şöyle anlattı:
“Lice’de Ali Haydar, Hani’de ise Ali Barut isimli sıkıyönetim komutanları vardı. Bunlar büyük tahribat yaptılar. Yakaladıkları insanlardan gücü varsa kişi başına bir altın alıyorlardı. Verebilen kurtuluyordu, veremeyen hemen öldürülüyordu. O dönemde de ihbarcılık gelişmişti. 30 kişiyi topluyorlar. Hani Komutanı Ali Barut bunları Aynkebir’in başındaki mağaraya koyuyor. Babamın halası vardı, onun 5 çocuğunu da yakalayıp buraya koymuşlar. Babam haber gönderiyor. ‘Halam köye dönsün 30 altın toplasın’ diye. Halam geliyor ve 30 altını toplayıp birini gönderiyor, ‘Bunu Ali Barut’a götüreceksin, kapıdan verip kamil kamil diyeceksin sadece’. Kadın korkuyor, beni öldürür diye gitmek istemiyor. Sonunda ikna olup gidiyor kadın.

Kapısını çalıyor komutanın, bezin içine sarılı vaziyette altını veriyor. Kadını ‘ne işin var burada orospu diyerek, tekmeliyor’. Kadın tek kelime Türkçe bilmediği için ‘kamil kamil’ diyerek altını uzatıyor. Altını alıyor ve 5 kuzenimi 1 saat sonra bırakıyorlar. Altını ödeyemeyenler ise ertesi gün infaz ediliyor. Ve o yıllar binlerce insan katledildi. Resmen yargılanarak idam edilenlerin sayısı 5’i aşmaz. Biri Lice müftüsü Ahmet efendinin babası, Hakkı bey, Hakkı beyin abisi, Tahir Ağa birde. Diğerlerinin hepsi keyfi olarak köylerde, derelerde veya kendi evinde öldürüldü. Korkutmak için insanları öldürdüler ve köyleri yaktılar. Mesela o yıla kadınlarımız tarihe ‘Sala Şewate’ ismini düşüyor. O dönemde yaşananlar ‘Sala Şewatê’ diye anımsanır.”

“ÇOK PARTİLİ DÖNEMLE BEYLİK SİSTEMİ SONA ERDİ”

O dönemde henüz çocuk olduğunu ve hatırladığı tek şeyin Lice’deki cami damındaki mitralyözle bekleyen askerler olduğunu anlatan Ekinci, “O yıllarda halkta büyük bir yılgınlık ve korku vardı” dedi. “Licelilerin Kürt ulusal bilince varmasının en önemli sebeplerinden birinin kaçakçılık döneminde Suriye’deki siyasi sürgünlerden etkilenmesi olduğunu” anlatan Ekinci, şöyle devam etti: 

“1946’dan sonra çok partili sisteme geçişle Demokrat Parti’ye destek verenlerin korkusu vardı. O dönemde Mecburi İskan Kanunu kalkınca sürgündeki beyler döndü ve tamamı halk partisine katıldı. Sürgün kalkınca devletle ittifak ettiler. Ama buna rağmen Demokrat Partisi silme oy aldı Lice’de ve bölgenin tamamında. Bu zaferle halkın korkusu kırıldı ve dünün efendilerinin artık modasının geçmiş olduğu bir aşamaya geçildi.

1950’lerden sonra Liceliler için köylü ve kasaba çocuklarının tamamı öğretmen okulunun açılması ile eğitimci oldular. Öğretmenler, farklı bir halk, ulus olduklarını. Haklarının gasp edilmiş olduklarını, dillerinin kültürlerinin kullanamadığı bilincine vardılar.

O zaman başlattığımız siyasi mücadele, İşçi Partisi hareketi ile birlikte artık sınıfsal bir temele dayalı bir siyasi mücadelenin zorunluluğu ortaya çıkmıştı.
Artık beylerin ve ağaların öncülük ettiği siyasi hareketin Kürtlere ve Kürt halkına bir şey sağlamayacağı, bizzat Kürt halkının örgütlenip kendi haklarını almasının lazım geldiği düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. 

Bir süre sonra diğer siyasi partiler, komünist partisi, KDP, Kawa, Azadi, Ala Rızgari gibi birçok örgüt Lice’de kurulmaya başlandı. Bunların tamamı Kürt halkının dili, kültürü ve hakları için illegal olarak mücadele sürdürdü. Bugün o mücadele hala devam ediyor.”