Kürt sorunu öncelikle bir haklar, özgürlükler ve Kürt kimliği sorunudur. Cumhuriyetten sonra devletin uyguladığı Türkçülük politikası Ermeni, Rum, Yahudi dışındaki Müslüman ama Türk olmayan etnik grupları görmezden gelen, yok sayan ve onları asimilasyona uğratmaya çalışan bir politikadır. Bu politika sonucudur ki resmiyette Kürt, Arap, Çerkez, Boşnak, Arnavut yoktur, hepsine Türk denmiş ve en temel hakları bile görmezden gelinmiştir...
Özellikle Kürtçe ve Kürtler söz konusu olunca yasaklamalar, cezalar hiçbir insaf ölçüsü gözetilmeden uygulanmıştır. 1983'te çıkarılan 2932 sayılı kanunda "Türk vatandaşlarının anadili Türkçedir. Türkçeden başka dillerin anadili olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunulması, yasaktır." maddesi gereğince insanların sokakta Kürtçe konuşmasına bile müdahale edilmiş, buna uymayanlara 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Yasaklayıcı, dışlayıcı, aşağılayıcı politikalarda amaç Kürtlerin asimile olmasıyken, süreç Kürtlerin kimliklerinin farkına varmasıyla sonuçlandı...
Bütün bu yasakçı ve haksız uygulamalara, ekonomik vb. sorunlar da eklenince Kürtler arasında mağduriyet, mahrumiyet, mazlumiyet, dışlanmışlık psikolojisinin tetiklediği genel bir memnuniyetsizlik ortamı oluştu. Kürt sorununun ana gövdesini kimlik sorunu oluşturmaktadır. Bu çerçevede ta cumhuriyetin başında verilmesi gereken, ama verilmeyen aşağıdaki temel hakların artık tanınması gerekmektedir: Kürtler bu ülkenin asli unsurlarındandır, dolayısıyla asli unsur olmanın avantajlarından da faydalanacaklardır. Fakat bugüne kadar ki uygulamalarda Ermenilere, Rumlara ve Yahudilere bile tanınan haklar Kürtlerden esirgenmiştir. Hatta bu esirgenmede siz azınlık değil çoğunluksunuz, onun için bazı haklardan faydalanamazsınız gibi mantık kurallarıyla dalga geçen, karşıdakini salak varsayan savunmalar bile yapılmıştır...
Kürt sorununda çözümsüzlük uzadıkça Türkler ve Kürtler arasında aşırı uçlara meyledenler çoğalmakta, bu da bin yıllık bir arada yaşama kültürüne, toplumsal bütünlüğe geri dönüşü mümkün olmayan zararlar vermektedir. Peki bunca yıllık bir tarihe baktığımızda Kürtlerin Türk tarihindeki yeri neydi? Orta Asya'dan göç edip Anadolu'nun kapılarını açmaya çalışan Türklerin komutanı Alparslan'a Mervani Devleti hükümdarı 20 bin tane atlı asker gönderip Türklerin Malazgirt Savaşı'nı kazanmasında yardımcı oluyor...
Bununla birlikte bazı tarih kitaplarında Alparslan'ın şu sözüne de yer veriliyor. Alparslan, "Eğer atlı Kürt birlikleri olmasaydı, biz Malazgirt Meydan Muharebesi'ni kazanamazdık" der. Cumhuriyet kurulmadan ise Mustafa Kemal, Kürtlere biz aynı topraklarda yaşayan din kardeşleriyiz, gelin bu toprakları birlikte düşmana karşı savunalım demiştir ve çeşitli vaatlerde bulunmuştur. Ama her ne olduysa Mustafa Kemal bu davada savaşan Kürt önderlerini astırmıştır. Kürtler bunun sonucunda Türkiye'de yirmiye yakın isyan başlatmış ve bu isyanlar başarıya ulaşamamıştır. Kürler çeşitli katliamlarla karşı karşıya kalmıştır...
Bütün savaşlarda insanlık kaybeder. Çünkü hiç bir savaşın kazananı olmaz. Sokakların kan kokmasını hangi vicdanlı yürek ister ki... Kimin cansız bedeniyle karşılaşırsak karşılaşalım. Geride hep yürekli acı dolu kadınlar ve boynu bükük çocuklar kalır. Çünkü acının bir rengi yoktur. Acı yürekleri dağlayan bir kordur ve bu acı hepimizin yüreğini dağlamadan bu sonu olmayan savaşlara dur diyelim. Gözyaşı nasıl akarsa aksın her ananın gözyaşının rengi aynıdır.