Şehirler, yalnızca binaların yükseldiği, yolların aktığı mekanlar değildir. Onları yaşanır kılan, sokak köşelerinde yankılanan melodiler,

duvarlarda filizlenen renkler ve bir anlık göz temasıyla insanları durup düşünmeye sevk eden performanslardır. Sokak sanatçıları, bu kent masalının gerçek yazarlarıdır.

Bir öğle vakti kalabalık bir meydanda, gitarından dökülen ezgilerle insanları durup hayallere daldıran bir müzisyen. Gün batımında, gri bir duvara vurduğu fırça darbeleriyle sokakları bir galeriden farksız hale getiren bir ressam. İkisi de şehrin gürültüsüne kendi seslerini ekler. Onlar, kimileri için yalnızca rastgele sahnelerken, aslında bir şehir hafızasının taşıyıcılarıdır. Sokak sanatı, yaşamın karmaşasını sanata dönüştüren bir ifade biçimi. Ama bu sanatçılar, çoğu zaman bir sahne ışığına ya da alkışlara sahip olmadan yaratırlar. Emeklerinin değeri, genellikle fark edilmeden kaybolur. Oysa şehirleri soğuk beton yığınları olmaktan kurtaran tam da onların varlığıdır. Bir ezgi, bir renk, bir hareket; hepsi şehrin kimliğine bir dokunuş bırakır.

Sokak sanatçıları, aynı zamanda mücadele insanlarıdır. Hayatın zorluklarına, yasal kısıtlamalara ve toplumun önyargılarına karşı sanatıyla direnir. Kimi zaman geçimini sağlamak için, kimi zaman yalnızca anlatmak için sokaklardadır. Anlatmak istedikleri ise hepimizle ilgilidir: İnsan olmanın karmaşıklığı, duyguların evrenselliği ve anın kıymetini bir sokak sanatçısının yanından geçip giderken fark etmek önemlidir. Çünkü o an, hayatın hızından bir anlık kaçış sunar. Sanatlarını desteklemek, alkışlamak ya da sadece bir an durup izlemek, hem sanatçıya hem de kendimize yapacağımız bir iyiliktir. Şehrin temposunda sıkışıp kalan ruhlar için bu küçük mola, önemli bir fark yaratır.
Sokaklar, hikayelerin aktığı, duyguların dile geldiği yerlerdir. Sokak sanatçıları ise bu hikayelerin sessiz anlatıcılarıdır. Şehirlerin kalbinin onlarla attığını bilmek, belki de modern yaşamın monotonluğuna karşı elimizdeki en değerli farkındalıktır.