Diyarbakır’ın da Van’ın da hayatımda önemli ve özel yerleri var. Biri doğduğum, biri büyüğüm şehir. Biri Güneydoğu’nun diğeri Doğu’nun incisi. Her ikisi de birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim kentler. Bayram tatilini fırsat bilip yaklaşık 3 yıldır gitmediğim Van’a giderek annemi, kardeşlerimi, arkadaşlarımı görme-hasret giderme ve babamın mezarını ziyaret ederek, hem dua etme hem de dertleşmek fırsatı buldum.
Güneydoğu'nun incisi Diyarbakır; Surları, Ongözlü Köprüsü, Hasan Paşa Hanı, Ergani'deki Zülküf Peygamber Makamı, Eğil’deki Zülkifl ve Elyesa Peygamber Makamları, İslam Âlaminin Beşinci Harem-i Şerif sayılan Ulu Camii, Surp Giragos Kilisesi, Sülüklü Han, Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, Dört Ayaklı Minare, Hazreti Süleyman Türbesi, Zerzevan Kalesi, Arkeoloji Müzesi, Mar Petyun Keldani Kilisesi, Gazi Köşkü, Kırklar Dağı, Hevsel Bahçesi, yerleşik avcı-toplayıcılıktan tarım yapan ve hayvan yetiştiren bir topluma geçin yapıldığı ilk yer Çayönü gibi birçok sembol yerlere sahip.
Doğu’nun incisi Van’da Diyarbakır gibi Van Kalesi ve altında bulunan eski Van şehri Tuşba, Hoşap Kalesi, Anzaf Kalesi, Akdamar Adası ve Kilisesi, Çarpanak-Adır ve Kuş adaları, Muradiye Şelalesi, Çavuştepe Antik Urartu bölgesi, dünyaca ünlü Urartu Müzesi, Eski Van Evleri, Van Kedi Evi, Başkale yakınlarındaki Vanadokya Peri Bacaları, Van-Çatak-Bahçesaray üçgeninde Nisan ayında gür akan, Ağustos ayı ortalarında azalmaya başlayan ve Eylül ayı başında ise tamamen kesilen Kani Sipi Şelalesi, Şeytan Köprüsü, Yedi Kilise gibi sembol yerlere sahip.
Her iki kentte gezilip-görülmesi gereken yer bakımından çok zengin ve birer açık hava müzesini andırıyor. Diyarbakır ile Van arasında en belirgin ayrılık ise şehirleşme konusunda göze çarpıyor. Bunu sadece ben söylemiyorum. Son yıllarda artan iç turizm nedeniyle Diyarbakır ve çevre illerden Van’a gezmeye gelen dostlarım da söylüyor. Diyarbakır özellikle yeni yerleşim yerleri merkez Kayapınar ve yeni Bağlar bölgelerinde şehirleşme modern bir şekilde devam ederken, Van’da ise yeni yerleşim yerleri dahil şehirleşmede sıkışıklık bir türlü giderilemedi. Şehir ilk günden bu yana Cumhuriyet, Kazım Karabekir ve Hacıbekir caddelerinde sıkışıp kaldı. Edremit dışındaki bölgelerde yapılaşma büyük bir köyü andırırken, trafik neredeyse durma noktasına gelmiş, çevre kirliliğine bir de binalardaki kirlilik eklenince şehir merkezi çekilmez bir hâl almış. Bunun sorumlusu için hiç bir siyasi iktidarı ve yönetimi suçlamanın gereği yok, çünkü dünden-bugüne hepsi suç, hepsi sorumlu.
Tek teselli Van Gölü’nde başlatılan temizlik çalışması. Çocukluğumuzda İskele dahil her yerde yüzebiliyorduk. Fakat son yıllarda kirlilik nedeniyle Edremit’ten Hidroelektrik Santrali denilen bölgeye kadar ki kıyı şeridinde göle girmek imkansızlaştı. Şimdi Büyükşehir Belediyesi Van Gölü’nde 3 etaplı bir çalışma başlattı. İlk etap çalışmada 1 milyon 110 bin metreküp dip çamuru çıkarıldı. 2 ve 3’ncü etap çalışmada ise 2 milyon 700 bin metreküp dip çamuru çıkarılması hedefleniyor. Bu yeterlimi, tek başına değil elbette. Van Gölü’nün etrafındaki tüm yerleşim alanlarında aynı hassasiyet gösterilerek Van Gölü kirlilikten tamamen kurtarılmalı. Yoksa Van en büyük sembolünü kaybeder. Bu da Van’ın sonu anlamına gelir.
BİR YILDA YÜZDE 300’ÜN ÜZERİNDE ZAM…
Van’a gitmeden önce 3’ncü Sanayi Sitesinde Dörtler Otomotiv'in sahibi Hamit Güger ustadan otomobilimin yağ değişimi ve bazı küçük bakımlarını yaptırdım. Yapmam gereken daha büyük bakımları ise dönüşe bıraktım. Geçtiğimiz Cuma günü tekrar Hamit ustaya gittim. Ancak bayram öncesi fiyatlar ile yeni fiyatlar arasında uçurum vardı.
Hamit ustaya, seçimden sonraki zam sağanağının yedek parçaya yansımasını sordum. Usta ‘Yedek parçada verdiğimiz fiyatlar neredeyse her gün değişiyor. Fiyatlar dolara endeksli gidiyor. Esnaf fiyat veremez duruma geldi. Bayram öncesi 5 bin lira fiyat verdiğimiz müşterimize, bayram sonrası 7 bin lira fiyat vermek durumunda kalıyoruz. Bu fiyatı verirken de utana-sıkıla veriyoruz. Son bir yılda yedek parça fiyatları yüzde 300’ün üzerinde bir artış gösterdi. Bu çıkma dediğimiz parçalar içinde geçerlidir. Hatta bazı çıkmalar orjinalinden pahalı olabiliyor. Buna birde araç vergileri, sigorta, kasko gibi giderleri eklediğimizde kontak açmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Durum böyle olunca araç sahipleri yüksek maliyetli yedek parça değişimini sürekli erteliyor. Bu başka bir tehlikeyi gündeme getiriyor. Allah korusun kazalar. Böyle giderse hem bizim hem araç sahiplerinin işi çok zor’ dedi.
Biz bunları konuşurken Özel Tüketim Vergisi nedeniyle ne akaryakıt fiyatları 35 liraya dayanmış, ne de doğalgaza zam yansımıştı. Bu son zamların sanayiye nasıl yansıyacağını Hamit ustaya bir dahaki ziyaretimde soracağım.
Bu arada sanayiden çıkıp kestirmeden Mahabat Bulvarı’na gitmek isterken uzun süredir görmediğim siyasetten-ekonomiye, eğitimden-bilime, kültür sanattan-dış politikaya kadar hemen hemen her konuda çok değerli fikirlerine zaman zaman başvurduğum çok kıymetli bir arkadaşımla otomobillerimiz dört yol kavşağında kafa kafaya çarpışacaktı. Allah'tan ikimiz de sürat sevmeyen insanlarız. Camlarımız açıktı. Ben bu kıymetli değeri yakalamışken biraz danışmak, yeni gelişmeler konusunda görüşlerine başvurmak istedim ve yan taraftaki parkta konuşma teklif ettim. Ama yoğun işleri nedeniyle görüşmeyi başka bir güne kaldı. İnşallah bu değeri aynı parkta ya da başka bir yerde uzun uzun dinlemek ve bilgilerimi tazeleme imkanı bulurum.
Sevgiyle kalın.