Yazdığım romanların konusu Fırat Nehri'nin kenarındaki köylerde geçiyor. Fırat, geçmişi bin yıllar öncesine dayanan bir ulu nehirdir. Kürtçe'de bu nehrin kenarındaki köylerde yaşayanlara “Berferati” denir. Fırat vadisi bir bakıma benim Çukurova’mdır. Söz konusu romanlar olunca, araştırma, inceleme yapmak, titiz çalışmak gerekiyor. Bu araştırmalarım sırasında sayısız efsane ve öyküye ulaştım. Bunlardan birini bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Çok eski zamanlarda, ben diyeyim günümüzden iki bin, siz deyin üç bin yıl önce, doğuya savaşmaya giden bir grup asker nice dağları aşıp Fırat'a doğru giderlerken gece bastırmış. Aç, susuz ve yorgun düşmüşler. Yürüyecek, dayanacak mecalleri kalmamış. Derken uzakta bir ışık görmüşler. Son gayretleriyle ışığa doğru yürümüşler. Işığın geldiği evde yaşlı bir adam, kızıyla yaşıyormuş. Kendi halinde fakir bir oduncuymuş adam. Askerleri kapıda görünce içeri buyur etmiş, onları güzelce ağırlamış, karınlarını doyurmuş, evinde yatırmış. Sabah olunca askerler yollarına devam etmişler. Savaş sona erip geri döndüklerinde yine yaşlı adamın evine konuk olmaya karar vermişler. Yine aynı sevecenlik, aynı güler yüzle karşılanmışlar. Yemişler, içmişler, dinlenmişler. Komutan yaşlı adamın kızını çok beğenmiş, “Bu kızı mutlaka kendime istemeliyim,” demiş. Sabahleyin ayrılacakları zaman babasından kızı istemiş. Yaşlı adam verme taraftarı değilmiş ancak askerlerin kızı zorla alacaklarını bildiğinden gönülsüzce razı olmuş, kız da askerlerle birlikte gözü yaşlı olarak evden ayrılmış.
Kolık (Eski Kahta) yakınlarına, şimdilerde kutsal ev diye bilinen yere geldikleri zaman kız biraz durmalarını istemiş. Kuru dere yatağına inmiş ve eliyle toprağı eşelemeye başlamış. Aniden orada bir pınar fışkırmış. Kız eğilmiş önce birkaç yudum soğuk sudan içmiş sonra suya girerek yıkanmış. Yıkandıktan sonra toprağa açılmasını söylemiş, toprak ikiye ayrılmış kız açılan yere girmiş ve ortadan kaybolmuş.
Pınar halen bugün bile varlığını korumaktadır. Kızın kaybolduğu yer halk arasında kutsal olarak bilinir... Kimse oraya ev yapmaya cesaret edemez. Halk arasında kızın yılda dört kez insanlara göründüğü yönünde bir inanış var. İlkbaharda eski Kahta'daki bu pınar başında, yazın Malatya yakınlarındaki bir dağda, sonbaharda Gerger'de ve kışın da Toros Dağlarında bir yerde.
Yine halk arasında kızın en belirgin şekilde göründüğüne inanılan yer Kahta'daki pınar başıdır. Buraya her çarşamba ve cuma günleri kadınlar çoluk çocuk doluşur, mumlar yakar, dualar ederler. Güneş batınca herkes evine dağılır. Böylece, kızın evine rahatça gelip, dinlenmesine, rahatsız edilmemesine özen gösterilir.
Anadolu'da daha böyle nice efsaneler var. Yeni bir efsanede buluşmak dileğiyle...