Diyarbakır, barındırdığı tarihi ve kültürel değerlerin yanında zengin kaynaklarıyla Mezopotamya’nın en kadim kentlerinden biri. 10 bin yılı aşkın geçmişi ve 33 medeniyete ev sahipliği yapan geçmişi ve onlarca tanıklık ettiği savaşa karşın bu değerleri günümüze kadar korumuş.
İşte bu kent bugünlerde büyük bir ekolojik tahribatla karşı karşıya. Çünkü Diyarbakır’ın bir çok ilçesinde petrol için sondaj çalışmaları başlatıldı. En hızlı refleksi gösteren Diyarbakır Barosu, kamuoyuna duyarlılık, yargıya da “çevre felaketi yaşanmadan devreye gir” çağrısı yaptı ve hukuksal itiraz sürecini başlattı.
Alkışlanacak hareket karşısında birçok kesim sus pus. Hatta bu açıklama nedeniyle kimi sermaye sahipleri ve bazı yayın organlarının hedefine girmiş durumda.
Peki, Diyarbakır Barosu ne demişti? Önce ona bakalım;
“Halk sağlığını ve kamuyu ciddi derecede etkileyen bu faaliyetin, çevreye olan etkisinin tespitine ve alınması gereken tedbirlere dahi gerek görülmeden uygulanması hukuka aykırıdır. Petrol kompleks yapısında barındırdığı benzen, toluen, etilbenzen ve birçok heterosiklik ve polisiklik bileşenler ile toksik ve zehirli etki yapmakta, petrolle beraber yeraltından çıkan sıvı ve gazların ise radyoaktif (radyasyon) özelliği bulunmaktadır. Petrolün doğadaki tahribatı 200 ile 500 sene sürebilmektedir. Petrol faaliyetlerinin; canlılar ve kaynaklar üzerinde kanserojen ve yaşamı yok edici özelliği bulunmaktadır. Petrolün; aranması ve çıkarılması esnasında da kostik gibi tehlikeli kimyasal maddeler kullanılmaktadır. Yer altında patlatma yöntemiyle yapılan petrol arama faaliyetleri sırasında; kimyasalların, yer altı su kaynaklarına ve bölge halkının su kuyularına karışmaması için yer altı su etütleri yapılmalı ve Türk Petrol Kanunu Uygulama Yönetmeliğindeki şartlara harfiyen uyulmalıdır. Fakat rant hırsını, halk sağlığından ve kanunlardan üstün tutan anlayış, maalesef su kaynaklarımızı ve doğamızı yok etmektedir. Nitekim Bismil ve Silvan İlçelerinde petrol arama, çıkarma faaliyetleri sırasında yurttaşların su kuyularına petrol ve kimyasal maddeler bulaşmış; su kuyuları kullanılamaz hale gelmiştir.”
Diyarbakır Barosu’nun bu açıklama ile çevresel faktörleri önemseyen, kapsayıcı ve canlı odaklı bir adım attığını anlamaktayız. Fakat sermaye sahipleri güvendikleri basın yayın organları ile konudan bağımsız ve algı yöntemi ile haklı çıkma çabasında bir operasyon haberciliği ile kurumu, kamuoyuna “Teröre sesiz kalan Diyarbakır Barosu petrolden rahatsız oldu”, “Diyarbakır Barosu’ndan büyük hazımsızlık” gibi başlıklar ile hedef gösteriyor.
Bunun üzerine Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren X hesabından şöyle bir açıklamada bulundu: “Hedef gösteren, provokatif ve manipüle edici bu zihniyeti iyi tanırız. Diyarbakır Barosu bir hukuk örgütü olmanın sorumluluğuyla sizlere rağmen doğaya, suya ve tarım arazilerine sahip çıkmaya devam edecektir. İftira atmak bu kadar kolay olmasa gerek iddianızı ispata davet ediyorum.”
“Rahatsız olan kesim” yine durmadı. Bu kez organize bir şekilde sosyal medyada bot ve yumurta hesaplardan paylaşım ve yorum yaparak Diyarbakır Barosu’nu karalama kampanyası başlatıldı.
Bu tartışma üzerinden aslında yapılması gereken şudur; Diyarbakır merkezli STK ve kurumlar, kişiler başta olmak üzere herkesin Diyarbakır Barosu’na yönelik bu çirkin karalamaya karşı açıklama yapması gerekmektedir.