Faruk Balıkçı - ÖZEL
Güneydoğu Ekspres- Söyleşimizin bu haftaki konuğu, 14 Mayıs seçimlerinde Yeşil Sol Parti’den Diyarbakır Milletvekili seçilen gazeteci-yazar Cengiz Çandar. 7 yıl önce taşındığı Avrupa’dan Türkiye’ye dönerek siyasete giren Çandar ile seçimleri, Diyarbakır’ı ve özel bir dostluğu olan Celal Talabani’yi konuştuk. “Diyarbakır’la gönül bağı olduğunu” söyleyen Cengiz Çandar, Diyarbakır amaçlı bir konferans veya toplantı olduğunda, konusuna ve davet edilenlere bakmadan koşarak gittiğini söylüyor. Kendisine adaylık teklifi geldiğinde ise Diyarbakır olduğunu öğrenince mutluluğunu tarif edemediğini anlatıyor ve “Kürtler olmadan Türkiye’de değişimin zemini yoktur’’ diyor.
Sayın Cengiz Çandar’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtlar şöyle:
“Diyarbakır başı dik insanların kenti. Başınızı öne eğdirmeyeceğim”
*Gazetecilik döneminde sık sık bölgeye gelirdiniz. Şimdi ise Diyarbakır’dan vekil seçildiniz. Neler hissediyorsunuz?
Seçim kampanyası döneminde çeşitli vesilelerle yerel ve ulusal medya organlarına açık yüreklilikle ifade ettim. 2 ay önce milletvekili olacağım aklımın köşesinde yoktu. Nisan ayı başında Fransa’nın Akdeniz kıyısı bir kentte bulunduğum sırada telefonla aday konusunda öneri geldi. Önce sevindim. Neresi diye sorduğumda, ‘Kürt illeri’ cevabını alınca daha çok sevindim. İçimde de inşallah Amed’tir diye düşündüm. Bunu öğrendiğim zaman mutluluğumu tarif etmem imkansızdı. Çünkü benim, Diyarbakır’la çok özel bir gönül bağım var. Diyarbakır’lı pek çok insan belki bunu bilmiyor ama ben biliyorum. Ve Diyarbakır’ın kendisi biliyor. Diyarbakır’ın simasından değil, halkından bahsediyorum. Turistik bir gönül bağı değildir o. O, halkla benim interaktif bir ilişkim oldu. O yüzden çok sık gelirdim. Hatta, Diyarbakır amaçlı konferans veya toplantı amaçlı arandığın zaman hemen ‘Tamam geliyorum’ derdim. Ondan sonra konu nedir, kim davetli bakmazdım. Diyarbakır ile böyle bir ilişkim vardı. Diyarbakır’ın neyi ifade ettiğini, ne simgelediğini de bilen biriyim. O nedenle de onur duydum. Ama aynı zamanda da bunun büyük bir sorumluluk olduğunu hissettim. Seçim kampanyasında çok daha ağır bir yükümlülük olarak bilincime kazılmış durumda. Kampanya boyunca tüm ilçelerinde binlerce insanla kucaklaştık. Şimdi bu insanlara vekalet edeceğim. Seçim sürecinde bir araya geldiğimiz insanların hiçbir özel talepte bulunmaması bile ağır sorumluluk yüklüyor bizlere. Dolayısıyla benim orda, burada çeşitli yerlerde tek söz verdim. Diyarbakır başı dik insanların kenti. Verebileceğim tek söz başınızı öne eğdirmeyeceğim.
“Özal ve Talabani arasındaki ilişkiyi ben kurdum”
*Irak Kürdistan Bölgesi’nde Celal Talabani ile her röportaj yaptığımda, “Cengiz Çandar nasıl” diye sorardı. Bu sempatinin kaynağı nereden geliyor?
1973 yılından beri kendisiyle tanışıyoruz. Daha çocukları Kubat ve Bafıl doğmamıştı. Aradan uzun yıllardan sonra Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde Talabani ile Özal arasındaki ilişkiyi ben kurdum. Ve Talabani’nin Türkiye gelişi, Özal tarafından kabulü, Cumhuriyet tarihinin en önemli tabularından birini kırdı. O sırada Talabani Cumhurbaşkanı değildi. Talabani’nin en azından Türkiye’deki siyasi elit tarafından algılanması; ‘Silahlı bir Kürt hareketinin peşmerge lideri’ şeklindeydi. Silahlı Kürt hareketi liderinin Türkiye Cumhurbaşkanı düzeyinde kabulünü sağlamak, hem izdüşümünü, hem de Türkiye’de Kürt melesinde bırakacak olan çok önemli gelişmelerin önünü açtı. Aynı zamanda da Cumhuriyet’in başından beri adeta tabu olan bu kırılmayı sağladı. O dönemde rahmetli, benim gösterdiğim çabalardaki içtenliği, neyi nasıl kavradığımı ve ne sonuçlar vereceğini ve içtenlikle de Kürtlerin çıkarları için içten bir çaba gösterdiğimi gördü ve sevdi. Ben İsveç’te yaşadığım sürelerde Kürdistan Bölgesel yönetiminin İsveç’teki temsilcisi ile görüştüğümde, ‘Ben sizi tanımazken, Sayın Celal Talabani’den sizi dinledim. Sizin için; Kürtler için çok inançlı ve bunun karşılığında da hiçbir çıkar beklemeden bunu yaptı’ diye anlattı. Türkiye’de bunu yapmak başını belaya sokar. Mam Celal bunu biliyordu. Ve oradan gelen güven ve sevgisi vardı bana karşı.
“Kayyumların bir daha yaşanmaması için uğraşacağım”
*Diyarbakır vekili olarak önceliği ele aldığınız sorunlar nedir?
Hasan Cemal’in yaşça en büyük olması nedeniyle TBMM’yi açması icap ediyordu. Hasan Cemal beklentilerin aksine seçilemedi. Meclis açılışı 8-10 saat süreceği ve Bahçeli’nin sağlık durumu müsaade etmez diye ben geçici meclis başkan sıfatını şu anda elde etmiş durumdayım. Muhtemelen de yemin törenini ben yöneteceğim. Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili sıfatıyla yapacağım.
Diyarbakır’ın seçilmiş temsilcileri şu anda hapiste veya sürgündeler. Bütün bunların özgürlüklerinin iadesi ve ülkeye siyasi haklarıyla birlikte dönmeleri için çaba sarf edeceğim. Çünkü, onlar halkın iradesini temsil ediyor. Diyarbakır’ın öz evlatlarıdır. Diyarbakır halkı onları hapiste kalsın veya sürgünde yaşasın diye seçmediler. Büyük adaletsizlikler sonucu onlar hapiste ve sürgündeler. Türkiye’de toplumsal barış içinde çok önemli bir adımdır. İkinci nokta; iradenin gasp edilmesini simgeleyen kayyumlardır. Bir daha geri gelmemesi için yasal düzenlemenin yapılması için uğraşacağım.
“Çok derin hayal kırıklığı yaşadım”
*Seçim sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok içtenlikle ifade edeyim. Çok derin bir hayal kırıklığı. Böyle olmasını beklemiyordum. Şunu bekliyordum; şu andaki rejimin Cumhur ve Millet ittifakından daha fazla sandalye çıkaracağı aklımdan geçiyordu. Ama öyle bir denge oluşacak ki Yeşil Sol Parti olarak bizim anahtar konumuna geleceğimizi düşünüyordum. Bizim partimizin bir özelliği var. Kürt temsiliyetini ifade ediyor. Tabii ki sadece Kürt partisi değiliz, Türkiye partisiyiz de. Fakat Kürt temsiliyetini TBMM siyaset kurumunda biz temsil ediyoruz. Bizim anahtar parti olmamız, Türkiye’de demokrasinin yeniden inşasında anahtar parti olmamız anlamına gelecekti. Büyük heyecan duyuyordum. Şu anda anahtar konumunda bulunmuyoruz. Muhalefet partisiyiz. Kayıplara uğramamıza rağmen sandalye sayısı nedenle üçüncü partiyiz. Kolaylıkla şunu söyleyebilirim. Bizsiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olamaz. Biz varsak TBMM anlam kazanıyor. Kürt temsiliyeti de bizde duruyorsa, Kürtler bugün Türkiye’nin önündeki yasama döneminin ana aktörlerinden biri olmaya devam edecektir. Ancak istediğimiz yasayı çıkarmak durumunda sayısal olarak bir anahtar konumunu yerine getiremeyebiliriz. Fakat bu mücadele etmeyeceğimiz anlamına gelmez. Her ne kadar beklenmiyorsa Cumhurbaşkanlığı değişikliği olursa bizim partinin fonksiyonu daha farklı olabilir.
“Kürtler olmadan demokrasiyi inşa etmenin şansı yoktur”
*Cumhurbaşkanlığı seçiminde birçok Kürt illerinde beklentinin üzerinde sahiplenme yaşandı. Kılıçdaroğlu lehine Diyarbakır’ın İzmir’den oy oranı daha fazla çıktı. Ne diyorsunuz?
Kürt oyunu ne kadar değerli ve önemli olduğunu ortaya koydu. Türkiye’de mevcut rejimi değiştirmek istiyorsan Kürtlere dayanmadan bu mümkün değildir. Bugüne kadar sürekli uzak durulurken, Kürtlerin desteği alınmadan mümkün olmadığı ortada. 28 Mayıs’ta Kürtler aynı gayretle sandığa inecekler mi bilemiyorum. Bu konuda farklı görüşler var. Ama Kürtler sandığa gitmezse Kılıçdaroğlu’nun hiç şansı yok. Kürtler, 14 Mayıs’taki gibi sahada olurlarsa ve Diyarbakır’da yüzde 71,6 oy oranını görüp mahcup olanlar biraz daha oranlarını yükseltirlerse o zaman Kılıçdaroğlu’nun şansı olabilir. Tekrar ediyorum. Kürtler olmadan Türkiye’de demokrasiyi inşa etmenin şansı yoktur. Türkiye’de değişimin zemini yoktur.
*Kamuoyuna mesajınız nedir?
TBMM’ye Diyarbakır milletvekili olarak gittiğimi hiçbir zaman unutmayacağım. Sık sık Diyarbakır’lıların beni Diyarbakır’da göreceğine söz veriyorum. Ve tekrar altını çizerek Diyarbakır’ın başını önüne eğdirmeyeceğim.