Çevre sorunlarının 1970 başlarında ulusların ve dünyanın gündemine belirgin ve yoğun şekilde yerleşmesi, önceki dönemlerde başlayan ve özellikle altmışlı yıllarda hızlanan gelişmelerin toplumsal yapılarda meydana getirdiği değişiklikler nedeniyledir. Gerçekten, hem bilim adamlarının araştırmaları, hem çevrecilerin çabaları, hem de çok sayıda devleti etkileyen çevre felâketlerinin yaşanması bir gerçeğin açık olarak görülüp algılanmasını sağlamıştır. Bu da, çevre sorunları insanoğlunun yıllardır egosentrik bir anlayışla ve maksimum kâr hedefi uğruna doğaya acımasızca müdahale etmesi yüzünden ortaya çıkmış olduğudur. Özellikle sanayileşme sonrası gelişen süreç günümüzdeki tüm kirlilik sorunlarının nedeni olmuştur. 

İşte bu sorunların toplumsal yaşamın hemen tüm alanlarını etkilemesi, insanların değer yargılarında ve beklentilerinde değişiklikler yapmış, yeni ve önemli gereksinimler yaratmıştır. Hukukun varoluş nedeni ve temel fonksiyonu da bu tür gereksinimlerin karşılanmasına hizmet etmek olduğu için, devletler bu aracı çevre sorunsalını çözüme kavuşturmak için harekete geçirmekte gecikmemişlerdir. Ne var ki, ilk planda başvurulan bazı geleneksel ilke ve araçların sorunları önlemek bir yana giderici çözümler bulmak; genel sorunlar bir yana somut ve sınırlı sorunları çözmek açısından dahi bekleneni vermediği görülmüştür. Bunun temel nedeni başvurulan ilke ve araçların bireyi temel alan bir fikir etrafında oluşturulmuş olması, oysa çevre sorunlarının yaygın ve çok yönlülükleri nedeniyle tek tek bireylerden çok tüm toplumu etkilemeleri yani genel yaran ilgilendirmeleridir. Çevre sorunu sadece kurumların ya da devletlerin sorunları değildir. Çevre sorunları tüm toplumun sorunlarıdır. Bilinçli toplumlar çevreye karşıda duyarlı olan toplumlardır.

Yerel yönetimler sorumlu. Büyükşehir statüsündeki kentlerde temizlik işleri ilçe belediyelerinin sorumluluk alanında. Eskiler derler ki; “herkes kapısının önünü süpürse belediyeye ihtiyaç kalmaz!” Hatta bizim çocukluğumuzda sokakları anneler/ teyzeler süpürür herkes birbirine destek olurdu.

Ne yazık ki bugün herkes hizmeti belediyelerden bekler hale gelmiş. Bırakın insanlar kapılarının önünü süpürmeyi evlerindeki çöpleri çöp kutularına bile atmaktan aciz hale gelmişler. Herkes hizmeti ayağına istiyor. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilmem ama herkesin ayağına hizmet öyle kolay gelmez. Aslında vatandaş düşünse ayağa hizmetin bedeli yine bizim cebimizden çıkıyor. Nasıl diye soracak olursanız söyleyeyim. Temizlik araçlarının ekstra yaktığı mazotun bedeli bizim verdiğimiz vergilerden ödeniyor. Bu sadece bir örnek. Benim asıl temas etmek istediğim şey bir tadilat yapılan konut veya işyerlerinin çıkan molozları moloz döküm alanları yerine şehir merkezine bağlanan ancak gözlerden uzak tali yolların kenarlarına hem de, “buraya çöp ve moloz dökmek yasaktır” tabelalarının bulunduğu alanlara dökülmesi ve şehir merkezindeki ana caddelere atılan başta sigara izmariti olmak üzere, kağıt, poşet ve diğer atıklar. Şehirde yaşamanın bir bedeli var mı?  Var. Bu bedeli ödemek hepimize düşüyor. Geçtiğimiz gün şehrin ana caddelerinde dolaşırken dikkatimi çekti. Kentin en işlek caddelerinde aynı zamanda belediyenin sorumluluk alanındaki ana caddelerde özellikle temizlik görevlileri ellerinde süpürge ve kürek, yanlarında çöp bidonu neredeyse her yeri sabahtan akşama kadar özelliklede ağaç diplerini süpürüp geziyorlar. Dikkat ettim temizlik görevlisi geçiyor ardından gelen hemen elindeki küçük çaplı çöpü ya ağaç dibine ya da kaldırıma rastgele bırakıveriyor. Bu arada bir kaçını uyarmak için niyetlendim ancak ne olur ne olmaz, nasıl bir tepki ile karşılaşırım diye vazgeçtim. Ancak gördüklerim karşısında gerçekten çok üzüldüm. İnsanları bırakın kapılarının önünü temizlemek, sokağa çöp atarken görünce yüreğim sızladı. “Göz göre göre kirletmek budur” dedim kendi kendime. Sadece bu kadar değil. Kentin en işlek caddelerini, Parklarını gezinirken, çimlerin üzerine bırakılmış içecek şişeleri, Çekirdek kabukları, gereksiz poşetleri görünce gerçekten yürek sızlatıyor. Çok mu zor? Hiçte değil. Atacağı elli adım sonrasında zaten çöp kutuları veya bidonları vardır. Market, Bakkal veya kuruyemişçiden bu kuru yemişleri alırken, elimizle taşıyoruz da, tükettikten sonra neden sağ-sola atıyoruz. Neden çevremizin veya insanların yaşam alanlarını kirletiyoruz. Ancak görüyor ve anlıyoruz ki insanımız çevreye duyarlılık konusunda kendi kendisi zorlaştırıyor. Keşke biraz daha duyarlı olabilsek, keşke birbirimizi uyarabilsek. Bu arada temizlik işlerinde çalışan insanlarımızın her birine de insanımızın kaprislerine katlandıkları için teşekkür ediyorum.

Saygılarımla