Ali ÖZGÜÇ yazdı...
Hazret-i Muhammed (sav) bu Kur’an’ı eksiksiz bir şekilde ümmetine tebliğ etmiştir. Kur’an-ı Kerim, ümmet için bir anayasa hükmündedir; ayetleri, özet olarak insanların sorunlarına değinmiş, hükümler beyan etmiştir. Kur’an-ı Kerim, kıyamete kadar hükümleri geçerli olacak ve tazeliğini koruyan ebedi mesajlar içermektedir. Gerek peygamberimizin (sav) dönemindeki insanlar, gerekse Asrı Saadet’ten sonraki nesiller, gerekse kıyamete kadar gelecek nesiller için Kur’an’ın hükümleri evrensel, toplumsal, zaman üstü ve mekan üstü bir düzeydedir.
Ancak bu Kur’an’ı bize tebliğ eden son peygamber Hazret-i Muhammed (sav), bu Kur’an’ı insanlara tebliğ etmekle mükellef olduğu gibi, onu beyan etmekle de mükelleftir. Allah’ın (cc) bu Kur’an’daki muradı en iyi bilen, en iyi beyan eden ve açıklayan peygamberimiz Hazret-i Muhammed’dir (sav). Allah (cc) şöyle buyurmuştur: " O peygamberleri apaçık delillerle ve kutsal metinlerle gönderdik. İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (ola ki üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.." (Nahl, 44)
Yüce Allah, kıyamete kadar hükmü geçerli olacak ve bu İslam ümmeti için ebedi düstur olan Kur’an-ı Kerim’i koruyacağına dair Kur’an-ı Kerim’de beyan etmiştir ve şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz biz bu Kur’an’ı indirdik ve muhakkak onu biz koruyacağız ." (Hicr, 9) Bu ayet, Kur’an-ı Kerim’in Allah tarafından her türlü tahrifattan, noksanlıktan, artırmaktan ve değişime uğramaktan korunmuş olduğunu ve kıyamete kadar korunacağını net bir şekilde beyan etmektedir. Nitekim Allah (cc), Hazret-i Muhammed’e (sav) "Allah seni insanlardan koruyacak" (Maide, 67) vaadiyle peygamberini korumuş, aynı şekilde ona indirdiği kitabı da korumuştur ve koruyacaktır. Bu bağlamında bakıldığı taktirde , Kur’an’ın açıklaması olan ve Kur’an-ı Kerim’i Allah’ın muradına göre beyan eden peygamberin sünnetini ve hadislerini de içermektedir. Yüce Allah, Kur’an hakkında ve peygamber hakkında kesin bir ifadeyle "biz muhafaza edeceğiz, koruyacağız" buyurmuşsa, peygamberi korumak, onun sünnetini de korumak anlamına gelmektedir. Peygamberin korunması, ayette fiili muzâri sigasıyla geldiği için bu fiil, hem geçmişi hem de geleceği kapsayan bir anlam taşımaktadır.
Yüce Allah, peygamberini müşriklerin, Yahudilerin ve münafıkların şerrinden, tuzaklarından, her türlü tehlikelerinden korumuştur. Vefatına kadar Allah’ın izniyle peygambere düzenlenen tüm suikastlar boşa çıkmıştır. Allah’ın koruma ile ilgili ayetini hatırlarsak: "Allah seni insanlardan koruyacak" (Maide, 67). Bu ayetlere ve maksatlarına baktığımızda, Allah (cc) Kur’an’ı ve peygamberi muhafaza edeceğine dair söz vermiştir.
Peygamber (s.a.v)’in Sünnetin korunması, hadis alimlerin çaba ve gayretiyle olmuştur. Nitekim alimlerimiz binlerce ciltlik eserler kaleme almış ve hadisleri titizlikle sınıflandırarak derinlemesine incelemişlerdir. Hadisler, mevzu (uydurma), zayıf ve hasta olanlar olarak ayrılmış ve bu tür hadisler terk edilmiştir. Bunun dışında, mütevatir, sahih ve hasen hadisler kabul edilerek, İslam’ın ikinci kaynağı olarak esas alınmıştır. Bu sağlam hadisler, İslam’ın hükümlerinin doğru bir şekilde anlaşılmasında ve hayata geçirilmesinde temelinde yer almış ve yer almaya da devam etmektedir.
Kur’an’ın muhafazası demek, dinlerin sonuncusu olan İslam’ın, insanlara gönderilen son peygamberin getirdiği dinin korunması demektir. İslam dini, peygamberin sünneti korunmadan asla korunamaz. Kur’an’ın muhafazası demek, Kur’an’ı açıklayan, sırlarını beyan eden, mecazlarını ve anlamını açığa çıkaran peygamberin sünnetini de muhafaza etmek demektir. Zira peygamberimize (sav) şu ayet inmiştir: "Ey Muhammed, biz sana bu Kur’an’ı indirdik ki insanlara gönderilen indirilen vahyi beyan edesin." (Nahl, 44) Bu açık bir şekilde Kur’an’ın açıklamasının ve beyanının sünnetle yapılacağını ifade etmektedir.
Peygamberimiz (sav) de Allah’ın (cc) izniyle kanun koyan ve hüküm beyan eden büyük bir şahsiyet olup, Allah (cc) ona bu izni vermiştir. Birçok ayette, Rabbimiz (cc) Allah’a ve peygambere itaat edilmesini emretmiştir: "Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve O’nun peygamberine itaat edin." (Nisa, 59) Ayrıca başka bir ayette de: "Allah’a ve peygamberine itaat ediniz ki merhamet edilesiniz." (Al-i İmran, 132) Bu ayetlerde de yüce Allah (cc), müminlere Allah’a ve peygamberine itaat etmelerini emretmektedir. Allah’a itaat etmek, Kur’an-ı Kerim’in emirlerini uygulamak anlamına gelir. Peygambere itaat etmek ise, peygamberin hadisleriyle ve sünnetiyle emirlerini yerine getirmektir.
Ne hazindir ki, oryantalistlerin oyununa alet olmuş bazı satılmış kalemler ve beyinler, yeni fikirler öne sürerek Müslümanların zihinlerini bulandırmaya çalışmaktadır. Bu kişiler, Peygambersiz bir İslamiyet’i insanlara sunmaya gayret etmekte ve 'Kur’an bize yeter, hadislere gerek yok' demektedirler. Bu tür fikirler, İslam’a zarar vermek amacıyla ortaya atılmaktadır. Eğer bu fikirler gerçekleşirse, peygamberin beyanları, hadisleri ve hayatı göz ardı edilecek ve nihayetinde asıl hedefleri olan, Kur’an-ı Kerim’in hükümlerini ortadan kaldırmak olacaktır. Ancak ne bu fikirlerin sahipleri, ne de başka kimse, ne Kur’an’ı Kerim’i ne de sünneti seniyyeyi kaldıramaz ve kaldıramayacaklardır. Zira Allah (c.c.) bu iki ana kaynağı ilelebet koruyacağını vaat etmiştir; Allah’ın vaadi de haktır…
Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) emirlerinden biri olan namazı baz alırsak Allah (c.c) sadece "namaz kılın" emrini verir; ancak namazın nasıl kılınacağı, secdeleri, rukuları, dualar ve vakitleri ile ilgili bilgiler Kur’an’da yer almaz. Peygamberin sünneti dikkate alınmadan, bunlar sadece bir dua olarak kabul edilecektir. Benzer şekilde, İslam’ın diğer farzları olan zekat, oruç ve hac ibadetleri de peygamberin sünnetine dayanmadığı takdirde, tahrif edilecektir. Zira bu tür insanlar, kendi arzularına göre yorum yapacak ve bu ibadetleri İslam’dan çıkarmaya çalışacaklardır.
İslam’ın gerçeklerini öğrenmek ve yaşamak isteyen her Müslüman, bu fikirleri duyar duymaz onlara karşı koymalı ve hadis âlimlerinin miras bıraktığı temel kaynakları referans alarak bu yanlış fikirlere en güzel şekilde cevap vermelidir. Yüce Allah (cc), şöyle buyurmuştur: "Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa, 65) Bu ayet, müminlerin, peygamberin hükmüne rıza göstermediği takdirde imanlarının geçerli olmayacağını bildirmektedir. Peygamber (sav), münakaşa eden ve tartışan insanlar arasında sadece Kur’an’ı mı beyan ediyordu, yoksa hadisleri, sözleri ve yaşayışıyla da onların tartışmalarını sonlandırıyor muydu? Tüm bu ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır ki, peygamberin sünneti İslam’ın ikinci kaynağıdır.
Peygamberimiz (sav) Veda Hutbesinde, yüzlerce sahabesine hitap ederken şöyle buyurmuştur: "Ashabım! Beni iyi dinleyin, ben bilmiyorum, belki kısa zamanda aranızdan ayrılabilirim, ancak size iki emanet bırakıyorum; bu iki emanete sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz. Şayet bu iki emanete riayet etmezseniz, yolunuzu şaşırır, yoldan çıkarsınız. Birincisi, Allah’ın göndermiş olduğu kitabıdır, yani Kur’an’dır. İkincisi ise benim sünnetimdir, hadislerimdir, siretimdir." (Buhari, ilim, 7270)
Birileri kalkıp bu iki emanete ihanet ederek, "Biri bize yeter, diğerine ihtiyaç yoktur" derse, onların tüm sözleri kabul edilemez… Bu fikriyatı taşıyan insanların toplumda söz sahibi olmamaları gerektiği gibi, onların sözlerine asla itibar edilmemelidir… Selam ve dua ile…