Yalnızlık nedir?

Tüm canlı varlıklar yalnız doğar, ama yalnız ölmez…
Yalnızlık sandığımızdan daha derin uçları ve yaşam tarzının belirtisi olarak ortaya çıkmaktadır. Her canlı türü yalnız yaşayacak bir tür değildir. Çünkü canlı varlıkların yaşamını sürdürmesi için yalnızlığı tercih etmemeleri gerekmektedir. En az bir kişiyle bile olsa dostlukları, arkadaşlıkları, ahbaplığı, sevgisi, aşkı ve yaşam tarzı uyuşmaktadır. Böyle birisi hayatımızda mutlaka vardır bunu biliyoruz!
Hayatımızın bir noktasında bir an da olsa yalnızlık hissetmişizdir. Ya da hep yalnız olmuşuzdur. (Bizi anlayacak birinin olduğunu da biliyoruz) Ama bunu kendimize yediremediğimizden dolayı kendimizi kandıracak noktaya gelip sahte gülücükler, kahkahalar atıp bunu gizlemeye çalışmışızdır. Bunu yaparken de sadece kendimizi kandırmışızdır. 
Mesela sevdiğimiz birinin kaybı, ya da başka bir şehre taşınmaktan kaynaklı ilişkilerimizin kopması ve daha sayamayacağımız sayısız başka faktörden kaynaklanıyor olabilir. Çevremizde sevdiklerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, ailemiz, sevgilimiz, yani buna benzer bir sürü şeyleri sıralayabiliriz. Bunlar bizim çevremizde olmayınca kendimizi yalnız hissediyoruz. Sadece fiziksel yakınlık ile yalnızlığımız bitmez. Bunun ruhsal olarak kendi yaşantımıza olan etkileri de bulunmaktadır. Yalnızız ama bunu kendimize kabul ettirmemiz gerekiyor. Yalnızlığın ne olduğunu en iyi anlatan, ya da yaşayan kişiler etrafına sahte gülüşler ve kahkahalar atan insanlar etrafımızda sayısızca bulunmaktadır. 
Canlı varlık ilişkileri bağlamında yalnızlık ve birliktelik kavramlarının başında yalnızlık gelir. 
Bu konuda canlı varlık denildiğinde ilk akla gelen biz insanların birbirleriyle kurduğu çeşitli ilişkilerdir. Bu ilişkiler hesabımıza ya da karşıdaki kişinin veya kişilerin, toplulukların, çevrenin işine gelemedi mi bir anda onca yılın verdiği emek ve sevginin domino taşları gibi yıkılması kaçınılmaz olmaktadır. İki çeşit yalnızlık vardır sosyolojik yalnızlık ve fiziki yalnızlık. Bu gibi olaylar karşısında insanların aşk ve dostluk gibi kavram ve değerlere en başta yöneldikleri görülmektedir. İnsanlar ruhlarının derinliklerine inemedikleri için bu yalnızlık korkusuyla yüzleşmekten kaçmaktadırlar. Yaşamaya çalıştığı ya da yaşadığını sandığı yaşamın gerçekçi olmadığını fark edememektedir. Yalnızlığı evli birilerinin boşanması gibi sanmaktadır. Hâlbuki öyle değildir. Yalnızlık en büyük illettir bence, ruhsal ve psikolojik olarak insanı bitirmektedir. Yani bir illet-i mühlikedir. Yalnız insan etrafındaki mutlulukları, mutlu insanları görmek istememektedir, bunun için yaşamaktadır. Asla insanlara karşı olan sevgisini göstermemektedir. Lakin sahte gülücükler de bir yere kadar insanı götürür. Yaşanan gerçeklikten yüz yüze gelmekten korkmaktadır. Bu da bir adımdır ama gururuna yediremediği için kendince yaptığı “hesap”lara takılmaktadır. Ama bu da korkutucu bir manzara-i umumiyenin yaşandığını göstermektedir bize. 
Yalnızlıktan her kes korkar. Bunu ben yaşamıyorum diyen insan yoktur. Şayet varsa da yalan söylüyor.
Yalnızlık veya yalnız yaşamak pek çok romana, öyküye, şiire, şarkıya ve filmlere konu olmuştur. 
İnsanları diğer canlı varlıklar arasında ayıran en temel özelliği sosyal bir varlık olmasıdır. İnsanların bir birleriyle paylaştığı ortak bazı anlar; siyasal, sosyal, kültürel, dinsel, ekonomik ilişkiler sosyal hayatın bir parçasıdır. Bu sosyal hayattaki ilişkilerde de belirleyici olmaktadır. Sosyal münasebetler biz insanların hayatına da yön vermektedir. Sosyal hayat ilişki biçimimizi de göstermektedir. Yaşama bakış açımızdan tutun insani değerlerimiz, zaman ve mekândaki tutumlarımıza kadar etki etmektedir… (Devam edecek)