Tasarruf tedbirleri adı altında üç yıl boyunca araç ve bina alınmayacağını, ayrıca kamu çalışanlarının lojman ve servislerinin tümden kaldırılacak ve 3 yıl boyunca sadece emekli olan sayısı kadar personel alınacağının adı tasarruf tedbiri değildir.
Neden mi;
- Ülke zor zamanlar geçirirken vatandaşın sırtından yeni araba ve bina alınmayacakmış, alınanlar doğru amaçlar için kullanılacak olur ise 3 yıl değil 23 yıl bile yeter,
- Personel alımları ihtiyaç ise elbette alınabilir, ancak ihtiyaç fazlası o kadar çok alım yapılmış durumda ki, her kurumda gereksiz bir çok birim, hatta gereksiz bir çok kurum bulunmaktadır.
- Bu kararlar her şeyin güllük gülistanlık olduğu evrede bile alınması gereken karardır.
Lüksten kaçınmanın adı asla tasarruf değildir, lüksler veya lüks arabalar o kadar ayyuka çıkmış ki, bu tablo sokaktaki çocukları bile rahatsız etmişken, nihayet gözlerinden ışın çıkarmaktan başka meziyetleri olan birileri devreye girip sınırlama getirme kararı almıştır. O kadar çok israf varken birkaç araç alımının vatandaş üzerinde etki değeri sıfıra yakındır. İsrafın ne büyük günah olduğu ile ilgili fetva veren Diyanet bile kaşığın yönü kendilerine dönük olunca, hiç de haram olmadığını düşünmeye başlamış olmalı ki, bahçelerinde Mercedes’ler, Audi’ler yer bulmakta zorlanıyorlar.
Dünyanın en gelişmiş ve en zengin ülkelerinde dahi olmayan şah şaha ülkemizde; memurlardan müdürlere, vekillerden bakanlara, konutlardan saraylara, danışmanlardan korumalara kadar resmen saltanat sürülmektedir. Bu ülkeye hizmet ettiğini iddia eden binlerce kişinin harcamaları kısıtlandığında o zaman tasarruftan söz etmek mümkün olacaktır.
* Ülkesini, milletini seven kişi niye koruma ordusu ile dolaşır ki, bunlara tahsis edilen araçlar-gereçler ve danışmanlara harcanan paralar ile yüzlerce üretim tesisi / fabrika açılır,
1970 li yıllarda Türkiye ekonomisine en çok katkı sağlayan tarım hayvancılık sektörünün ülke ekonomisindeki payı %60-70 civarlarında ölçülürken, 2023 yıllında bu oran %20’lere gerilemiş durumdadır. Tamamen dışa bağımlı, üretimden uzak, tohum, ilaç, gübre, akaryakıt vb. astronomik seviyelere ulaşmış girdi kalemleri ile baş edilemez duruma gelinmiştir. Dahası sulu tarımın yaygınlaşması ile birlikte elektik enerjisi başlı başına özel bir kalem halini almış, fahiş elektrik faturaları çiftçiyi canından bezdirmiştir.
Peki elektik sadece çiftçiyi mi vuruyor?
Yine 1970 yıllara ülke ekonomisindeki payı % 12 olan sanayi sektörü, 2022 verileri ile ancak % 22 seviyelerine ulaşabilmiştir. Bugün sanayi sektörünün en önemli maliyet kalemlerinin elektrik ve doğal gaz oluşturmaktadır. Bu gidişat ile sanayi sektörü de gerilemeye başlayacaktır. Aynı dönem (1970-2022) aralıklarında hizmet sektörü %20 seviyelerinden % 56’ ya çıkmıştır. Yani üretimden uzak bir tüketim toplumuna evrilmiştir.
Bu tabloların oluşmasında hepimizin payı var elbette, ancak büyük pay ülkeyi sevk ve idare eden makamlara aittir.
Diyarbakır ve bölge ölçeğinde önemli yere sahip olan kaynaklar ve özelikle “TARIM” yavaş yavaş tükenmeye başlamaktadır. Bu yangın; cürmü ile sınırlı kalmaz elbette, etrafa da yayılacaktır.
Hiçbir zaman, hiçbir şey için geç değildir, araç konvoylarından, astronomik maaş alan bürokratlardan tasarrufa geçilirse belki yangından bir şeyleri kurtarabiliriz.