Sevgili okurlar,
Bu yazımızda mesleki cemiyetimiz olan GGC’nin biraz da doğuş ve daha sonra yaşadığını ardından mecbur kalıp gerçekleştirdiği olağanüstü kongresini analiz etmeye çalışacağız.
Geçen hafta sonu (11 Kasım’da) belki tarihinde ilk defa bir olağanüstü kongre yaparak inişli-çıkışlara rağmen, GGC (Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti) delegenin huzuruna çıkmak suretiyle varlığını sürdürmeye çalıştı. 1977 yılında kurulan GGC, güneydoğu basın tarihinde bir ilk olma ve bölgenin hemen hemen her ilinden gazetecileri bünyesine almayı başarma gibi özellikleriyle hem saygın bir meslek kuruluşu hem de bir STK olarak tarihteki yerini almıştır.
GGC’nin kurulduğu yıl, Türkiye’nin giderek “Anarşi ve Terör” girdabına girdiği sürecin başlangıcı olarak kabul edebiliriz. Düşünce ve ifade özgürlüğünün, toplumsal hak ve hukukun tanınmadığı bu yıllarda Güneydoğu’nun kalbi sayılan Diyarbakır gibi bir kentte gazete cemiyeti kurma fikrini ortaya atmak ve bunu pratik bir hale getirmeyi başarmak her babayiğidin harcı olmasa gerek.
Diyarbakır merkezde kurulan Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti adına uygun bir şekilde bölgenin Mardin, Batman, Siirt, Tunceli, Adıyaman, Şanlıurfa gibi şehirlerde çalışan gazetecilere kapısını açmış, onları yapısına almaya gayret etmiştir. Bu yönüyle cemiyet, hem adına uygun, hem her şehrin temsiliyetini de sağlayarak demokratik olma özelliğine uygun bir şekilde davranmıştır. İşte cemiyetin prestiji buradan gelmektedir ve işte bundan dolayı her gazeteci cemiyete üye olmak istemiş, her basın mensubunun hayalinde onun yönetiminde yer alma isteği hep olmuştur.
Bugün yarım asra yakın bir tarihe sahip olan GGC, içinden geçtiği sosyo-politik sürecin dinamiklerinden etkilenmiş, bundan dolayı kısmen de yapısında aşınma meydana gelmiştir, diyebiliriz. Özü itibarıyla başlangıçta tam bir Sivil Toplum Kuruluşu olan GGC, son yıllarda politize edilmeye zorlanmıştır. Bu nedenle kongreleri gerilimli geçmiş, yönetime talip olan muhalif taraflar seçimi kaybedince cemiyete uğramaz olmuş; kopmalar meydana gelmiştir.
Kopmalar meydana gelince siyaset kurumu üzerine etkili ve toplum nezdinde büyük bir itibara sahip olan GGC giderek enerjisini ve gücünü kaybetti. Bu durum hem Diyarbakır hem diğer şehirlerde yaşayan gazeteciler arasında dayanışma duygusunu beraberinde götürdü. Basın mensupları arasında birlik ve beraberlik yerini kıskançlığa ve çekememezliğe bıraktı. Bu konuma düşen cemiyet, artık üyelerinin mesleki haklarını savunmaktan uzaklaştı. Gazetecilerin Türkiye’nin politik atmosferi kapsamında zaten çalışma koşulları giderek zorlaşıyordu. Güneydoğu bölgesinin etnik kimliği gereği de oluşan politik ortamın getirmiş olduğu zorluklar artık çalışma koşullarının yanında gazetecilerin canlarını bile direkt olarak etkiliyordu. Bölgede bazı gazeteciler “Terörist” damgasını yemekten kurtulamadı ve bunun bedelini elbette ki ağır bir şekilde ödedi.
Türkiye’nin son yıllarında “Kürt Basını” diye bir olgu da basın tarihine yerleşmiş oldu. Bu alanda çalışanlara “Militan Gazeteci” dendi ve bunlara farklı bir tarife uygulandı. Bu gazeteciler bölgenin siyasal aktörleri gibi “Faili Meçhul” cinayetlerden payına düşenini aldı. Bu gazeteciler hiçbir cemiyete veya mesleki kuruluşlara üye olamıyordu. Bu kuruluşların yöneticileri biraz da haklı olarak Kürt gazetecilerine kapıyı kapattı, çünkü kapıyı açık tutan olursa onlar da benzer bir bedel ödemekten kurtulmayacaktı. Örneğin GGC bu gibi gazetecileri bünyesine alsa şayet yöneticiler başlarına neler geleceğini iyi biliyorlardı. Bu nedenle bundan hep kaçınıldı.
GGC, tarihin bir çok kırılma noktalarını aşarak bugüne gelmiştir. Örneğin cemiyet, 12 Eylül Askeri Darbesine, özünde faili meçhul cinayetlerin yanı sıra köy boşaltma ve yakmalara, 1997 yılında Postmodern Darbe ve 15 Temmuz Askeri Darbe kalkışmalarına tanıklık etmiş, bu zikzaklı süreçlerde saygınlığını korumaya çalışmıştır. Fakat bu süreçlerden GGC’nin hiç olumsuz anlamda etkilenmediğini ileri süremeyiz. Bu olaylar cemiyette ister istemez kısmi daralmaya yol açmıştır.
Cemiyet dar bir anlayışla yönetilince sanki sadece “Diyarbakır Gazeteciler Cemiyeti” imiş gibi bir pratiği ortaya çıktı. Bunu somut olarak gazetecilere verilen ödüllerde bulabiliyoruz. Bilindiği gibi GGC her yıl geleneksel olarak birçok dalda ödül vermektedir. Bunun amacı mesleki dayanışma ve gazeteciye hakkettiği değeri vermek olarak açıklayabiliriz basit olarak. Ama son yıllarda neredeyse Diyarbakır dışında çalışan hiçbir gazeteciye bir ödül verilmedi. Bu gazeteciler sadece kongrelerde oy vererek tekcil bir fonksiyon yerine getirmiş oldu ya da ödülü alanı alkışlayan bir figüran durumuna düştü. Cemiyeti küçülten etkenlerden bir tanesi de buydu.
Ancak her şeye rağmen Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti bütün zor koşullara rağmen kongrelerini yapmayı başarmış, bu kongrelerle kendini diri tutmayı becermiştir.
Ve GGC’nin Son Olağan Kongresi…
İşte bu koşullar birikime sonucunda GGC son kongresini Nisan’da yapması gerekirken bazı iç kaygı ve koşullardan ötürü (İçsel sıkıntılar muhalif başkan adayı Felat Bozarslan tarafından kongrede açık bir şekilde dile getirildiği için burada tekrar vermeği uygun bulmuyoruz) muhalif taraf kongreyi erkene alma ihtiyacını duydu ve bunun için tüzüğün öngördüğü sürece dayanarak taleplerini ortaya koymaya başladı. Muhalefetin bu talebi toplanan imzaları yönetime sundu, yapılan değerlendirmeler sonucunda olağanüstü kongre kararı alındı, mevcut yönetim kongre tarihini belirleyip üyelere duyurdu.
Tüzük gereği yapılan kongrede mevcut Başkan Mücahit Ceylan ile muhalefet eden Felat Bozarslan önderliğindeki listeler yarıştı. Usulen konuşmasını yapmak üzere önce muhalif başkan adayı Felat Bozarslan kürsüye çıktı. Keskin eleştiri içeren ama hakaret sınırlarına varmayan bir konuşma yaptı Felat Bozarslan. Daha sonra Bozarslan’ın iddialarına ve argümanlarına cevap vermek üzere Mücahit Ceylan kürsüye çıktı, konuşmasını yaptı. Muhalif başkan adayının eleştirilerini olgunlukla yanıtlamaya çalıştı Mücahit Ceylan.
Ardından delegeler oy kullanmaya başladı. Oy kullanımı sona erdikten sonra iki defa oylar sayılarak netice belirlendi. Neticede Felat Bozarslan 123, Mücahit Ceylan 120 oy aldı. Bu sonuçla Felat Bozarslan GGC’nin yeni başkanı oldu. Başa baş geçen seçimde, demek ki seçimi kaybeden Mücahit Ceylan azıcık daha delegeleri ikna etmesi gerekiyordu.
Sonuçların açıklanmasından sonra eski başkanlardan Naci Sapan, Faruk Balıkçı, Veysi İpek ve Mücahit Ceylan yeni başkan Felat Bozarslan ile birlikte görüntü verdiler. Bu cemiyetin dayanışması ve birlik beraberlik ruhu açısından hoş bir mesaj oldu. GGC’ye üye olan herkes bu mesajı alkışladı, başkanları tebrik etti.
Yeni başkan Felat Bozarslan ile ilgili birkaç cümle sarf etmek gerekirse…
Kongrede yaptığı konuşmada bazı vaatlerde bulundu. Gazetecilerin yaşayacakları sıkıntılı anlarda yanında olmak, medya akademisini kurmak, TOKİ üzerinde gazetecilerin ev sahibi olmaları yönünde çalışmalar yapmak ve en önemlisi cemiyet için bağımsız ve çok fonksiyonlu bir binaya sahip olmak vb konularda çalışma yapmak gibi ağır bir yükümlülüğün altına girdi. Bu anlamda işi zor, ama yeni başkana bu gibi çalışmalarda her bir cemiyet mensubunun destek olması gerektiği belirtmek isterim.
Son kongrede seçimi kaybeden taraf başta olmak üzere cemiyete hiç kimsenin küsmemesi, uzak durmaması gerekir. Hepimiz meslektaşız ve son noktada arkadaşız. Bu arkadaşlık duygusunu bir kenara atmamak dileğiyle Mücahit Ceylan arkadaşımıza yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür eder, Felat Bozarslan’a yapacağı işlerden dolayı başarılar dilerim.
Saygıyla…