Sekiz yıl aradan sonra suskunluğunu bozan Leyla Zana, bu süreç zarfında yaşananlara dair önemli açıklamalarda bulundu.
Gazete Duvar’a politik sürece dair değerlendirmelerde bulunan Leyla Zana, röportajına bakıldığında denebilir ki, bir muhasebe yapmış, başka bir ifadeyle eleştiri-özeleştiri mekanizmasını işletmiştir. Devletin politikalarını ve AK Parti iktidarının icraatlarını daha açık ve fazlasıyla eleştirdiği hatta tepki gösterdiği açıklamalarında özeleştiri kısmının daha zayıf ve üstü kapalı kaldığı görülmektedir.
Leyla Zana, hendek sürecinin susmasının temel dayanağı olduğunu belirterek “2015 yılında siyasal bir deprem yaşadık. Özellikle hendekler sürecinde gerçekten siyasal muhataplığın durduğu noktaya vardık. O süreçte kitle ile yüz yüze geldiğimizde verecek hiçbir cevabımızın olmadığını da gördüm. Susmamın nedenlerinden biri budur. Halklarımıza ve Kürt halkına karşı mahcubiyetten dolayı sustum” ifadeleri kullanmaktadır.
Hendek siyasetinde uygulanan mantıksız icraatlar nedeniyle sustuğunu açıklayan Leyla Zana, toplumun kendisine yüklemiş olduğu sorumlu siyasetçi gibi davranamadığını, halen gidip Sur’u görmediğini ve bu konuda hatta kendisini hazır hissetmediğinin altını çizmektedir.
Leyla Zana, bu sürece dair “Tamam, sistem bütün şiddetiyle Kürtlere her boyutta saldırıyordu. Senin inkarın üzerine kurulu bir sistem var. Ama biz kendimize ne kadar sahip çıktık? Bu tuzağa nasıl düşebildik? Kişisel görüşüme göre bu bir tuzaktı. Tehlike neden öngörülemedi?” değerlendirmesini yaparak hem kısmi bir özeleştiride bulunuyor hem olanların bir tuzak olduğunu ve buna neden nasıl düşüldüğü sorularını yöneltiyor.
Bizce Leyla Zana bu noktada ketum davranıyor. Daha fazla bilgi verebilir veya değerlendirmesini derinleştirebilir. Mesela bu tuzağı kim kurdu? Can alıcı soru bu. Eğer devlet tuzak kurduysa neden 14-15 şehirde bu tuzağa düşüldü? Hiç birisinden de mi ders alınmadı diye sormak gerekiyor. Eğer dış güçler hendek sürecinde tuzak kurduysa ve örgütü buna çekmişse bu konuda karşı tarafı suçlamaktan ziyade kendi açılarından çıksın açıklama yapsınlar. 15 defa aynı tuzağa düşmüş bir örgütün siyasi aklından şüphe duyarlar, öğle değil mi?
Öte yandan hatırlamak gerekirse ö dönem hendek yapılan yerlerde belediye başkanları bir metin okumak suretiyle ‘demokratik özerklik’ ilan ediyorlardı. Devam eden süreçte Kürt cephesinden hiçbir aydın veya oluşum –PKK dahil- hendek aleyhinde hiçbir açıklamada bulunmadı. Mesela tuzaksa, Cizre ve Silopi’den sonra Kürt tarafı ‘Bu bir tuzaktır, oyundur, bu oyuna gelmeyelim’ mealinde kamuoyuna bir açıklama yapmadı. Bana göre, bu süreç aydınlanmasa siyasi kazançlardan bahsetmek mümkün değildir.
Kürtler özgün siyaset yapmalı
Özgün veya moda deyimle yerli siyaset yapma konusunda Leyla Zana bazı değerlendirmeler yapmaktadır ve tavrı bu noktada isabetlidir. Örneğin “Ne CHP'nin ne de AKP'nin koltuk değneğiyiz. İkisi de değiliz; biz biziz. Bir siyasi partisin; rengin, kimliğin, söylemin, örgütlenme tarzın ve tabanın farklı… Şu anda mevcut parti yöneticilerimizin tümünün cezaevinde olması bizzat CHP liderinin tutumu nedeniyle değil mi?” tespitini yapmaktadır.
Evet gerçekten CHP, dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda yeteri kadar sayı verdi mevcut iktidara ve cezaevi yolu HDP’li başkan ve vekiller için açılmaya başlandı. Ancak aynı HDP, bir hiç uğruna yerel seçimlerde rasyonel değil duygusal politikalar üreterek CHP’ye destek oldu ve dedesi Topal Osman ile gurur duyduğunu açıklayan Ekrem İmamoğlu’nu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçtirdi adeta.
Fakat Leyla zana bir adım ileride bugünkü CHP’ye umut bağlamaktadır. Bakın nasıl?
“CHP’nin yeni yönetimini izliyorum, umarım Kürt meselesinin demokratik ve barışçı çözümüne dair kitlenin bu uyarılarını dikkate alan sorumlu ve cesur bir yaklaşım sergiler.”
Halbuki CHP’nin şimdiki genel başkanı ve ekibi, dokunulmazlıkların kaldırılması sürecinde CHP’deydi ve onlarda dönemin liderlerinin tutumuna destek olmuşlardı. Öyle anlaşılıyor ki, tam bir oy avcısı olan ve kendini bu konuda iyice gizleyebilen Özgür Özel’i DEM Parti’nin siyasi aklı çözememekte ve Kürt seçmenlerinin oylarını ona kanalize edecektir.
“Çözüm Öcalan ile olur”
Daha “süreci dondurucuya kaldırdım” diyen cumhurbaşkanına seslenen Leyla Zana, “Sayın Cumhur başkanı E artık miadı geçmek üzere, bence dondurucudan çıkarıp bu işi esastan ele almak gerekiyor. Zaman kaybetmeden... Ama görülüyor ki böyle bir çabaları yok. Artık zamanı ötelemeye, ertelemeye tahammül kalmadı, anlatabiliyor muyum?” şeklindeki sözlerle Sayın Erdoğan’dan harekete geçmesini talep etmektedir.
Daha önce yaşadıklarından bir anekdot ile konuya açıklık getirmeye çalışır Leyla Zana: “AKP'nin içindekiler bana dediler ki, “Biliyor musunuz sizinkiler Öcalan’ı dışlamak için bu süreci bozdular.” Ben de döndüm dedim ki, “Ben başka bir şey daha biliyorum. Siz de Erdoğan'sız bu işi götürmek istediğiniz için süreç bozuldu.” Tek bir cevap alamadım. Karşımdaki sustu.”
Leyla Zana’ya göre çözümün adı Abdullah Öcalan’dır. Bu dün de öyle bugün de öyle. Verdiği röportajda bunu açıklıkla ifade etmektedir.
Hatırlanacağı üzere çözüm süreci akamete uğramış ve bir netice elde edilememişti. Daha sonraki süreçte taraflar karşılıklı olarak birbirlerini suçladılar. Bu konu bugün itibarıyla da aydınlanmış değildir. Kim süreci bozdu belgelerle açıklanmalıdır. Bozulmasında bazı batılı ülkelerin dahli olduğunu düşünenlerdenim. Bu ülkeler hangileriydi, açıklamalıdır. Bu noktayı örgüt daha iyi biliyor, bana göre. Belki bugün siyasi çıkarlar gereği söylenmiyor ancak ileride açıklığa kavuşacaktır, diye düşünüyorum.
Bu konuda Leyla Zana’nın Sayın cumhurbaşkanından talebi mi, seçim sonrası bir barış süreci mi başlayacak acaba? Elbette zaman gösterecektir. Ancak 31 Mart seçimlerinde DEM Parti’nin alacağı tutum bana göre seçim sonrasında sürecin nasıl bir seyirde cereyan edeceğine hem etki edecek hem de ışık olacaktır.
Bu röportaj vesilesiyle dört defa meclise girerek halkını temsil etmiş, bir nesli duruşuyla etkilemiş olan Sayın Leyla Zana’ya yaşamında sağlık ve huzur diliyorum.
Saygıyla…