Özel-Faruk BALIKÇI

Sürgündeki Kürtler yazı dizimizin üçüncü bölümünde, Kürt siyasal hareketinin önemli aktörlerinden Hatip Dicle konuğumuz oldu. Hatip Dicle, 1991 yılında Diyarbakır Milletvekili seçildi. 2 Mart 1994 tarihinde TBMM tarafından  dokunulmazlığı kaldırıldı. Yargılandıktan sonra 10 yıl cezaevi yattı. Aldığı ceza ve sağlık sorunları nedeniyle Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Dicle, 10 yıldır Avrupa’da yaşıyor. Hatip Dicle, yeniden başlayan süreçle ilgili gazetemiz Güneydoğu Ekspres’in sorularını yanıtladı.

Hatip Dicle 1

“ÇAĞRI METNİ AVRUPA’DAKİ KÜRTLERDE HEYECAN YARATTI”

*Avrupa’daki Kürt siyasetçiler yeni sürece nasıl bakıyor?

Avrupa’da 2,5 milyon civarında Kürt yaşıyor. Ağırlığı Almanya, Fransa, Hollanda ve İngiltere’de olmak üzere neredeyse Avrupa’nın tün ülkelerine dağılmış durumdalar. Uzun yıllar önce ekonomik ve politik nedenlerle Avrupa’ya göç etmiş hatta bir kısmı vatandaş olmuşlardır. Ancak hangi kategoride olursa olsunlar, çoğunluğu politikleşmiş ve örgütlenmişlerdir. Türkiye, İran, Irak ve Suriye 'deki Kürtlerin özgürlük mücadelesine karşı sorumlu olduklarının bilincindeler. Her hafta cumartesi günleri Avrupa’nın çeşitli kentlerinde, miting ve yürüyüş gibi politik etkinliklerine rastlamak mümkündür. Bu kapsamda Öcalan’ın, Barış ve Demokratik Topluma Çağrı manifestosunun, Avrupa’daki Kürtlerde büyük bir heyecan yarattığını söyleyebilirim. Bugünlerde tüm Avrupa ülkelerinde federasyonlar ve konfederasyonlar halinde örgütlenmiş olan Kürt derneklerinde, sürece nasıl katkı sağlayacaklarını tartıştıklarından ve büyük bir duyarlılıkla harekete geçeceklerinden, emin olabilirsiniz.

“UMARIM YAŞANAN SÜREÇLERDEN DERS ÇIKARILARAK, ONURLU BİR BARIŞIN YOLU AÇILIR”

*Öcalan’ın çağrı metnini nasıl değerlendiriyorsun?

Öcalan'ın 1988 yılında Lübnan'da, Türkiye’den röportaj için gelen rahmetli gazeteci Mehmet Ali Birand’a söyledikleri tarihi kayıtlarla sabittir. O dönemde de Öcalan, "Kürt sorununa demokratik ve barışçıl çözüm bulmak için, Türk devleti nezdinde bir muhatap aradığını” dile getirmiştir. Hatta o tarihten birkaç yıl sonra 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bazı aracılarla, Öcalan ile dolaylı bir ilişki kurduğu bilinmektedir. Birçok defa bu tür çözüm arayışlarının hep devam ettiğine tarih de tanıklık yapılmaktadır. 2013 -2015 yılları arasında İmralı’daki çözüm sürecinin katılımcılarından biri olarak yer aldığım süreçte de canlı bir tanıklık yaptığımı tekrarlamak durumundayım.

Ama her seferinde sürecin tıkanmasında devlet içi bazı kliklerin belirleyici bir olumsuz tavrının olduğunu söylemeliyim. Umarım tarihin bu önemli dönemecinde her şey olumlu seyreder. Türk Devletinin kuruluşundan itibaren  yaşanan süreçlerden ders çıkarılarak, Cumhuriyet, demokrasi ile taçlandırılır. Kalıcı, adil ve onurla bir barışın yolu açılır.

Hatip Dicle 3

“FİZİKİ OLARAK UZAĞIM AMA BEYNİM VE YÜREĞİM AMED’TE”

*Siyasi nedenlerden dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kalan Kürt siyasetçiler tekrar geri dönmeyi düşünüyor mu?

Şu tarihsel gerçekliğe bir kez daha vurgu yapmalıyım ki özgürlük, demokrasi ve barış için mücadele eden hiçbir siyasetçi vatanından ve halkının bağrından kopmak istemez. Ben de ayni kategorideyim. Avrupa’ya sürgüne çıkmam yakın mücadele arkadaşlarımın telkinleri ile gerçekleşti. Bilindiği gibi sürgüne çıkmadan önce, 15 yıllık bir hapislik dönemim olmuştu. Yeni cezalarla bunun süreci de artık kesinlik kazanmıştı. Ayrıca sağlık sorunlarım ve yaşımın bugün yetmişi aşması bu zorunlu sürgünlük sürecine başvurmama neden oldu.

Ancak on yıla yaklaşan zorunlu sürgünlük sürecinin, 15 yıllık hapislik günlerinden daha zor geçtiğini söyleyebilirim. Belki fiziki olarak halkımdan ve vatan topraklarından uzaktım, ama beynim ve yüreğim hep Amed'teydi. Empati yapanlar bu gerçeği sezerler.

*Milletvekilliği yaptınız. Barışın gerçekleşmesi halinde siyasete dönmeyi düşünüyor musunuz?

Siyaset toplumsal olarak söz edildiğinde toplumun özgürce yönetilerek gelişmesi ve özgür bireyin gelişim sağlaması olarak tanımlanabilir. Siyaseti, toplumun özgürlük alanı gelişmesinin anlam ve iradece türetildiği yaratım alanı olarak yorumlamak öz gerçekliğe daha yakındır. Hatta siyaseti özgürlükle özdeşleştirmek mümkündür. Siyasetçi olmayı salt milletvekili, parti yöneticisi ve Belediye Başkanı gibi makamlarla düşünmek, çok eksik bir tanımlama olur. Kendini özgürlük mücadelesinin neferi olarak tanımlayanlar, bu kavramı dar anlamda yorumlamazlar. Devrimci yaklaşımla değerlendirildiğinde siyaset yapmak son nefesine kadar toplumun sorunlarıyla hem hâk olmaktır. Bu nedenle toplumumuz ve ülkemizin sorunlarının çözümü için son nefesine kadar kendini sorumlu görmeyi gerektirir. Biz siyaseti böyle tanımlar böyle yaşarız.

Hatip Dicle 4

“AMED’İ ÇÖLDE SUSUZ KALAN BİR İNSANIN SUYU ÖZLEMESİ GİBİ ÖZLÜYORUZ”

*Avrupa’da günleriniz nasıl geçiyor. Özlüyor musunuz?

En genel anlatımıyla buradaki günlerimiz Kürdistan’ın, Kürt halkının, Ortadoğu halklarının, tüm ezilenlerin ve insanlığın geleceğini ve sorunlara nasıl çare üretileceğini düşünerek geçiyor. Bu çerçevede doğaldır ki, Amed’i çölde susuz kalan bir insanın suyu özlemesi gibi özlemekteyiz.

*Kamuoyuna bir çağrınız var mı?

Öcalan’ın büyük emeğiyle başlatılan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın  etrafında kenetlenerek özgürlüğü kazanmayı mutlaka başarmak zorundayız. Bu görev hepimiz açısından tarihin emri niteliğindedir.

YARIN: MUSA FARİSOĞLULLARI

Muhabir: Faruk BALIKÇI