‘Nerede o eski seçimler’ diyebileceğimiz bir süreç yaşanıyor. O eski heyecan yok. Meydanlar yerine daha çok günümüz teknolojisi kullanılarak, sosyal medya tercih ediliyor. Seçmene dokunmak yerine, seçmenin aklına girme yöntemi kullanılıyor. Elbette meydanlar tamamen boş bırakılmıyor. Ancak, daha çok geliri ve kaynağı olan şehirlere öncelik veriliyor. Bundaki temel neden her siyasi parti, genel yerine yandaşa dayalı hizmeti ön plana çıkarmasından kaynaklanıyor. Durum böyle olunca da bir slogandan öteye gitmeyen halka hizmet, yerini yandaşa hizmet anlayışına bırakıyor.
Bu bana 2009 yerel seçimi öncesi yaşadığım bir anımı hatırlattı. Bir toplantı için gittiğim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden dönüyordum. Yine bir yerel seçim süreci yaşanıyordu. 29 Mart'taki seçime kısa bir süre vardı. Benim biran önce Diyarbakır’a dönmem ve Genel Yayın Yönetmeni olduğum gazetede süreci daha aktif takip etmem gerekiyordu. Havaalanından bir taksiye bindim ve şehirlerarası otobüs terminaline doğru yol aldım.
Bu sırada Adana seçimini merak ediyor ve en iyi bilgiyi taksiciden alacağımı biliyordum.
Tam ‘Adana’da seçim ne olur’ diyecektim, taksici benden hızlı davranarak, ‘Abi nerelisin ve ne iş yapıyorsun’ diye sordu.
‘Diyarbakırlıyım ve gazeteciyim’ dedim.
‘Sizin orada seçim ne olur. Demokratik Toplum Partisi’nden Osman Baydemir ikinci kez kazanır herhalde’ diyerek hem soruyu sormuş, hem de cevabı vermiş oldu.
-Taksicinin Diyarbakır'ı takip etmesi beni şaşırtmıştı. ‘Evet haklısın Osman Baydemir kazanır’ dedim.
Bu kez ben sordum, ‘Peki Sizin burada ne olur, kim kazanır’ dedim ve devam edecektim ki, taksici hemen söze atladı, ‘Az farkla da olsa MHP’den Aytaç Durak kazanır’ dedi.
Bu cevaba şaşırmıştım. Adana’ya sık gidip-gelen biriydim. Birkaç kez seçim süreçlerine denk gelmiştim. En azından benim konuştuğum-görüştüğüm hiçbir Adanalı Aytaç Durak’tan memnun değildi, ama yine de onu seçiyordu.
İçimden ‘Allah Allah’ dedim ve taksiciye sordum, ‘Ya genelleme yapmak istemiyorum ama bildiğim kadarıyla Adanalılar Aytaç Durak’tan pek memnun değil. Sürekli parti değiştirmesinden dolayı ona “fırıldak Aytaç” diyorlar. Buna rağmen neden onu seçiyorsunuz’ diye sordum.
Yanına oturduğum taksici başını çevirerek yüzüme baktı, derin ve anlamları bir tebessüm attıktan sonra tekrar yüzünü yola çevirerek söze başladı. ‘Abi şöyle oluyor o iş. Şimdi Aytaç Durak öncelikle zengin bir ailenin çocuğudur. Varlık içinde büyümüş biri. 4 dönem Adalet Partisi’nden belediye meclis üyeliği yaptı. Anavatan Partisi (iki dönem), AK Parti ve bağımsız olmak üzere 4 kez belediye başkanlığı yaptı. Bu kez MHP’den seçilir’ diyerek kısa bir Aytaç Durak profili çizdi ve devam etti:
‘Bak şimdi abi benim. Bu adam zaten zengin… Siyasette de zenginliğine zenginlik kattı. Yani anlayacağın adam her şeye doydu. Artık çalmaz, hizmet yapar. Allah korusun yeni birini seçerek, o doyana kadar şehre hiç hizmet yapılmaz. O zaman Adana kaybederiz. Şimdi adam çalıyor ama hizmette yapıyor’ diyerek tarihi tespitini yaptı.
Adana’da 29 Mart 2009 seçimini MHP aday Aytaç Durak yüzde 29.7 ile kazandı. AK Parti adayı Mehmet Ali Bilici yüzde 29.5 ile ikinci, CHP adayı Ümit Özgümüş ise yüzde 26.1 ile üçüncü sırada yer aldı.
‘Çalıyor ama hizmet yapıyor’ sözü eksiden alçak sesle söylenirdi. Biraz da olsa ar duyulurdu. Şimdi öyle mi? Yukarıdan aşağıya tüm siyasiler direk söylüyor. Söylemekle kalmıyor, uyguluyor. Bundan da ar yerine gurur duyuyor.
31 Mart'taki yerel seçime az bir süre kaldı. Yereli yönetmeye aday olanlar, yerel yerine genel vaatlerde bulunuyor. Her biri sürekli emeklilere daha fazla para vereceklerini söylüyor. Seçmen ise daha çok yerel ve gerçekleştirilebilecek projeler duymak istiyor. Geneli ilgilendiren vaatlerin bugüne kadar neden yerine getirilmediğini soruyor. Seçimden seçime ‘rüşvet’ gibi sunulan vaatlerden bıktığını-usandığını dile getiriyor. Seçim sonrası için ‘Büyük endişe’ duyuyor. ‘Çalıyor ama hizmet yapıyor’ anlayışına ve de Erzincan İliç’te olduğu gibi her alanda yoksulların göz göre göre ölmesini istemiyor, buna isyan ediyor.
Sevgiyle kalın.