Cizre’de engelli bir yurttaş o haliyle pamuk şekeri satarken bir polise denk gelir. Polis, o yurttaş yorulmasın diye tüm pamuk şekerlerini satın alıp Newroz kutlamasında olan çocuklara dağıtır.

Yerinde ve takdir edilesi davranış.
Aslında olması gereken de bu ama bizim buralarda pek rastlamadığımız için bize ‘olağanüstüymüş’ gibi geliyor.
Konu bu.
Dünyanın en insani durumu.
Ama “Allah’ım bizi bu tür hareketlerle daha çok meşgul et” diye dua ediyoruz.
Vay sen misin bunu yapan ve hem de ‘DOĞULU’ birine. Hem de Newroz kutlamalarında ellerinde ‘PAÇAVRA’ taşır halde olanlara.
Şimdi Yavaş’ın bahsettiği ‘Paçavranın’, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ‘Resmi’ bayrağı olduğunu bilemeyenler bilenlerden rica edip öğrensin.
Ayrıca bu coğrafyada yaşayan bizlerin ‘Doğulu’ değil ‘Kürt’ olduğunu da öğrensinler.
Öğrenmek iyidir, her türlü karanlığın ilacıdır. Korkmamak gerek öğrenmekten.
Yavaş ve benzeri siyasetçiler, sürekli kaos ve karanlık zamanlar severler.
İlla birileri birilerini vuracak, taciz edecek, mağduriyetler oluşacak.
İlla, herkes birbirine düşman olacak, kimse kimseyi dinlemeyecek, herkes avaz avaz bağıracak.
Öyle olmaz. Öyle olan yerlerin başına neler gelmiş ve hala neler geliyor ortada.
Bu çirkin olay sonrasında Özgür Özel ‘helallik’ istedi. Mansur Yavaş da “Kürt kardeşlerimiz başımın tacıdır” dedi.
Yine, ağız dolusu ve yaptığının hata olduğunu ifade edecek okkalı bir özür yok ortada.
Kendi adıma Özgür Özel’in helalliği düşünebilirim.
Ama Mansur Yavaş’ın başına TAÇ bile olmak istemem.
*
Siyaset dünyanın en keyifli işlerinden biridir.
Ama, Ortadoğu denilen dehlizde o kadar da keyifli olmuyor. Koltuğunu kapmaktan korkmanın çok revaçta olduğu bir çağdayız. Bir coğrafyadayız desek daha yerinde bir ifade olur.
Sizce de garip değil mi? Niye korkar ki insan yerini ve koltuğunu kaybetmekten? Hiç kimse sonsuza kadar bir yerlerde olamaz ki.
Bir koltuğa talip olurken, son derece medeni hareket edildiği coğrafyalar vardır.
Ama orası, bizim burası değil.
İnsan bir şeyler yapmak, ülkesinin ve ülke insanının refahını yükseltmek amacıyla bir düşünceye ve ekibe sahipse bunu hayata geçirme alanlarından biri de siyasettir.
Seçime girer, kazanırsa alır yetkiyi ve başlar vaatlerini yerine getirmeye. Başarısızlığı halinde de, kendisi bırakıp gidebilmeli.
Tabi bu da bizim coğrafyada olabilir bir şey değildir.
Velhasıl, 30 yıl önce meydana gelmiş olduğu söylenen ‘Usulsüz bir diploma’ konusunun daha yeni konuşulur olması da garip.
Mesela İmamoğlu 2 defa İBB Başkanlığı seçimine girip kazandı. Demek ki o vakitler bir ‘tehdit’ değildi. Şimdi tehdit haline gelince ‘bir şeyler yapılmalıydı’ ve yapıldı da.
Ama ülkenin enerjisine yazık oluyor.
Çok da ayıp oluyor.
Demokrasiyi yaralıyoruz da haberimiz olmuyor.
Bakalım hayrola.
*
Hafta sonu, Ramazan Bayramı.
Herkes aynı duygularla yaşamıyor ve dahil olamıyor özel günlere maalesef.
Coğrafyamızın ziyadesiyle hak ettiği ‘Onurlu ve Kalıcı bir BARIŞ’ın’ muktedir olması,
Kin ve kanın yerini huzur ve sağlığa bırakması,
Ötekileştirmenin ve yok saymanın yerini hoşgörü ve birlikte yaşama kültürüne terk etmesi,
Senin acın benim sevincim kategorizesinin yerini her iki duyguda da ortaklaşmaya bırakması
Ve dünyamızı, ‘gökkuşağının’ renklerine teslim edeceğimiz zamanlara vesile olması dileğiyle
BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.
CEJNA ME PÎROZ BE