“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi sınıf insanı, arşının gölgesinde barındırır:
1. Adil devlet başkanı,
2. Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
3. Kalbi mescidlere sevgi ile bağlı olan Müslüman,
4. Birbirlerini Allah için sevip, birliktelikleri ve ayrılıkları Allah için olan iki insan,
5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru davetine “Ben Allah’tan korkarım” diyerek yaklaşmayan yiğit,
6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
7. Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi.” (Buhârî, Ezân 36; Rikâk 24; Müslim, Zekât 91)
Peygamberimiz (s.a.v) bu hadiste ümmetine çok büyük meziyetleri ve güzel vasıfları anlatmıştır ki, ümmetin fertleri de salih insanları, bu özellikleri taşıyan müminleri örnek alsınlar ve onların yolunda hareket etsinler. Allah Resûlü, bunun gibi birçok hadisle müminleri ihlasa, salih amele ve ciddiyete teşvik etmiş; onlara iman, ahlâk ve salih amel ruhu vermiştir.
Bu özelliklerden birincisi olan adil imam, yani yönetici hakkında Peygamberimiz (s.a.v), Müslümanların idaresini eline alan şahsiyetlere adaleti sağlamaları ve zulümden uzak durmaları için önemli bir vasiyette bulunmuştur. Adalet, Allah'ın şeriatıdır; zulüm ise kaynağı ne olursa olsun Allah'ın gazap ettiği ve lanetlediği bir davranıştır. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmuştur:
"Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır." (Sâd, 38/26)
Hadisin ikinci kısmında, gençleri hayatları boyunca Allah’a ibadete ve kulluğa davet etmektedir ki, gençler geleceğin adamları ve İslam’ın talep ettiği örnek bir nesil olsunlar. Kur'an-ı Kerim, Eshâb-ı Kehf gençlerini şöyle övmektedir:
"Hakikaten onlar, Rablerine inanıp iman eden gençlerdi; biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk." (Kehf, 18/13)
Üçüncü kısmında, Allah Resûlü (s.a.v), salih bir insanın faziletinden söz ederek kalbi camilere bağlı olan kişiyi övmektedir. Bu kişi, bir vakit namazı camide kıldıktan sonra bir sonraki namazı nasıl kılacağını düşünen, camilere koşmayı seven, kalbini imanla dolduran ve dinin direği olan namaza sımsıkı bağlı biridir. İslam ümmetinin birliği, vahdeti, dayanışması ve safların kenetlenmesi camilerde gerçekleşsin ve Allah’ın en çok sevdiği mekânların camiler olduğu gerçeği ortaya çıksın diye bu özelliğe vurgu yapılmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus şöyle anlatılmaktadır:
"Allah'ın yapılmasına ve içinde isminin anılmasına izin verdiği evlerde, akşam sabah Allah'ı tespih eden kimseler bulunur. Onları ticaret ve alışveriş, Allah'ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoymaz." (Nûr, 24/36-37)
Dördüncü özellikte, Peygamberimiz (s.a.v), müminleri Allah için birbirlerini sevmeye davet etmektedir. Gerçek sevgi, ancak Allah için sevmekle mümkün olur. Bu sevginin içerisine hiçbir menfaat ya da dünyevi amaç girmemelidir. Asıl olan, din kardeşini Allah için sevmek, O’nun rızasını kazanmak amacıyla bir araya gelmektir. Hak dava üzere, Allah Resulü’nün getirdiği din etrafında birleşildiğinde sevgi gerçekten yücelir, berraklaşır ve tertemiz olur. Eğer sevgi berraklaşmaz ve yalnızca Allah için olmazsa, o sevgi değil, insanların birbirlerini aldatmasıdır.
Beşinci özellikte ise Allah Resulü (s.a.v), gerçek bir müminin önemli bir sınavı nasıl başarıyla geçtiğini ve bu başarı karşılığında Allah’ın müjdesine nasıl kavuşacağını bildirmiştir. Güzel, soylu ve varlıklı bir kadın, bir mümini gayrimeşru bir ilişkiye davet ettiğinde, o kişi tenha bir yerde, kimsenin görmediği bir anda, elinde her türlü fırsat ve imkân olmasına rağmen, "Ben Allah’tan korkarım" diyerek bu haramdan uzak durur. Bu üstün ahlak örneği, günümüz gençlerine ve insanlarına nasıl bir kalbe sahip olmaları, ne kadar temiz bir fıtrat üzere yaşamaları gerektiği konusunda önemli bir ders vermektedir.
Hadisin altıncı sınıfında Allah Resulü, iyilik sahibi bir müminin faziletinden bahsetmektedir. Bu hayırsever insan, kimseye minnet etmeden, eziyet vermeden, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için sadaka verir ve bunu büyük bir gizlilik içinde yapar. Peygamberimizin ifadesiyle, "Sağ elinin verdiğini sol eli bile bilmez" (Buhârî, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91). Yani, kişi yaptığı iyiliği kimseye duyurmaz, övünmez, gösteriş yapmaz. "Ben şu camiyi yaptım, bu okulu inşa ettim" diyerek kendini öne çıkarmaz, şöhret sahibi olmak için gazetelerde ve televizyonlarda reklamını yapmaz. İşte böyle bir mümin, Allah katında gerçekten büyük bir makama sahiptir.
Sadakalarını verirken minnet eden, eziyet eden ve gösteriş yapan kimselerin verdikleri sadakalar, ahirette onlara fayda sağlamayacaktır. Bu dünyada belki bazı kapılar açılabilir, ancak ahirette onları hiçbir faydaya ulaştırmayacaktır.
Yedinci ve Son sınıf olarak Allah Resulü, bu mübarek hadisinde, faziletli bir insandan daha bahsetmektedir: O, Rabbini tanıyan, O’nun kendisine ne büyük ikramlarda bulunduğunu bilen, iman, namaz ve salih ameller nasip ettiği için şükreden bir mümindir. Yalnız kaldığında Rabbiyle baş başa kalıp derin bir muhasebeye dalan, O’nun büyüklüğünü ve kendi acziyetini düşünerek gözyaşı döken bir kuldur. Peygamber Efendimiz bizlere şu tavsiyede bulunmaktadır: Allah ile özel anlarınız olsun. Rabbinizle baş başa kalarak gönülden konuşacağınız, iç dünyanızı açacağınız vakitler ayırın. Ona dua edip dertlerinizi, zorluklarınızı, ümmetin içinde bulunduğu sıkıntıları arz edeceğiniz özel zamanlarınız olsun. Selam ve dua ile…