Fazilet Partisi’nden ayrılıp AK Parti’yi kurduğunda kimse bu kadar başarılı olacağını düşünmüyordu herhalde. Recep Tayyip Erdoğan 7 Haziran 2015 genel, 31 Mart 2019 yerel ve tekrarlanan 23 Haziran İstanbul seçimi hariç girdiği hiçbir seçimi kaybetmeyerek çoktan Türk ve dünya siyaset tarihine ismini yazdırdı bile…
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar ‘sarayda’ otursa dahi 19 yılın sonunda hiç bu kadar sıkıntılı bir dönem yaşamamıştır sanırım. Hiçbir zaman seçimden kaçmayan ve hep halk iradesine güvendiğini dile getiren Erdoğan, bu kez rakiplerinin seçim istemesine ‘hodri meydan’ deme yerine, ‘seçimler 2023'te zamanında yapılacak’ diyerek tabiri caizse kaçak güreşiyor.
Elbette bunun altında onca neden var, ancak birinci sıraya herhalde o her zaman iradesine vurgu yaptığı halktan kopmasını koyabiliriz. Nitekim kendisi de bunun görmüş olacak ki, belediye başkanlarıyla yaptığı toplantıda bir nevi itirafta bulundu. ‘Sosyal medya belediyeciliği, hizmet belediyeciliğinin yerini alamaz. İhaleleri mutlaka şeffaf gerçekleştirin, hatta canlı yayınlayın’ diyen Erdoğan, belediye başkanlarının başarısının 2023'teki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin sonuçlarını etkileyeceğinin altını kalın bir şekilde çizdi.
Belediye başkanlarının ardından gruplar halinde milletvekilleriyle de görüşen Erdoğan, tüm bunları durup dururken söylemedi-yapmadı, partideki kan kaybının ve içerideki sıkıntıların farkında, ama dışa yansıtmamaya ve güçlü görünmeye devam ediyor. Oysa partideki küskünler ordusuna, bu kez iç çekişmeler hatta iç hesaplaşmalar damga vurdu. 19 Yılın ardından partinin içinden çatlak sesler, ‘birbirine tehdide varan’ boyutlara ulaştı.
Sadece bunlar mı tabi ki değil. Bazı partililerin halktan kopuk şatafatlı hayat yaşaması, AK Parti’nin sürekli olarak medya-siyaset-mafya üçgeninde anılması, AK Partililerin birden fazla ve çok yüksek maaşlarla anılması, yerel yönetimlerde muhalefet belediyeleri kadar icraat ortaya koyamaması gibi listeyi uzatabiliriz. Buna bir de MHP’nin bitmek tükenmek bilmeyen istek ve neredeyse tüm demokratik kurumları ‘kapatalım’ çıkışı ne iç düşmana ne de dış düşmana gerek bıraktırıyor.
Fakat ‘halktan kopuk olmaları’ kısmına özellikle değinmek gerekiyor. Çünkü her yere Erdoğan yetişemiyor. Alttaki kadrolarda her şeyi ondan bekliyor ve politika üretmekten uzak kalıyor. Buna bir de ekonomideki büyük sıkıntılar eklenince AK Partililer sokağa inmek istemiyor. Çünkü sokakta söyleyecek söz, anlatacak icraat bulamıyorlar. Sokaktaki boşluğu da muhalefetteki tüm partiler fazlasıyla dolduruyor.
Cumhur İttifakını oluşturan parti mensupları, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik linç girişimi, İYİ Parti Lideri Meral Akşener'e yönelik protesto, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a yönelik saldırıların muhalefeti sindireceğini ve sokağa çıkamayacağını sanmaları ters tepti. Bu muhalefet partilerini daha da cesaretlendirdi ve halktan teveccüh gördü. Bundan olsa gerek AK Partililer, ‘gönül belediyeciliği’ ‘halka hizmetkar olma’ söylemlerini raftan indirerek, büyük çoğunluğu kendi tabanına ve onlarca güvenlik görevlisiyle olsa bile sahaya inmeye başladı. En azından Diyarbakır'da durum böyle.
Bunda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in geçtiğimiz günlerde, ‘Benim gibi, herkesi ayağınıza getireceksiniz. Gelmeyene ‘oy yok’ diyeceksiniz. Çözüm yolu sunana oy vereceksiniz. O zaman 5 maaş alan, kendinden menkul danışmanlara 'kış kış' yapılacak’ demesinin de etkisi oldu.
Akşener önemli bir şey daha söyledi. Dedi ki, ‘Zühtü Aslan Bey'in yaptığı konuşması ilginçti. Vesayeti anlattı. Oradan Gergerlioğlu için bir karar çıktı. Hiç şerh yok, oybirliği ile olması önemli. Üyelerden İrfan Fidan sayın Erdoğan'a çok yakın. Sayın Fidan'ın da imzası var. Bunu bir kenara koyduk. İmralı ile ilişkilerin sürdüğünü biliyorum. AK Parti HDP'yi kurumsal olarak şeytanlaştırmışlardı. Hüküm cümlesi haline geldi. CHP, İYİ Parti'nin seçmenlerinin büyük çoğunluğu bu şeytanlaştırmadan etkilendiği görüldü. Seçimlerde HDP'nin sistemine ihtiyaç varsa sayın Erdoğan bir dakika bile düşünmez el sıkışır.’
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’da, memleketi Diyarbakır’da yayın yapan Amed Radyo Televizyonunda konuk olduğu programda, ‘Genel başkanımız 'dostlarımız' derken sadece Millet İttifakı'ndaki partileri kast etseydi 'Millet İttifakı' derdi. Dostlarımız özenle seçilmiş bir kavramdır' ifadelerini kullandı. Tanrıkulu’nun bu sözleri, iktidara yakın medya tarafından ‘Millet İttifakı’nın HDP ile işbirliğinin itirafı’ şeklinde nitelendirildi.
CHP’li Sezgin Tanrıkulu'nun ve İYİ Parti Lideri Meral Akşener'in söylediklerine bakıldığında gerek Cumhur İttifakı’nın, gerekse Millet İttifakı’nın HDP’ye ve seçmenine, seçim kazansalar bile ihtiyacı olduğunu gösteriyor. Yani öyle veya böyle HDP'siz olmuyor.
Son olarak bir hatırlatma yapayım. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde koronavirüse karşı aşılamanın yüzde 40’larda kaldığı açıklandı. Sağlıkçılar bunun ‘aşı kısırlık yapıyor’ yalanından kaynaklandığını açıkladı. Hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bu hurafelere inanılmaması gerekir. O kadar insanımızı kaybettik. Eski günlerimize dönebilmek, daha fazla acı çekmemek için herkes aşı olmalı.
Sevgiyle kalın.