Herkesin yaşamında, zor zamanlarında sığınabileceği biri olmalı…
Hayatın yorgunluğunu, keşmekeşliğini unutmak için rahatlıkla nefes alabileceği, yoluna devam edebilmek için moral depolayabileceği biri. Kalbi kırıldığında, ruhu yaralandığında yarasını sarabilecek, kalp kırıklıklarını tamir edebilecek biri. Nefessiz kaldığında ona soluk olabilecek biri. Bir dost, bir arkadaş, bir eş olabilir bu kişi.
Hayat zaman zaman acımasız olabiliyor. Böyle zamanlarda yalnız kalabilir, dışlanabiliriz ama yanımızda, yakınımızda her zaman biri olmalı. Sıcaklığına, soluğuna ihtiyaç duyduğumuz biri…
Birlikte aynı şarkıyı yüksek sesle söyleyebileceğimiz bir yürek dostumuz olmalı. Ezgiler her birimizin yüreğine aynı derecede işlemeli, ruhumuzun karanlıklarını aydınlatmalı. Şiir okuyabilmeliyiz ona, ya da onun şiirlerini zevkle dinleyebilmeliyiz. Gözlerimizin içine bakarak konuşan bir sırdaşımız olmalı bu hayatta. Varlığıyla dünyanın tüm dertlerini aniden unuttuğumuz biri. İçimizi ısıtan, sıkıntılarımızı unutturan, başımızı rahatlıkla omzuna yaslayacağımız, tükendiğimizi hissettiğimiz anda, tam karanlığa gömülecekken bizi tutup yaşama yeniden çeken, bize can veren, güç katan biri. Ömür yolculuğumuzun yol kenarında bizi bekleyen bir kervansaray gibi korunaklı, güvenli olmalı. Uçsuz bucaksız denizleri, amansız fırtınaları aşıp dingin sulara çıktığımızda sığınacağımız bir liman gibi kucaklamalı bizi. Sonsuz okyanusların ortasında kırık harap haliyle gelen gemileri limanına alan bir ada gibi her geldiğinizde sizi sarıp sarmalayan bir dostunuz olmalı.
Sizin de bir adanız olmalı bu hayatta.
Yaralarınızı sarana kadar, kırgın yanlarınızı onarana kadar sizi barındıracak bir ada. Bununla ilgili güzel bir hikâye var. Okyanusun ortasındaki bir adanın önemini çok iyi anlatan, yaşamın anlamını, dostların önemini vurgulayan bir hikâye. Gezginlerin ve balıkçıların defalarca şahit oldukları gerçek bir olay bu. Derler ki;
Ünlü Gezgin Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas Okyanusu'nun ıssız bir yerinde, çığlıklar atan milyonlarca kuşun havada daireler çizerek uçtuğunu gördü. Kulakları sağır edecek denli yüksek sesle çığlıklar atan kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun dev dalgaları arasına atıyorlardı. Onlar bu son hareketleriyle yaşamlarına son veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırken, çaresizlikten ölüme teslim oluyorlardı. Bu olaya yalnızca Thomas Cook değil, o bölgedeki balıkçılar da yıllardır tanık oluyorlardı. Kuş bilimcileri ise, yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar, fakat onların, birbirleri peşi sıra kendilerini ölümün kucağına atmalarının nedenini bir türlü çözemiyorlardı.
Gerçek, çok sonraları anlaşıldı. Bu trajik olayın yaşandığı yerde eski zamanlarda bir ada vardı. Göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüştü. İnsanların, yok olduğunun bile ayırtına varamadıkları ada, göç yollarının ortasında kuşlar için vazgeçilmez bir "dinlenme" durağıydı. Kuşlar binlerce yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle, okyanusun ortasındaki adaya geliyorlardı, ama... Olması gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin bedenlerini çığlık çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlardı.
Sizin hiç "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldu mu? Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizin de bir yudum taze soluk alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi sağlayabileceğiniz bir adanız var mı? Bir gün yerinde bulamadığınızda ise, ona ille de ulaşmak ve sığınmak için, başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat çırptığınız bir ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?
Her şeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak denli güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur verecek bir eş, ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi? Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize... Size gelen, size sığınan... Sizin gittiğiniz, sizin sığındığınız...
Sahi bu dünyada sizin hiç adanız var mı?
Siz birine ada olduğunuzu düşündünüz mü hiç?
Adanızı asla kaybetmeyin, size sığınmak için gelenlerin umudunu da kırmayın.