Her çocuğun dünyaya kattığı bir renk, bir ışık vardır. Özel gereksinimli çocuklar ise bu dünyanın en özel renkleridir. Ancak toplumsal düzen, bu rengin parlamasına her zaman izin vermiyor. Onlar için hayat; küçük dokunuşlarla açılacak büyük kapılarla dolu. Bizim elimizde olan ise o kapıları açmak, yolları düzleştirmek ve her çocuğa hak ettiği alanı sunmak.

Otizmli bir çocuğun gözlerinde ışıldayan hayal dünyası, disleksili bir çocuğun sözcüklerin arasında kurduğu o eşsiz bağ ya da fiziksel engeli olan bir çocuğun yaratıcılığı, çoğu zaman bizlerin kalıplaşmış bakış açılarından dolayı arka planda kalıyor. Özel gereksinimli çocukların topluma katılımı, yalnızca onların değil, aslında hepimizin hayatını zenginleştiriyor.

Özel gereksinimli bireyler için fırsat eşitliği yaratmak, bir lütuf değil, bir hak meselesidir. Eğitimden spora, sanattan iş hayatına kadar her alanda onların yer alabileceği ortamlar oluşturmak, sadece kanunlarla değil, toplumsal bilinçle mümkün. Çünkü bir rampa inşa etmek ya da özel sınıflar açmak, çözümün yalnızca başlangıcıdır. Esas mesele, o rampadan geçen bireylerin kalplerimize dokunmasına izin vermek ve onları gerçekten kabul etmektir.

Kapsayıcı eğitim, özel gereksinimli çocukların toplumsal hayata katılımında en önemli adımlardan biridir. Bu çocuklarla aynı sıraları paylaşan arkadaşları, empati ve farklılıklara saygı gibi değerlerle büyür. Oysa bugün birçok aile, çocuklarının uygun eğitim ortamlarına erişemediğinden yakınıyor. Eğitimde fırsat eşitliği yaratmak, sadece devlet politikalarıyla değil, toplumun her kesiminin el birliğiyle mümkün olabilir.

Bir çocuğun resimdeki detaylarla ruhunu yansıtması, sahnedeki bir replikle kendini bulması ya da sahada atılan bir pasla öz güven kazanması… Sanat ve spor, özel gereksinimli bireyler için yalnızca birer hobi değil, hayata tutunma yollarıdır. Bu alanlardaki projeleri desteklemek ve yaygınlaştırmak, toplumsal bir dönüşümün kapısını aralayabilir.

Toplum olarak en büyük görevimiz, özel gereksinimli bireylere acıma duygusuyla yaklaşmak yerine, onların potansiyellerine odaklanmaktır. Onlara "yardım edilmesi gereken bireyler" olarak değil, topluma katkı sunacak bireyler olarak bakmalıyız. Önyargılarımızı yıkmadan, gerçek bir kapsayıcılığa ulaşamayız.

Bu çocukların hayata daha güçlü bağlanabilmesi için öncelikle onların sesini duyuracak bir toplum yaratmamız gerekiyor. Onları görmezden gelmek, toplumun enerjisinden, yaratıcılığından ve empatisinden mahrum kalmamız anlamına geliyor. Her çocuğun parlayabileceği bir dünya hayal etmek, imkânsız değil. Sadece biraz daha farkındalık, biraz daha çaba gerekiyor.

Bugün hayatınıza dokunacak bir şey yapacak olsanız, bu o eşsiz renklerin daha çok parlamasını sağlamak için olsun. Çünkü her özel gereksinimli çocuk, dünyayı değiştirebilecek bir güç taşıyor. Onların hayatına dokunmak, hepimizin hayatını güzelleştirecek.